Hücum Hattı Kalbin Kapıları

Aytekin Akar

ŞU EBEDİLİK için kurgulanmış âlemde her varlık gibi biz de başıboş bir halde, kendi kendimize bırakılmış değiliz. Zamana kapılmış, soluklanacak kıyılarından uzak dağdağalı bir ömrün küçüklü büyüklü dalgaları arasında gayrı ihtiyari sürüklenip gidiyoruz. Yapabildiklerimiz sadece kulacımızın yettiği kadar.

Ne güneşin doğuşuna, ne yağmurun yağışına, ne de rüzgârın esişine hükmümüz geçiyor. Bizi yataklara düşüren küçücük bir mikropla baş edebilmemiz bile, bu aczimizle uzayda nefes almadan hayat sürebilmek kadar imkânsız. Her an bizimle olan, canlılığımızın maddi göstergesi vücudumuzdaki en ufak hadiselere bile müdahalemiz olamıyor. Uzuvlarımızı dahi idare edemememiz, onların sahibi olmadığımızı açıkça gösteriyor. Bunca nimetin hepsi, bize ne için ve nasıl kullanacağımız bildirilerek, belli bir mühlet ile emaneten verilmiş.

Her birimiz apayrı birer âlemiz. Mükemmel bir şekilde yaratılmış olmakla birlikte, aynı zamanda dünya imtihanının hikmeti sebebiyle türlü türlü zaaflarla da donatılmışız. Ama zaaflarımızı avantajlara dönüştürebilmek için de bize irade verilmiş. İyiye de kötüye de, günaha da sevaba da her an açığız. Hatta belki de birçoğumuz, nerede oyalanacak, içine sürüklenecek bir hayat girdabı var, oraya fazlasıyla meyyal halde yaşayıp gidiyor.

En büyük iki düşmanımız, nefsimiz ve şeytandır. Her ikisi de, zaaflarımızı yani âcizliklerimizi kullanarak yaşantımıza yön verme gayretindedir. Satranç oyununda olduğu gibi, düşmanını en iyi tartan, tanıyan, hamlelerini tahmin edebilen, tedbirini de en iyi şekilde alabilir. İmam Gazali, şeytanı kalbe sürekli hamle yapan bir düşman olarak anlatır. Şeytan, vesvese, şüphe ve tereddütlerle oraya sürekli saldırılarda bulunur. Maddi cephede duyu organlarımızdan faydalanarak, mânâ cephesinde de kalbimizin en zayıf kapıları olan hayal, gadap ve şehvet kapılarından hücum eder. Hayallerle kandırıp, öfke, arzu ve isteklerimizle kalbimizi fethetmeye uğraşır. Eğer gadab-ı ilahiyi gadab-ı nefsaniye tercih edebiliyorsak, yani nefsimizin menfaatine ilişildiğinde öfkelenmek yerine, Rabbimizin hükümlerine ilişildiği zaman hiddetlenebiliyorsak, gadap kapısını şeytana kapatmış oluruz.

Şehvetten kasıt ise, akla gelen en büyük tehlike olmakla birlikte, sadece cinsel hazlar değildir. Yeme, uyuma, konuşma, bakma, mal biriktirme, şöhret edinme gibi pek çok fiilde aşırı istekli, arzulu olma haline yani şehvete düşülebilir. Bir Hadis-i Şerifte "Cennet mekârih ile, Cehennem de şehevat ile kuşatılmıştır " (Buhârî, Rikak, 28; Müslim, Cennet, 1) buyrulur. Yani Cennetin yolunda, ibadetlere devam etmek, sıkıntılara sabretmek gibi insan nefsinin hoşuna gitmeyen zahmetler varken, nefsin arzularının, heva ve heveslerin kulu olmak ise insanı Cehenneme sürükler.

Şehevâtın pek çoğunu kapsayan dünyaya düşkünlük, başta mal ve mevki hırsını körükler. Bir başka Hadiste Peygamberimiz Aleyhisselatü Vesselam, "Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsıyla dinine verdiği zarardan daha fazla değildir." (Tirmizi, Zühd, 43) buyurmuştur. İlginçtir ki, bu tür sevdalarla yıllarını tüketenlerin, yaşlandıkça ölümü daha sık hatırlayıp dünyayla bağlarını gözden geçireceği beklenirken, tersine kucaklarından kayıp gitmekte olanlara daha fazla sarıldıkları, dünyalık derdinde daha da ısrarlı oldukları gözlenir. Nasıl yaşanırsa, öyle ölündüğü veya tıpkı şu Hadiste ifade edildiği gibi: "Âdemoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey gençleşir: Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs" (Buhari, Rikâk 5; Müslim, Zekat 115, Tirmizi, Zühd 28). Yani ahirete götüremediğimiz sevgileri esaslı şekilde gözden geçirmek için yıllarca bekleyerek yaşlılıktan medet ummaya gerek yoktur. Bilakis kabire yaklaştıkça, nimetlerin göz göre göre, elinden birer birer kayıp gitmesinin korku ve üzüntüsü, insanın bu fani aleme bağımlılığını körükleyecektir.

Elbette bilmek, bilineni yaşamak manasına gelmiyor. Nice çok bilenler, bildikleriyle helâk olup gittiler. Meselâ, Kur'anı Kerim'de A'raf suresinde (175-179. ayetler) Musa Aleyhisselam döneminde yaşamış, Bel'am bin Baura isimli âlim bir zattan bahsedilir. Kendisine velâyet mertebesine eriştirecek kadar derin bir ilim verildiği halde, hırs, haset ve şöhrete kapılıp sapıtan ve peşinden de binlerce insanın doğru yoldan çıkmasına sebep olan bu âlim, ilmini dünya menfaati için kullananlar için ibretli bir misal olarak çok sert ifadelerle anılmaktadır.

Şeytan nefisleri, dünya nimetlerine taparcasına duyulan bir sevgi ile kışkırtmaya çalışır. Fırsat verildikçe her yönden yaklaşır, damarlardaki kan gibi dolaşır. Şüphe, vesvese, korku, gelecek endişesi veya rehavete kapılma gibi türlü türlü hilelerle ömrün heba edilmesine ve hak yoldan uzaklaşılmasına sebep olur. İnsanın kıyamete kadar kötülüğü için çabalayacak olan baş düşmanı şeytandan korunmanın ilk basamağı, onu ve askerlerini tanıyarak tuzaklarını iyi bilmektir. Öyle ki, şeytanın duy dediğine kulakları tıkamalı, gör dediğine gözleri kapamalıdır. Üstelik unutulmamalı ki, bazı durumlarda da o, gözden kaçırdığımız noktada yani ayrıntıda gizlidir.

  09.04.2012

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut