Hedefe giden yol tek mi?

Mona İslam

SON ZAMANLARDA zihnimi en çok 'tek yol'cu insanlar meşgul ediyorlar. Onları anlamaya, tavırlarının yollarına sadakat mi, tassup mu, inat mı, yoksa bir benlik şişmesi mi olduğunu anlamaya çalışıyorum. Yaftalamam gerek yoksa eleştirdiğim şeye düşerim. Bu insanlar bir hedefe varmak için tek bir yol olduğunu sanıyorlar, inanıyorlar, hatta diretiyorlar. Oysa basit bir maetmatik probleminin bile birden çok çözüm yolu var. Sırf siz bilmiyorsunuz, size daha zor geliyor diye diğer yolu reddetmek akıl kârı mı?

Bu aslında bir çeşit "best way is my way" deme biçimi, ama onlar "the only way is my way" diyorlar ki bu daha da kötü. En iyi yolun kendilerine ait olduğunu düşünenler bir derece başka yollara da imkan verirler. Ancak tek yolcuların zihinleri basittir. Onlar bir doğru bir de yanlışa inanırlar. Doğrunun mertebeleri, birine yanlış gelenin diğeri için tastamam doğru olabileceğini onlara anlatamazsınız. Sizi önce işi bulandırmakla suçlar, sonra nefsinize hevanıza tabi olmakla yaftalar, sonra da hakarete varırlar. Hiç “acaba” demezler. “Acaba bir haklılık payı var mı?” Oysa büyük muhakkikler her insanda, putperest de olsa bir hakikat payı görmüşlerdir, en batıl şeyden bir dane-i hakikat devşirmişlerdir. Karşımızdaki müminse o zaman onun batılda dane-i hakikatinden değil, belki hakikati içinde çakıl taşları hükmünde yanlışlardan söz edebiliriz.

Oysa hakları "this way is the best way for me"(bu yol benim için en iyi yol) demeleridir. İhlas düsturlarını neden sık sık okumamız vird edinmemiz gerek? Çünkü bu hataya sık sık düşüyoruz.Mesele hakikate ermek, Hakk’a hizmet ise hakikate nereden ve hangi usulle kim omuz veriyorsa, Hakk’a kim ne biçimde hizmet ediyorsa şakirane iftihar üzerimize vecibe değil miydi? Bu bizim ihlasımızın alameti değil miydi? Sırf kelimeleri, usulü bize benzemiyor, hatta anlayamıyoruz diye birşeyi reddetmek, sadece ona değil, o yola mizaçları uygun, ve o yolla hakikate vasıl olabilecek tüm insanlara haksızlık etmek demek.

Hiç mi duymamışlar "Allah'a ulaşan yollar mahlukatın nefesleri adedincedir".Duymuşlar ama anlamamışlar galiba. Neyse mesele anlamamaksa yanlış anlamaksa işimiz kolay konuşuruz anlaşırız, iyi niyet olduktan sonra. Mesele kötü niyetse ona yapacak bir şey yok zaten.

Bazen bir mizaç için doğru ve kestirme bir yol, bir başka mizaç için zor ve çetin olabilir. Hatta bu muhakkiklerin açtıkları yollar için dahi böyledir. Onlar Efendimizin varisleri olarak her biri eski zaman peygamberlerine benzerler. Fıtratları mizaçları ism-i azamları muhteliftir. Bize göre birer okyanus gibidirler. Ama okyanusların da sınırları vardır. Biri biter ve oteki başlar. İçlerine çok insanı alırlar. Ama onların dışında kalan ve başka bir okyanusa, denize, ve hatta göle dahil olmuş adama sendeki su değil, temiz değil denilmez. Doğru değildir ki.

Özellikle gençlikte, hayran olduğumuz gıpta ettiğimiz kimi ağabeyler/ablalar bize farkında olmadan bu konuda byk bir zulüm yapabilirler. Hakikate giden yolda yolu zorlaştırmak, dolandırmak, seni takatinin yetmeyeceği yola sürmek, yolda telef etmek enerjini tüketmek büyük zulümdür. Bunu seni telef etmek için yapmazlar da. Belki sen bir koyunsun, onlar keçi, seni sarp kayalara yamaçlara çağırırlar, “En güzel otu burada” derler. “Çıkmaya korkuyorum, düşeceğim” desen, “nefsini zorla yapabilirsin” derler. Aranızdaki farkı görmezler. Sen ancak açık çayırda yol alabilirsin halbuki, sen yamaçlara tırmanamazsın. Ve tırmandığında orada bitmiş ot belki de sana ona geldiği kadar lezzetli de gelmeyecek, çünkü onun dili başka seninki başka.

Ona illa bu yolda gitmelisin, yoksa yanlıştasın demek, hele onun üzerinde etkili, saygıdeğer biriyseniz, büyük zulümdür. O size hayranlığı ve gıptasıyla sizin yolunuzun onun için en iyisi olmadığını, hele sizin kadar yol almamışsa, anlayamaz, ve çilesi başlar.

Halbuki bu onun çilesi değil, sizin çileniz, çileyi yalnız çekmemek için hemdert birini mi arıyorsunuz,yanınızdakine yardım mı ediyorsunuz? Niyetinize bir bakın? Kimin için rehberlik yapıyor, nasihat ediyorsunuz? Kendiniz için mi öteki için mi? Ancak şunu diyenler müstesna "Benim bildiğim tecrübe ettiğim yol budur, çok fayda gördüm, bir dene, çünkü ben başka yol bilmiyorum"

Bazen sevdiğimiz birilerini yolda takliden çok zaman kaybederiz. Gerçek bir rehber, size sizin için en kısa yolu gösterir. Gerçek bir rehberle karşılaşmadıysanız, ki bu zamanda ekseriyetle hal budur, kendinize bakmaya kendinizi dinlemeye, neyin sizi Allah’a yaklaştırdığına, neyin nefsinizi hevadan uzaklaştırdığına, neyin size daha hızlı yol aldırdığına kendiniz karar vermek zorundasınız. Bu Kitap ve sünnet içerisindeki muhtelif yolları denemekle olur. Hepsi makbuldür, yeter ki yol alın.

Size yolun sarp olduğu söylenir, doğrudur, zorlanacaksınız, ama bu lüzumsuz çile çekeceğiniz anlamında değildir. Said Nursi 24.Söz’de anlatır, yolun biri toprak içindendir, biri sudandır biri ise havadandır. lki tünel kazar, meşakkat çeker, üstelik sonuna varanlar da çok değildir. İkincisi sandala biner, nispeten ferahtır, ama dalgalarla boğuşur. Üçüncüsü havadan gelen muciznüma asansörlere biner, yahut zeplinler gelir ve onu alır. O sadece sıçrar ve tutunur. İşi daha kolaydır.

Ancak işin zorluğu ile yolun kıymeti ters orantılıdır. En kolay yol en kıymetli olandır da. Allah bizim için kolaylık diler, zorluk dilemez.

Kolay-zor, kısa-uzun, yol için söylendiğinde aslında sübjektif şeylerdir. Deniz yolculuğunu seven biri için uçakla gitmenin manası yoktur, o açık denizde rüzgarla, ufukla, dalgalarla, tuzkokusuyla mutludur. Adamın keyfini neden bozuyorsunuz? O limana varmayacak mı? Siz dilerseniz o limana uçakla varın, ama adama zorla uçak bileti almayın, sen böyle yolda kalırsın da demeyin. Hem belki adam uçaktan korkuyor, dalgalarla boğuşmak ona daha az korkutucu geliyor. Bırakın beriki de dağ bayır, soğuk, sıcak yürüsün,adam yürümekten eziyet çekmiyor sizin gibi, keyif alıyor.

Yollar bizim hayatımızın merkezine aldığımız hakikatlere göre çeşitlenir. İnsanların hayatlarının merkezine aldıkları hakikatler değişebilir, ama ihlaslılarsa her biri onları varılacak yere ulaştırır. Bazısı hayatının merkezine aşkı alır, bazısı, bilgiyi, bazısı tevazuyu, kimisi infakı, kimi fena ve zavali, kimi itaat ve duayı. Her müslüman hepsini yapar, ama biri merkezdedir, diğerleri onun şubesidir. Biz peygamberimizin sahabeden muhtelif insanlara ayrı ayrı öğüt verişinde biliriz ki kiminin miracı “Öfkelenme” öğüdüne bağlıdır, kiminin “Anne babana iyi davran” cümlesine, kiminin “Lezzetleri acılaştıran ölümü an” ilkesine. Hepsi her birimize vecibedir, ama hangisinin bize birinci öğüt olduğu mizacımıza göre, hatalarımıza zaaflarımıza göre değişir.

Şimdi onun merkezdeki hakikati sizde çevrede ise, onun yolu sizinkinden daha mı kötüdür? Hayır, yollar ihlasa göre biçimlenir. İhlastır yollara değerini, katetme hızını veren, ihlastır yolları değerli değersiz kılan. İhlas da öyle birşeydir ki onu ne melek bilir yazsın, ne şeytan bilir bozsun, ne kul bilir onunla iftihar etsin, onu bir Allah bilir.

Tek yol'da ısrar ve inat eden adam, kendi yolunun dışındaki yolları en azından eksik gören, tahfif eden adam, ihlas düsturlarını bozar. Velev ki gerçekten yolu kestirme olsun, ihlas düsturlarını bozana yol tıkanır, çünkü enesi yola taş koymuştur.

  13.02.2012

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut