Zaman İsm-i Basir’in Hükmü Altındadır

Mona İslam

İNANIRIM Kİ, insan asla tümüyle batıla meyletmez, Üstad’ımın da dediği gibi bazen batılı hak sanıp koynunda saklar, bazen batıl hakla karışıktır ve o bir yanılsamayla tümüne talip olur. Ancak insan fıtraten mükerrem yaratılmıştır. Bir şeye ancak maruf olduğu zannıyla meyleder. Kötülüğü sırf kötülük olsun diye isteyen şeytan tabiatlı insanlar varsa belki bunlar istisnadır.

Zaman, görselliğin revaçta olduğu bir zaman. İnsanlar bir şeye görebildikleri oranda inanıyorlar, gördüklerinden şüphe etmiyorlar, göze gözükmeyi varlığın biricik kriteri yapınca da var olmak için görünmek istiyorlar. Ne kadar çok gözde ne kadar ayrıntı ile görülebilirler ise o kadar varlık hissediyorlar. Sinema, Tv gibi iletişimi görsel olana çokça dayamış kaynaklar seçiliyor, hayatlar onlar üzerine kuruluyor. Giyim kuşamdan yaşanan ve gezilen mekanlara kadar her şey bir görülme aracı kılınıyor. İnsanlar üstüne giydikleri giysilerle yetinmiyor bir de güzel dekorların, güzel manzaraların, kendilerince muteber bir arkaplanın önünde varolmak istiyorlar.

Bu insan arzusuna bir çırpıda “Saçma, anlamsız” demek kolay. Ancak insanın hiç birşeye onda bir hakikat görmedikçe meyletmeyeceği ölçüsü ile bakılırsa durum değişiyor. İnsanlara biraz daha derin bir nazarla baktığınızda onların umutsuzca, görmek ve görülmek istediklerini fark ediyorsunuz.

İbnül Arabi’ye göre insanlar gibi zamanların da ism-i Azamları bulunuyor. Her zaman bir ismin hükmü altında diğer isimleri onun emrinde çalıştırarak varlık sahnesinde zuhur ediyor. Alemde böyle olunca durum insanda da benzer şekilde. İnsanlar tek tek farklı isimlerin hükmü altında olsalar da zamanın ruhu, yahut zamanın azam ismi dediğimiz durumdan etkileniyorlar.

Kanaatimce zamanımız ism-i Zahir ve ism-i Basir’in hükmü altında. İnsanların görebildikleri ve gösterebildikleri ölçüde varlık tecellisinden pay sahibi oldukları hissine kapılmaları bu yüzden. Zaman Zahir isminin hükmü altında olunca davranışlar, niyetlerden, usuller, amaçlardan, şekil, manadan daha fazla öne çıkıyor. Basir ismi kimsenin bir gölgeye saklanamadığı bir güneş gibi tecelli edince, insanların o isme dair tüm arzuları o güneşin vurmasıyla coşan bitkiler misali neşv-ü nema buluyor. Bu bitkilerin arasında gül de ısırgan otu da bulunuyor.

İnsanın varlığını görlmeye bağlaması anlamsız değil. Zira o ism-i Basir olmadan var olamaz. Allah’ın alemi kendi güzelliğini görmek ve göstermek üzere yarattığı dikkate alınırsa, görmek ve göstermek arzusu insan aynasındaki bir tecelliden ibarettir. İnsan bu tecelliyi vahid-i kıyasi yapar ve Allah’ın da tabir-i caiz ise bizim gibi görmek ve görülmek istediğini anlar. Bu ilk adımda Basir isminden gelen bir basirettir. Kendinde hiçbir şeyi birilerine göstermek arzusu olmayan insan Allah’ın bu kutsi arzusunu anlayamaz.

İkinci olarak insan hayatının hikayesini bir film gibi yaşar, ve bu filmi birine göstermek ister. Akşamları ev halkının birbirine “Bugün neler yaptın” diye sorması, gidilen ve gezilen yerlerde çekilen fotoğrafların arkadaşlarla paylaşılması hep “Benim yaşam öykümü görün” çağrısıdır. Bu çağrı birilerinin gördüğü gibi süfli bir çağrı değildir. Yahut ulvi ya da süfli oluşu kime göstermek istediğinizle doğrudan alakalıdır. Allah yapılan her işi kendisine peygamberlere meleklere ve salih kullara göstereceğimizi bize belirtir, ve işlerimizi bu özenle yapmamızı ister. Burada sadece Allah’a göstereceksiniz de denilmemiştir, zira insanda kendisine öğretmenlik yapan peygamberlerin, velilerin, dostluk gösteren müminlerin de hakkı vardır. İnsanın güzel işlerini görmek onları da memnun eder. Onların memnuniyetini arttırmak için güzel olanı sergilemek güzeldir. Demek, sıraya riayet edildikten sonra göstermekte bir beis yoktur. Bu Basir isminin verdiği ikinci basirettir.

Üçüncü adımda Basir ismi öyle bir basiret verir ki, insan elinden çıkan hiç birşeyin kendi havl ve kuvveti ile olmadığını görür. İnsan kuru çubuk gibidir, halbuki üzerine zümler takılmış. Üzümlere yoktur demek, onları gizlemek nankörlüktür, üzümleri sahiplenmek de öyle. Ancak o zaman insan üzümleri gösterir fakat kuru çubuğa da işaret eder. Böylece güzel işin sahibi olarak insan değil Allah görülür. Böyle yapa yapa insan gördüğü ve gösterdiği her güzel işte Allah’ın güzelliğini temaşa eder. Öyle bir makama gelir ki Hz. Ali gibi “Görmediğim Allah’a inanmam” der.

Allah kendisine Onu görür gibi ibadet etmemizi buyurduğunda bize tüm amellerimizde tüm hayatımızda tahsin şartını buyurmuştur. Tahsin güzellikten gelir, güzellik ise ya baş gözüyle ya kalp gözüyle görülmekle zahir olur. Demek göz bu kadar önemlidir. Onsuz kullukta en yüksek makam olan ihsana erişilemez.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki Basir ismi hüküm sahibi. Bu hem akılları gözlere indiren, insanları tenzihten teşbihe yaklaştıran bir süreç, hem insanların gelen dalgayı doğru kullandıkları takdirde büyük bir basiret sahibi olmalarına imkan tanıyan bir vasat. Derler ki basiret eşyanın ardındaki hakikati görmektir. Öyle göreceksiniz ki, önce eşyayı, sonra onun misali suretini yani hayalini, sonra onun ruhi mahiyetini yani manasını, sonra onun dayandığı esma-i ilahiyeyi yani ayn-i sabitesini sonra onda tecelli edeni Allah’ı. Basiret bu beş mertebede görmek demektir. Bu zamanda bu ismin hükmü altında basiretten pay alamazsak yazık bize.

Düşünün ki saçından makyajına, oturduğu semtten arabasına, kimleri tanıdığından, kimlerle takıldığına kadar her şeyi bir görünme arzusuyla, gösteri dünyasının içindeymiş gibi yapan insanlara Allah’ın Basir ismi anlatılsa, her hal ve hareketlerini Ona yaranmak, Onun tarafından alkışlanmak, Onun beğeneceği gibi yaşamak için sarf etse nasıl bir mesafe kat edilir? Tüm zamanını birini (amiyane tabirle) tavlamak için harcayan bir genç kız ya da delikanlı Onu tavlama hedefine kitlense neler başarır? Zihni görünmeye kilitlenmiş bir insana “Bundan vazgeç” demek teklif mala yutaktır. Yapılamayacak bir işi teklif etmektir. Ancak onda tecelli eden ismin şaşmış yönü düzeltilebilir.

Her zamanın bir hükmü vardır, değerlendiremeyene büyük bir tuzak, değerlendirene büyük bir imkandır.

  19.12.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut