Arşiv

Bir Durum Tesbiti

RİSALE-İ NUR’A muhatap olan insanlar öyle olmamasını temenni etseler bile, görmezden gelinmesi imkânsız bir vâkıayla yüzyüzeyiz. Açık konuşalım: Bugün, İslâmî kesimin ana gündemini Risale-i Nur belirlemiyor.

İster üzülelim, ister hayal kırıcı bulalım, vâkıa bu. Risale-i Nur, bırakın T.C. adlı şu küçücük ülkeyi, tüm dünyayı ışıtacak Kur’ânî aydınlıklar yüklü olduğu halde, ne yazık ki, şu küçük ülkenin İslâmî kesiminde dahi, kalb ve zihin gündemini belirleyici bir rol oynamıyor.

Bunu, değişik açılardan gözlemlememiz mümkün. En başta, bugün, kendisini Risale-i Nur’a bağlı gören birçok insan, başkalarınca belirlenmiş ‘ödünç gündemler’in izini sürüyor. Risale-i Nur dairesinde yer alanların zihinleri dahi, çoğu kez, başkaları tarafından belirleniyor. Risale-i Nur dairesi içinde dahi durum bu iken, sair kesimler için durumun farklı olduğunu düşünmek, onların gündemini Risale-i Nur’un imanî derslerinin belirlediğini ileri sürmek ise, elbette imkânsız gözüküyor.

Son yıllarda en azından İslâmî kesimi meşgul eden konulara şöyle kuşbakışı bir göz atıldığında, bu durum açıkça görülecektir. Bugün, on veya yirmi yıl önce de vâki olduğu üzere, ehl-i dinin zihin ve gönül gündeminin ilk maddesi, ‘siyaset ve iktidar’dır. Risale-i Nur’un ortalığı şirk, ifsad ve inkârın kapladığı bir vasatta siyasetle meşgul olunması tavrı açıkça ortada iken, ehl-i dinin büyük bir kesimi, hususan belli bir partiye endekslenmiş bir ‘siyaset’in çekim alanında durmaktadır. Ne yazık ki, siyaset adlı çekim alanı, Risale okuyan birçok insanı dahi kendine çekmiş bulunmaktadır.

Bu siyasî yaklaşıma göre daha geniş ufuklu gözüken, ve son dönemde İslâmî kesimin gündemini oluşturan ‘hoşgörü,’ ‘barış içinde birarada yaşama’ veya ‘ulus-devlet zihniyetini aşma’ gibi konularda da, gerek bu konuları gündeme getiren, gerek gündemde kaldığı sürece en net yorumları sunan kişilerin Risale-i Nur dairesinde bulunmadığı da bir vâkıadır.

Diğer taraftan, bütün ehl-i dini dünyevîleştiren asırlık ‘kalkınma ve ilerleme’ hastalığının karşısına, çok güçlü önerilerle çıktığımız da söylenemez. Bilakis, Yeni Said’in hayatını nasıl yaşadığı açıkça ortada olduğu halde, Eski Said’in bir sözüne sarılıp para kazanmanın belirleyici olduğu bir hayatı meşrulaştırma çabasında olanlar bile bulunmaktadır.

Bunlardan öte, Risale-i Nur’un ne iman üzerindeki ısrarı hakkıyla anlaşılmış; ne de marifetullah ve muhabbetullahın kaçınılmaz önceliği, iman-İslâm bütünlüğü içinde yaşamanın hayatî önemi gibi konulardaki yol gösterici izahları hakkıyla anlatılmış durumdadır. Nitekim, çoklarınca, bu yöndeki çabalar, ‘kötü’ değilse de ‘fazlalık’ gibi görülmekte; hayatî bir önemi haiz olduğu ise ne bilinmekte, ne de düşünülmektedir.

Sözgelimi, her gün ayrı bir konuda yazan bir köşe yazarının bir gün de Said Nursî’den söz etmesi veya Cezayir yahut Malezya’dan bir kişinin Risale’den duyduğu iştiyaka dair mektup yazması, elbette sevindirici olaylardın. Ama bunu "Aydınlar Risale’ye koşuyor" yahut "Risale-i Nur Malezya’yı fethediyor" diye görmek Risale-i Nur dairesinde olanlara şevk değil, tenbellik vermiş olsa gerektir.

Nitekim, bir aydın ‘Risale-i Nur üzerine derli toplu bir çalışma görememiş olmak’tan şikayet ederken, haksız değildir. Böyle bir çalışma, gerçekten yapıldı mı? Risale-i Nur’un İslâm düşünce geleneğinde bir ‘inhiraf’ı değil, ama çizginin müstakim bir devamını işaretleyen siyasî tavrı ne derece derinlikli bir biçimde ortaya konulabildi? İmanın ‘ilk durak’ değil, o olmazsa herşeyin çöktüğü, her daim üzerine durulması gereken bir ‘temel’ olduğunu ne derece anlatılabildi?

Bu sorulara şahsen olumlu bir cevap veremiyorum.

Ama Risale-i Nur denilen şu hazinede ‘aşılmayı’ değil, ‘açılmayı’ bekleyen pek çok hakikatın var olduğunu da biliyorum.

Bugün kimi kesimlerin Risale’ye dönük soğuk, kıskanç, hatta hasmâne tavrı bizim tenbellik ve ezberciliğimiz ile birleşince, ortaya Risale-i Nur’un belirleyici rolünü kısmen yitirdiği bir tablo çıktı.

Açıkça kabul edelim; bugünün tablosu bu...

Ama şunu da unutmayalım: Risale-i Nur’da, yalnız şu ülkeyi ve şu zamanı değil, tüm dünyayı ve gelecek dönemleri de aydınlatacak Kur’ânî reçeteler bulunuyor.

Bunların umuma mal olması için ise, hâkim paradigmaların esaretinden kurtularak, Risale-i Nur’a hakkını vererek, ‘kendi başına bir millet’ olacak bir himmetle donanarak çalışmak gerekiyor.

Risale-i Nur’un hakikatını neşretmeyi ne dünyevîlerden bekleyelim, ne siyasîlerden, ne de ‘İslâmcı entellektüel’lerden.

Bu iş, daire içindekilere düşüyor.

Ve bu yolda, hiçbiri kolay yetişmeyen istidatların inkişafına vesile olmak, onları kolayca harcamaktan ise kesinlikle sakınmak gerekiyor.

  28.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut