ÜÇ YUNUS HATIRINA YA RAB! MEDED!

Mona İslam

HİKMET GÜNEŞİNİN bulutlar altında kaldığı, zar zor gözüktüğü, gölgelerden kaçıştığımız zor zamanlardayız. Üşüyoruz. Hayatı yorumlamak bir acip rüyayı yorumlamak kadar zor şimdi. Biz rüyalarımız iki sadık şahide arz ederiz, hayattan koparıp aldığımız anlamlandırmakta aciz kaldığımız sahneleri de. Sadık şahidin biri Allah’ın Kitabı, biri Allah’ın Elçi’si. Kur’an okuyoruz ölmüş herşeyimize, dirilir umuduyla. Hadis külliyatlarını okuyoruz; unuttuğumuz birşeyi hatırlamak, yitik hikmeti bulmak için. Salavatlar getiriyoruz. O elçinin varisleri olan alimlerin peşinden koşuyoruz, anlam dilenerek. Buğday istemiyoruz, himmet istiyoruz. Anlam arıyoruz. Ruhumuz anlamsız nefes alamıyor. Anlam ruhumuzun azığı. Arıyoruz, çünkü var olduğunu biliyoruz. Anlama iman ediyoruz. Onu bulmak için hikmetçe zengin bildiklerimizin kapısında bekleşiyoruz. Gelen “Bizim Yunus” desinler, bizi Taptuk Emre gibi sahiplensinler diye umut ediyoruz.

Yunus Emre Taptuk’un kapısından ayrılmayarak bu toprakların mayasını kardı. Biz de Üstadımızın kapısından ayrılmayarak senden bizi yeniden bir kılacak bir maya diliyoruz.

Biz her hikayenin mutlu sonla bittiğine inanmıyoruz. Ancak her hikayenin bir anlamı olduğuna inanıyoruz. Bazen anlam şimdi burada görünmeyebiliyor. Bu durumda biz, gaybe iman edenler oluyoruz. Gözün görmediğine, aklın ermediğine, haberlerin söylemediğine, ufkun umut vermediğine tutunuyoruz. Yine de umut ediyoruz. Sure-i Bakara’nın müthiş ayetinde “Gaybe iman edenler” terkibine tutunuyoruz, bu darağacının arkasında kurulan piyango dairesine inanıyoruz. Elinde leziz helvalarla gelmiş neşeli şen şakrak adama değil, ciddi vakur ve elinde merhem olan adama bel bağlıyoruz. Biz sana inanıyoruz Ey Ciddi Adam! Biz bu hapishane-i dünyadan bostan-ı cinana çıkılacağına yakin kesb ediyoruz. Yakin diliyoruz.

Benim aklım da karışık, akıl bu karışır, vahiyin diriltici soluğu, böyle benim gibi aklı karışıklara şifadır. O vahiy ki iman edenlere şifadır, tesellidir. O vahyi en ziyade dinlemek, mesajını derk etmek zamanı şimdi. Ölülerimize hatimler indirirken, ölmüş ruhlarımızı, ölmüş latifelerimizi de diriltecek bir solukla okumalıyız Kur’an’ı. Okumalıyız ki nefsler ölsün, ruhlar dirilsin. Okumalıyız ki şerler def hayrlar fetholsun. Zira, başka çare bilmiyoruz…

Kürtler hakkında söylenen şerli sözleri, ve kürtlerden şerli sözler söyleyenleri ayağının tozu olmayı dilediğim Kürt Üstad’ıma şikayet ediyorum. Üstadım, Van yine senin cihan harbi sonrası çıkıp baktığın gibi viran. Musibet inince masumları da vuruyor Üstadım. Ben senin Adalet-i Mahza diye bize öğrettiğini bu işte göremedim. Himmet et. Anlat, anlayalım. Böylece senin medresenin birer tuğlası olan bizler ayakta kalalım. Dahilde çekilen kılıcı anlat bize. Çekilmez diyordun ya, çekildi, ne olacak şimdi halimiz, hadi anlat. Anlat, bir daha bir daha dinleyelim. Göğsündeki şefkatten kopar da lokma lokma dağıt bize. Şefkate açız biz. Sadrımız olana bitene göğüs gerecek, akibetimizi göğüsleyecek, bir sille-i arzı daha kaldıracak gibi değil. Yerin altından da üstünden de korkuyoruz Üstadım. Biz Yunus’un, kendisini dinlemeyip, sonra pişman olan, azap bulutunu seyrederken tir tir titreyen şehri Ninova’yız şimdi. Öğret bize, nasıl “Küre-i Arz top güllesi olsa patlasa bizi korkutmayacak”, nasıl dizlerimiz titremeden ayakta kalacağız. Sana ihtiyacımız var. Kızma bize, geri gel lütfen! Şahs-ı manevine muhtacız şimdi. Muhtaçlığımızı dergahında şefaatçi kılıyoruz, makbuliyetini senden öğrendik, bu karanlık gecede ay gibi doğ üstümüze şimdi.

Kitaplarını senin türben bildik, ehl-i tarikin türbelere yaptığı gibi geliyoruz, eşiğini öpüyoruz, kapının kulbunu okşuyoruz, diz çökmüş bekliyoruz, bizi anlam dergahına davet et. Diriltemiyor zihnimiz kelamı, yaşayamıyoruz miras bıraktıklarını. Kirmızı kitapların manasına ateşlerden geçilerek mi varılıyor Üstadım. Senin pervasızca içinden geçtiğin yangınlardan bir avuç kor bizi tutuşturmaya kül etmeye yetiyor şimdi. Zayıfız. Belli ki biz unuttuk, hiç tekrar olmayan tekrarlarınla hatırlat bize. Anlamı hatırlat, hikmeti hatırlat, şefkati hatırlat.

Biz yıkılmayalım. Medresen yıkılmasın. Bize de, üstümüze bina ettiğin bahar umutlarına da,bıraktığın emanetine de, sayine emeğine de yazık olmasın.

Bir büyük zelzele yeri çatırdatıyor, doğu ile batıyı bitiştirilmesi imkansız büyük bir çatlakla ayırıyor. Birleşmek adına yapılan herşey göçük altında kalıyor. Biz nerede yanlış yapıyoruz Üstad’ım? Neden bir türlü çekilmiyor azap bulutu üstümüzden, neden görünmüyor hikmetin güneşi. Bak koşuyoruz işte “İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor” diye çıkan yangına. Yetmiyor mu? Bu yangın o yangın değil mi? Biz sen değiliz ki. Senin gibi sahici olmuyor koşuşumuz. Bu kadar taklid edebiliyoruz. Allah’ın firavun soytarısını Musa’yı taklid ediyor diye kurtardığını biliyoruz sadece, biz de seni taklid ediyoruz, kurtuluş bekliyoruz.

Ayet-i kerime “Altından dağlar yığsan sen onların kalplerini birleştiremezdin, ama Allah onların kalplerini birleştirdi” diyordu. Dua et Üstadım, belli ki bizim duamız sensiz makbul olmuyor. Çünkü biz ayrılmış kalpleri birleştiremiyoruz, bu çatlağı yapıştıramıyoruz. Biz “Birimiz doğuda birimiz batıda, birimiz dünyada birimiz berzahta da olsak madem ki muhabbetimiz ve duamız birdir, birlikteyiz” dedin. Dua ediyoruz. Bu yazdığım da sana bir dua. Dua bekliyoruz. Bizim iki üç kör kelimemize bin misliyle cevap vermeni bekliyoruz. Sana o yakışır. Kerimlerle iş yapmak kolaydır. Nefesinin berzahtan dünyayı ısıtmasını, felaket bulutlarını dağıtmasını bekliyoruz. Şefkatinin kalplerde tutuşturulmuş öfkeyi yağmur gibi söndürmesini bekliyoruz. Üstümüze sağnak olup yağmanı bekliyoruz.

Evet duyan duysun, ölüden meded bekliyoruz. Hakiki ölüler biziz diriden meded bekliyoruz.

Bana bu deprem manevi alanda olanın maddi alanda tezahürü gibi geliyor. İçimizden bir kısmının günahları sebebiyle bizi helak mı edeceksin Allah’ım? O masumlar gibi biz de mi kalacağız bu göçüğün altında? Tam kurtarıldı derken, hastaneye giderken, ölecek mi bizim Yunus’larımız? Hani Sen Yunus’u öfkesine yenildi diye balığın karnına hapseden, istiğfar edince de kurtarıveren, af diliyoruz, ne olur bizi de bu balığın karnından, gecenin, denizin, balığın vahşetinden kurtar. Sahil-i selamete çıkar. Bizim de tutunacak altına uzanacak, dinlenip toparlanacak bir yaktin ağacımız olsun. Bizim de dönecek ve kucaklaşacak bir Ninova’mız olsun. Birlikte yükselteceğimiz şehirlerimiz, adını yücelteceğimiz bir medeniyetimiz olsun. İmkan ver bize, fırsat ver. Çok verdin, olsun,bir daha ver!

Koşturanları, yardım edenleri, infak edenleri, merhamet edenleri, can kurtaranları dergahına şefaatçi kılıyoruz. Bize “Bir göz hatırına bin göz sevilir” diye öğreten Üstadımızı şefaatçi kılıyoruz. Küçük Yunus’u, bu toprakların mayası unuttuğumuz Bizim Yunus’u ve hemen Van’ın yanıbaşındaki Ninova’lı Yunus’u şefaatçi kılıyoruz. Üç Yunus hürmetine meded! Biz Yunus’un gözlerine baktık, biz o bir çift gözü sevdik. Bize baktı, güzel gözlerini yumdu, gitti. Bakacağın, seveceğin bir çift göz hürmetine bizi bu vartadan kurtar! İzin ver “kardeşlerim” diye Nebi’nin seslendikleri biz olalım.

Tüm mededler Sendendir, Meded Ya RAB!

  31.10.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut