DOĞU KARADENİZ GEZİ NOTLARI- 4

Mona İslam

SON DURAK: KARS

ARTVİN ŞAVŞAT’DAN AYRILIP dağlardan geniş bir düzlüğe çıkıyoruz, iklim, yeryüzü şekilleri, bitki örtüsü değişti. Burası Ardahan yolu. Yol çok bozuk, tamamen taş, toprak. “Yol yapım çalışması var” demişlerdi, yine de geldik, öyleyse katlanmalıyız. Sürekli sarsılarak yol alıyoruz. Zihnime yolculuğun meşakkati, dünya hayatının da bir yolculuk oluşu, dünyanın geçiciliği, yolda olmak üzerine metaforlar, düşünceler üşüşüyor. Göz alabildiğine uzanan bu ova vaktiyle Türkler’in kuzeyden Anadolu’ya girdikleri topraklar. Ardahan’a ulaştık, küçük bir kasaba görüntüsü veriyor. Ancak il olmuş.

Kars’a devam ediyoruz. Yol boyu yaylaya çıkmış, sığır sürülerini de çıkarmış insanlar görüyoruz. Derme çatma barakalar yapmışlar yaylaya, ama neredeyse bir köy oluşturmuş bu yayla evleri, arazi boyu yer yer devam ediyor. Şimdi Susuz’dan geçtik, buraya bu ismi vermeleri tuhaf değil, toprak çok çorak. Göz alabildiğince bakıyorsun, ama tek bir ağaç yok, Karadeniz’de yeşile ağaca alışmış gözlerim, aranıyor, ama yok işte. İnsan hayatın her safhasında öyle değil mi, gözleriniz yıllar yılı alıştığı birini de arar, her köşe başında, her aile toplantısında, o oradan çıkıp gelecektir sanki, ama aranan bulunmaz. Allah vermediyse bu uçsuz bucaksız topraklarda da bir tek ağaç, bir damla su olmaz.

Kars girişinde yolumuzu değiştiriyor ve Ani Harabeleri’ne yöneliyoruz. Ani Ermenistan sınırında. 12. Yüzyılda Ermeni krallıklarına başkentlik yapmış bir şehir. 12. Yüzyıldan itibaren Türk hakimiyetine geçmiş. Sonraları gördüğü savaşlarla yıkılmış, harap olmuş. Şimdi bir hayalet şehir.

Merkezde bir Katedral bulunuyor. Civarda da iginç mimarileri ile bu dünyaya ait değilmiş gibi görünen daha küçük kiliseler var. Merkez Katedral Türk hakimiyetinde cami olmuş, diğer kiliseler kilise olarak kalmışlar. Katedralin hemen altında bir uçurum ve gürül gürül akan nehir var. Bu nehirden su taşıyan genç kızları düşlüyorum. Sokaklarda yürüyorum, köşe başlarından sanki hala çın çın çınlayan çocuk sesleri geliyor. Taşların hafızası var galiba, insanı gizemli bir biçimde alıp tarihin derinliklerine taşıyor. Ne çok hikaye vardır burada, ne çok hayat. Sevinçler, kederler, doğumlar ölümler. Şimdi ölüm meleği her şeye dokunup gitmiş gibi. Ama hatıraları silememiş, kulaklarınızı açarsanız, belki Ermeni ağıtlarını bile duyarsınız. Duymasını bilirseniz, her şey konuşur.

Katedral’de yine bir ruhani hava sarsıyor beni. Sümela Manastırında Trabzon’da da etkilenmiştim o havadan. Bir de Suriye’de Bahira Manastırı kalıntıları arasında. Burada evvelce gördüğüm bir rüyayı anımsadım şimdi. Bir yolculuğa çıkmıştık yanımda Şit peygamber olduğunu söyleyen biri vardı. İlk durakta beni Nuh’un kavmine tebliğ ettiği topraklara, ikincisinde Tur dağına Musa’nın Hakk’ı işittiği topraklara, üçüncüsünde İsa’dan dersini almış Ermeni kiliselerine götüreceğini söylemişti. Sonra beni Cezire topraklarına götürecekti, ancak ordan sonra tek başıma gitmem gerekiyordu. Çünkü orası zaten benim memleketimdi. Şimdi bu metruk Ermeni kilisesinde ne anlamalıyım, öğrenmem gereken nedir? İsa’dan dersini almış bir mekanın bana vereceği nedir? Bir anlayabilsem…

Yine daldım. Eşim daldığım yerden tuttu çıkardı. Buradan çıkmak istemedim. Ani Harabeleri’nde bir şeyler var. Cazibedar, gizemli birşeyler. Ölüm bir şehre bu kadar mı yakışır! Niyaz ediyorum Allah bana bu şehrin aslını berzahta göstersin. Zira bu şehir de ahalisi ile berzaha taşınmış gözüküyor.

Kars’ın içindeyiz. Kars çok güzel taş binaları olan düzenli, derli toplu, temiz bir şehir. Otele yerleştikten sonra “Nerede ne yenir?” diye soruyoruz. Çok acıktık. “Buranın kazı meşhur” diyorlar, ama kışın olurmuş. Tüh, denemek isterdim doğrusu. İyi olduğu söylenen bir lokantayı bulmak için tarife göre yürümeye başlıyoruz. İlk kez geldiğiniz bir şehirde yürümek çok keyifli, her sokak size bir sürpriz yapıyor, burada Anadolu’da başka bir yerde görmediğim kadar güzel taş binalar var. Belki Ermeni taş işçiliğinin tesiri, bilemiyorum. Ama Kars’ı görünce Ermenistan’ı merak etmeye başlıyorum.

Yemek sırasında elektrik kesiliyor. “Şehirde sık sık elektrik kesintisi var” diyorlar, neden acaba? Yemekten sonra Harakani Hazretleri’nin türbesine gidiyoruz. Türbe’de selam veriyor, dua ediyoruz. Orada sevdiğim herkesin, bende emeği ve hakkı olan herkesin adına da dua ediyorum. Allah’tan Harakani Hazretleri vesilesi ile bir himmet bir yardım diliyorum. Türbe’nin bulunduğu avluda bir Evliya Camii var. Bir de yan avluda yine kiliseden çevirme bir Selçuklu camii. Ben nedense yine bu kiliseden çevirme camiden daha çok etkileniyorum. Eşimden izin istiyorum. Onlar biraz oyalanıyorlar, ben içeride biraz daha kalıyorum. Belki geçmişte bir rahip hücresi olmuş, bir loş, kuytu, köşe buluyorum. Namaz kılıyorum. Kendimi dinliyorum. Etrafa bakıyorum. Sanırım mizacımda bir İsevi damar var. İlk dönem Hristiyan yapılarından, özellikle doğu kiliselerinden çok etkileniyorum. O adanmışlığa, o çileye hayran kalıyorum. Avrupa’da ya da İstanbul’da gittiğimiz kiliselerde olmayan bir başka hava var bu kiliselerde. Doğu kiliseleri terk edilmiş olsun, olmasın, boşlar. Bir sürü heykel ve bir sürü eşya ile doldurulmamışlar. O boşuk insana fakirliğini, Allah karşısında çöl gibi bomboş olmayı hatırlatıyor. Bir ruh, bir nefes dolaşabiliyor içlerinde. Sonra İncil’de, Ruh’ul Kudüs aranızda, denildiğini hatırlıyorum. Belki de eski dönem kiliseleri, bozulmamış Hristiyan ruhunu, Ruh’ül Kuds’ü hatırlatıyor insana. Onlarda hala, Tanrı’nın karşısında insanın “Hiçbir şeyim yok” deyişinin sesi yankılanıyor.

Kars durağı yolculuğumun son durağı. Yolculuk maksadına eriyor. “Dünya yolculuğum da maksadına ersin” diye diliyorum. Burada, özellikle Harakani türbesinde, buraya dek olan tüm yolculuğu, sanki buraya gelmek için yapmışım, diğer her his buranın atmosferine bir hazırlık gibiymiş duygusuna kapılıyorum. Arkadaşlara “Kars’tan çok etkilendim” diyorum. “Tüm Karadeniz’den daha fazla tesir etti bana Kars.” Yüzüme hayretle bakıyorlar. Neden etkilendiğimi müşahhas bir biçimde anlatamıyorum. Bazı şeyler anlatılamıyor.

  24.10.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut