DOĞU KARADENİZ GEZİ NOTLARI- 2

Mona İslam

Sabah erken kalktık, hızla otelden ayrıldık, kahvaltıyı Uzungöl’de etmek niyetindeyiz. Yol, bize kahvaltı öncesi bir yeşil ziyafeti çekiyor. Bu yamaçlara bakınca, sadece varılacak menzilin değil yolun da değerli olduğunu bir kez daha anlıyorum. Burada yeşilin her tonu mevcut, dağ yolları virajlı ve ağır ilerleniyor. Pencereleri açıp ormanın sesini dinliyoruz. Her ağaç ayrı bir yaşam enerjisi dolu, her yamaçta ayrı bir güzellik karşınıza çıkıyor. Uzungöl dağların arasında bir yer. Anı paylaşmak, gördüklerimi anlatmak için aradığım anneannemin dediği gibi “Allah’a yakın” bir yer.”* Bu kadar yüksekte bir göl ilk kez görüyorum. Göl çevresi tahtadan evlerle pansiyonlarla dolu. Sahil düzenlemesi yapılmış.

Kahvaltı edecek bir yer buluyoruz. Bu civarda tereyağı ve bal meşhur, tabi Trabzon ekmeğini unutmamalı. Güzel bir kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıkıyoruz. Rize bezleri satan bir dükkana uğruyorum. Masa örtüleri, başörtüler, çeşit çeşit kullanıma matuf yöresel bezler var burada. Pahalı da değil. Bir de bal tezgahları var etrafta, çeşit çeşit bal satılıyor. Arap bir aileye bal tanıtmak isteyen satıcı kadına yardımcı oluyorum. Buralarda Arap turistler çokça bulunuyor. Bu kadar yeşil bir ortama rağbet etmemeleri mümkün mü? Tüm Arap yarımadasını toplasanız Uzungöl’deki kadar çok ağaç bulamazsınız.

Göl seyirlik, yüzme imkanı bulunmuyor. Kızımla dayanamayıp paçaları sıvıyoruz, ayaklarımızı suya sokuyoruz. Buz gibi. Ayaklarımın yanından balıklar geçiyor. Bunu bir kez de Bosna Hersek’de yapmıştım, Neretva’ya yürüyüvermiştim. Aklıma sufilerin aynelyakin kavramını anlatışı geliyor. Denize/göle elini/ayağını sokmak. Bir de suya dalıp bir daha çıkmayanlar var ki, ona da hakkalyakin deniliyor. Soğuk suyun içinde bu mecazın, aynelyakin bir imana vesile olmasını diliyorum. Yaşadığımız her şey aslında bir mecaz. Kıssalar hayatımızın içinde, menkıbeleri biz yaşıyoruz. Bir fark etsek. Mecazdan hakikate bir geçebilsek. Anı yırtıp ötesine bakabilsek. Zaman zaman bunu yapmaya çalışıyorum. Yaşadığım andan, tecrübe ettiğim halden, beş duyunun gösterdiklerinden, ayaklarıma değen tatlı soğuk sudan, hayata, anlama, insana, hakikate dair bir pencere bulmaya, ordan bir göz atmakla dahi olsa bakmaya çalışıyorum.

Az ama olsun. Üstadımın “Onun için yaşanan bir an bile sonsuz değerindedir”mealindeki sözüyle avunuyorum.

Eşim homurdanıyor. “Çık artık birileri görecek!”. Dalıp gittiğimi bilmiyor, orda suyun içinde neden öyle dikildiğimi anlamıyor. Bazı şeyleri insan, tek başına yaşıyor. Çıkıyorum, etrafta gezen birkaç genç kızdan başka kimse yok. Sabah olduğundan sanırım. Neden tedirgin olduğunu anlamak mümkün değil. Kimsenin olmadığı bir yerde iki parmak pantolon paçası sıvamakla ne olacak ki? Oysa ben neler hissettim bu vesile ile. Anlamıyorlar işte. Erkekler…

Yolumuza devam ediyoruz. Rize’ye doğru devam edeceğiz. Giderken buralı olan hocama sormuştum. “Hocam Rize’de nereye gidelim?” “Yaylaya çıkın.” Hay hay. Yolumuzun üstünde Of var. Bu ilçeye bayıldım. Denizle dağın yeşille mavinin bütünleştiği bir yer. Her mekan insanla güzel, geçerken Of’lu arkadaşlarımızı arıyoruz. Onlar İstanbul’da. Bizim Of’ta olduğumuzu duyunca şaşırıyorlar. Memleketlerine dair birşeyler anlatıyorlar. Selam veriyoruz, selam alıyoruz. Sahil yolundan ayrılıp kendimizi dağ yoluna vuruyoruz. Burası Fırtına vadisi. Gürülgürül akan nehirlerinde rafting turizmi yapılmaya çalışılıyor. Daha doğrusu bu bölge rafting için tanıtılıyor. Hafif bir yağmur başladı, yaylada üşüyeceğiz galiba.

Yukarıdayız. Dağların yüksekçe bir yerinde. Hırkalarımızı giyiyoruz. Temmuz ayında hırka isteten bir hava var Ayder yaylasında. Arabayı bir yere park edip aşyaları kalacağımız yere bıraktıktan sonra, tepelere tırmanmaya koyuluyoruz. Bir tulum sesi geliyor. Bir grup insan, arabaları sağa çekmiş tulum eşliğinde horon vuruyorlar. Burada büyük bir tabela ile turistler uyarılmış. “Horon tepilmez, tepmek toynaklı hayvanlara özgüdür, horon vurulur” Bir düzeltme de “muhlama” için yapmışlar. Mıhlama diyerek hata ediyormuşuz. Doğrusu “muhlama” imiş. Adını doğru bir biçimde yeni öğrensek de, bu önceden tadını bildiğimiz harika bir karadeniz yemeği. Bir yerde karalahana çorbası denedim, pek beğenmedim. Belki benim ağzımın tadına göre değil. Belki de güzel yapan yeri bulamadık.

Dağlara doğru nefes nefese tırmanırken karşımıza bir şelale çıkıyor. Dağların zirvelerinden bulutların arasından bir yerden bir su akıyor. Su sanki gizemli bir yerden, belki cennetten geliyor gibi. Dağların zirvelerini göremiyoruz. Buradan akan su Fırtına Vadi’sine doğru büyüyerek akıyor. Manzara insana “tebarekallahu ahsenul halikiyn” dedirtiyor.

Güneşin batışını bu kez de dağların arasında Ayder yaylasında izliyoruz. Bir çay bahçesinin önünden geçiyoruz. “Yeni helvamız çıktı ister misiniz?” diye yolumuzu çeviriyorlar. Nefis bir koku geliyor içeriden, Mısır unu ile yapılmış bir un helvası yiyoruz. Yanında sıcak çayla, sakinlerinin “Çayın başkenti” dedikleri bu mekanda mısır unlu sıcak helva nasıl da güzel! Allah bu günlerimizi cennet gibi yaşatıyor elhamdülillah. Tüm duyularımıza bir şölen yaşatıyor.

Buralara gelince Zilkale denilen mevki de gezilmeli diyorlar. Eski zamanlardan kalma bir kale imiş Zilkale. Ama bizim vaktimiz dar. Sabah erkenden Artvin’e gideceğiz.

Akşam otel girişinde dumanlı dağlara doğru bir çay içmek istiyoruz. Otel sahibi ile sohbet ediyoruz. Mahalleli çıkıyoruz. Beyefendi anne ve babası İstanbul’da tam da bizim mahallede oturuyorlarmış. Benimle aynı okulda okumuş, ancak aynı dönemde değil. Tanışmıyoruz. Ailesi hala İstanbul’daymış. Bu tanışıklığın hürmetine kızımız için bizden para almıyor. Biz kızımla odamıza çıkıyoruz, açık hava yürüyüşü insanı yoruyor. Bizim bey de otel sahibi ile erkek erkeğe dolaşmaya çıkıyorlar. Uyurken “Ayder güzel bir yer” diyor kızım. Evet, Ayder güzel bir yer…


*Anneannem etrafı betimlememin ardından içtenlikle “Kızım bana dua et, orası Allah’a daha yakın” demişti.

  10.10.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut