İKİ YER İKİ HAL: CENNET VE CEHENNEM

Mona İslam

“Ahirette iki yer vardır: Görmek ve perde(yeri)” İbnül Arabi Fütuhat-ı Mekkiye Cilt 8 sf 206

Ahirette görme yeri, kuşkusuz Allah’ı görme, esma-i hüsnayı görme, varlığı görme üzeredir. Allah bizi bir dostun söylediği gibi “bir çift göz”* olarak yarattı. Müşahid bir çift göz varlığımızın yegane sebebi. Ona nazar eden Onun kendini “gayrın nazarıyla görmesi” maksadına hizmet eden, böylece ayna olan zişuur bir çift göz. Zişuur, çünkü hem gören, hem gördüğünün manasını bilen, hem o mananın sahibini bilen, hem görüldüğünü hisseden, hem de görmesinin Onun görmesi ve göstermesi ile mümkün olduğunu, yani Onu gören gözlerin yine “Onun gören gözü olurum” hadisince Ona ait olduğunu idrak eden bir çift göz. Hem aynı, hem gayrı oluşun işareti gözler…

Efendimize sorarlar, “Cennette Allah’ı görecek miyiz?” cevabı müsbettir. Nasıl olmasın, cenneti cennet kılan mana Onu görmektir. Sevgilinin görünmediği yer sevene nasıl cennet olsun? Halbuki, Onu gören nerede olursa olsun cennettedir. Bu yüzden rahmeti engin kalpler “Cehennemi ben doldurayım” demişlerdir, zira Onlar Rableriyle beraberken neresi olsa cennet, ne hal olsa gül gülistandır. Cennet ve cehennem birer mekan oldukları gibi birer halin de adıdır. Biri “Her neredeyseniz Allah sizinle beraberdir” ayetini fark edenlerin hali, biri “Bakmazmısınız? Görmez misiniz?” azarlarına muhatap olanların. Öyle ise “Görmediğim Rabbe kulluk etmem” diyen İlmin Kapısı İmam Ali cennettedir. Ölmeden önce de sonra da…

Perde, görememenin adı. Göze inen perde ne küçüktür! Minicik bir beyazlık gelir gözün savdasına oturur. Koskoca dağı görmez olur insan. Perde küçüktür, dağ büyük. Onu görmeyi engelleyen sebepler küçüktür, O büyük. Mesela dünya kimine göre perdedir, kimine göre ise Ondan başkası yok dedirtecek kadar parlak bir ayna. Perde gelince göremez insan. Perdeler ve pencereler ayrı yerler değildir halbuki. Perde de pencere de aynı şeydir, nazarın onu değiştirir. Göremeyince yaradılış maksadı iskat olur. İnsan düşer. Gökyüzünden düşerken onu sebep kuşları didikler. Parçalara bölerler. İnsan düşer ve parçalanır. O yukarıda görmekteyken birdir. Biri ancak bir olan görebilir. Biri ancak bir bilebilir. Düşünce çok olur insan, birlik çokluğa döner, bilgi cehle, görme körlüğe.

Orası cehennemdir. Düşülen yer, çokluk ülkesi, bir olunmayan, Birin bilinmediği, görülmediği diyar. Vehimdir ya, vehmedene gerçek gelir. Yoksa O her yerde mütecellidir. Sadece kör görmez. Görmeyişi cehennem olur insana. Burada insan parçalarını toplayamaz, toplasa ve onları vahdet elinde tek bir noktaya yöneltse görecek halbuki. Ama parçalar, İbrahim’in kuşları misali, uzak ve ıssız köşelere dağılmıştır. Onları toplamaya Onun çağrısı gerek. O çağırmazsa, toplanamaz parçaların. O davet etmezse gidemezsin. O bilinmek istemezse bilemezsin. O sevmezse sevemezsin. O üflemezse canlanamaz can kuşu. İnsanın varlığı Onu bilmek. İnsanın mutluluğu Onu sevmek. İnsanın canı Onu görmek. Görmedi mi o ölmüş demek…

Demek İbrahim gibi biri çağırınca parça parça olmuş ve arzın dört yanına dağılmış canı gitmiş toza toprağa bulanmış insan toplanır. Çokluğu birliğe döner. Canı geri gelir. Nefes alır. Aldığı her nefeste Onu görür. Elhamdülillah der. O övülmeyi sever. İnsan da Onu övmeyi çok sever.

Bu dünyada mümin Onu kah görür, kah perdelenir. Bu yüzden kah cennettedir kah cehennemde. Müşahede miktarı arttıkça, görmek halden makama dönüştükçe, karar kıldıkça, her yerde Onu seyrettikçe, yüzünü nereye dönse Sevgilisini gördükçe insan, canına can katılır. O can ki hiç ölmez bir candır. O can ki Yunus’a “Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez” dedirtir.

İnsan, ne hal ve şartta olursa olsun, ister celal ister cemal, ister kabz ister bast, Onu görüyorsa cennettedir. Ondan perdelendiyse, cehennemdedir. Mümin bu dünyada ikisi arasında salınır durur. Ahirette ise birinde karar kılar ve orada sabit olur. Ölmeden ölenler müstesna, onlar burada da sabittir. Allah bize onların gözlerinden versin.

İnsan sadece alemin değil, Allah’ın da gözbebeğidir. Allah insanı Allah kadar sever. İnsan Allah’ı kendi kadar. Öyleyse insan sevilendir. Ve herşey onun bir çift gözü önüne, seyran etsin ve hayran olsun diye serilmiştir. Göz Ona bakınca ne şaşar ne şaşırır. Göz Sevgili’sini bir an için bir karmaşanın bir kalabalığın arasında bile görse tanır. Bilmem ki nesinden tanır, belki Sevgili’nin kokusu farklıdır, belki rüzgar ona değince başka eser, belki yürüdüğü sokaklarda izi kalır. Belki dokunduğu kitaplar nurlanır. Belki sevdiği insanlar Onun yüzünü alır. Belki insan sevdiğini kalbinin çarpıntısından tanır. Kalbin irtibatı sağlamdır. Kalbe soru sorulmaz. Kalp Onu tanır. O maruftur, tanınır.

O kadar maruftur ki bazen insan o çok iyi bildiğini gözden kaçırır. Gözünün önündekinden perdelenir. İnsanın perdesi kendisinden başka ne ki? Küçücük kendisi. Kapatıverir gözlerini. Allah o kadar merhametlidir ki yeniden Ona bakmak üzere yorgunluktan kapanmış ve gafletten bulanmış gözlerimizi, uykumuzda öpüverir. “Peki şimdi uyu der, sabaha yine görüşürüz.” İnsan uyur. Rabbini görmüş ama gafletle gözlerini yummuş insanın uykusu bile Onun güvenli kollarındadır. Şüphesiz, Onu bir kez gören Onu yeniden görmek isteyecektir. İnsan gafletten uyanır uyanmaz gözlerini aleme telaşla çevirir ve yine Onu arar. O arayanlara kendini gösterir.

İnsanın her şeyini bereketli yaratmıştır Allah. Bu yüzden gafleti ve unutuşu, perdesi ve günahı, cehennemi halleri, dağılmışlıkları bile Onun rahmetinden ayrı kalmaz. O kaybolmuşluktan sonra çölde devesini bulan adamın sevinci gibi, yeniden dönebilirse ve bulabilirse, Onu sevinci hiç kaybetmemişe göre kat kat fazladır. Çünkü insan nimetin değerini ayrılıkla anlar. Kaybeder ve bulur. Gözlerini kapatır ve açar. Bu ikinci buluş gösterir ki kaybediş bile nimettir. Zira bir şey ya doğrudan ya da dolaylı olarak nimettir. Ama mutlaka nimettir. Hatta insan elma kurdu gibi o kadar çepeçevre nimetle sarılıdır ki nimeti görmez.

Öyle ki insan, Allah düşürmesin, ama düştüğü cehennemden çıkar ve Hayy’ın hayat veren nehrine atılıverir. Sonra nehrin kıyısına yenilenmiş, iyileşmiş, temizlenmiş, güzel ve serpilmiş bir nebat gibi bitiverir. Uyuruz ve Hâdi bizi uyandırır. Ölürüz ve Hayy bizi diriltir.

Görmüyor musunuz?


* “Bir çift göz” kavramlaştırması bana değil, Dr.Mustafa Ulusoy’a aittir. Kanaatimce, en güzel kavramlaştırması da budur. Belki de insanın tüm varoluşu bu bereketli kavramdan açıklanabilir. Çok sevdiğim için çok kullanırım. Son tahlilde söz sadece Allah’ındır. Ama emanetçiyi zikretmeyi de unutmamak lazım.

  20.06.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut