Devlet buysa, ben çocuk değilim…

ÇOCUKLARA BAYRAM armağan ettiği falan yok bu devletin…

Çünkü çocuklar her dili anlamak ister, her dille konuşmak ister. “Yabancı” dilleri yoktur onların. Hele düşman kelimeleri hiç bilmezler. Devlet ise herkese tek dil dayatır, Q, W, X harflerini düşman bilir. Çocuklar sesin yüreğine bakarken, devlet yüreğin tüm çırpınışlarını resmi dile hapseder.

Çocuklarla birlikte sevindiği yalandır bu devletin.

Çocuklar ana dilini ana sütü gibi içmek ister, anasının Kürtçesini, babasının Ermenicesini yağmur sesi huzuruyla dinler. Ama erişkin devletimiz ana diliyle konuşmayı kendine tüfek doğrultmakla bir tutar, derhal ürker, kelimelerden düşmanlık kokusu alır.

Çocuksu mutlulukları önemsediği inandırıcı değil bu devletin.

Çocuklar “serbestçe” dolaşmak ve coşmak ister okul bahçelerinde. Ama devlet hizaya çeker çocukları, “rahaaaaaat-hazroooooool!”larla eziverir kuş cıvıltılı yüreklerini, klişe bir andın dibine çeker çocuk kalbinin tüm renklerini.

Çocuk kalbine kördür bu devlet.

Çocukların kalın kırmızı sınırları yoktur, yüceltilmiş ırkları olmaz, bir milleti hepten düşman bellemeyi akıl edemezler. Ama devlet“Ne mutlu Türküm diyene” diye sloganlar benimsetir, “düşmanı denize dökmek” ezberleriyle insana hâlâ moloz muamelesi yaptırır.

Çocuk ruhunun kırılganlığını fark etmiş değildir bu devlet.

Çocuklar farklı ilgilerle, değişik zevklerle var olmak ister. Ama devletin tayin ettiği okul müdürleri çocukları ayakta tutup tek-tip ve yüksek perdeden, klişe ve slogan dolu nutuklar çeker. Kural budur; onlar da “emir kulu”dur.

Çocuk olmanın duruluğundan habersizdir bu devlet.

Çocukların sevdikleri kahramanlar çeşit çeşittir. Kimi isterlerse onu severler. Sevmediklerini, nefret ettiklerini açık açık söylerler. Ama devlet çocukların hepsine birden bir kişiyi sevdirir. “Sevmezsen cıss olur” mesajını verir. Çocuklara zorla adamlar sevdirir. Asıl sevdiklerini saklama ikiyüzlülüğü öğretir.

Çocukluğun ruhunda derin yaralar açtığını anlayamaz bu devlet.

Çocuklar devletine güvenmek ister. Devletçe önemsendiğini bilmek ister. Yeteneklerinin ve arzularının devletçe onaylanmasını umut eder. Ancak devletimizin “yüksek” mevkilerindeki koca koca adamlar hınçlarını başörtülü kızlardan, Kürt oğlanlardan, Alevi delikanlılardan çıkarır. Bir çocuğun başına kurşun sıkılmasını teferruat sayar, bir delikanlının mayınla parçalanmasını önemsiz zayiat diye hesaplar.

Çocuk olmanın güzelliğini bilmez bu devlet.

Çocuklar çocuklukları bilinsin, oyunları önemsensin, zevkleri görülsün ister. Devlet çocukları “büyük”lere özendiği ölçüde adam yerine koyar. Başbakan’ın koltuğuna oturtur, Genelkurmay Başkanıymış gibi yapmasını alkışlar.

Gelecek 23 Nisan için başka projelerim var:

Ülkeyi bölecek, vatanı karanlığa boğacak, virüslü düşmanmış gibi gördükleri imam hatipli kızların hayallerinin kırıldığı kapı önünde beklemeli Genelkurmay Başkanları… İbrahim’in yüreğinin durduğu kaldırıma oturmalı Yüksek Seçim Kurulu üyeleri… Eline taş verip kışkırtarak kimliksizleştirdikleri, Molotof kokteyli taşıyıcısı edip sıradanlaştırdıkları Kürt çocuklarının terli avuçlarını tutmalı, şaşkın gözlerinin içine bakmalı BDP’liler… Babası annesi Alevi diye baştan hakkını yemeyi hak gördükleri Alevi çocuklarının utançlarını sakladıkları kuytularda bekletilmeli sözde dindarlar…

  27.04.2011

© 2021 karakalem.net, Senai Demirci



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut