Her Günahın Bir Bahanesi Vardır

Aytekin Akar

İNSAN TERTEMİZ doğar. Yıllar ilerledikçe, inişli çıkışlı hayat yolunda düşe kalka yürümeye başlar. İyi ve kötü ile tanışıklığı, günahlarla sevaplarla haşır neşirliği de gün geçtikçe artar. Pırıl pırıl yüreği, dünyanın kirlerine kapılarını aralayıverir. İmanını kıyısından köşesinden kemirmeye kararlıdır katran gibi damla damla içine işleyen tüm günahlar. Zira her bir damla, küfrün rengine boyanmıştır ve onu adım adım kendi bataklığına çekmek ister. Büyüğü, küçüğü, açığı, gizlisiyle bazıları görünürde pek kıymetli dünyalık menfaatlerini kondursa da avucuna, eksiksiz her günah manen kapkara bulutlar gibi gönlünün ufuklarını çepeçevre kuşatır.

Günahlar insan içindir elbet, günahsız insan olmaz. İnsan, melek değildir. Affolunmadıkça herkes günahkârdır. Hadiste buyrulmuştur ki: “"Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ (c.c.) sizi helâk eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı." (Müslim) Şükürler olsun ki, günah varsa, onu silmeye tevbe fırsatı da vardır. Tevbe öyle bir nimettir ki, ihsan edilmese insan işlediği tüm günahları ahirete beraberinde taşıyacaktı. Afüvv ism-i şerifinin tecellisiyle Rabb-i Rahim, ihlas içinde bir pişmanlıkla ve yeniden aynı günaha düşmeme kararlılığıyla tevbe için kendisine iltica eden kullarını affeder. O’nun affı olmasa, insanı ne günahının azlığı ne de güzel amellerinin çokluğu kurtarabilir.

En başta günahı günah bilmek gereklidir. Uzak durmak için hangi davranışlar günahtır, öğrenmek, ilmini edinmek şarttır. Bu zamanda, buna engel pek yoktur. Ayrıca âşinalık, birçok insanın günah olan bir hareketi yapıyor olması da çok sık bahane edilir. Âdet, alışkanlık, gelenek, moda, zamanın gereği gibi tasniflerle toplumu ahtapot kolları gibi sarmış olan, eskiden çirkin görülürken şimdi zamana uydurulup mübah gösterilmeye çalışılan günahlar vardır. Halbuki helâk edilen kavimlerin de, kanserli hücreler gibi içlerine işlemiş günahları vardı. Başlarına musibetler yağmasına, ibret için yeryüzünden feci biçimde silinip gitmelerine, inkâra, azgınlığa doğru uzanan günahlar sebep olmuştu.

Günahlar ve tuzakları türlü türlüdür. Şeytanın rehberliği ve akıl hocalığıyla nefis, insanın ayağını sürçmesini, günah çukurlarına girmesini ister. Bu, insanın iç âleminde kendisine has bir psikolojidir. Belki en başta akla gelen tuzak, nasılsa insan olarak günah işleneceği, hatasız kul olamayacağı, bundan kaçış olmadığıdır. Hata yapmamanın imkânsızlığını kabul etmek, başkalarının kusurunu affedebilmeye sebeptir. Ancak, insanın melek olmadığı bahanesiyle, günahlara karşı hassas davranmaması, gaflet içerisinde kötülüklere dalmasını netice verir.

İman kalesi bir bütündür. Bir tuğlasına zarar gelmesi, o kaleyi saldırılara karşı büsbütün zayıflatır. Âhiret, melekler, cennet, cehennem ve ceza günü gibi esaslara iman etmede zafiyet olması, insanı pervâsız ve cüretkâr yapar. İman konusunda şüpheler içini kemirir ve günahlara verilecek cezaya ikna olmayan aklı, dünyalıklara iştiyâk içindeki gönlü onu Allah’ın gazabını çekecek hal ve davranışlara sürükler. Şeytan nefsini kandırır, nefis arzularını öne sürer. İnsan da arzularının peşinde, lezzet aldıkça sonu gelmeyecek bir tatmin uğruna hem ömrünü heba eder, hem de cehennem ateşini hak eder. Zayıflığını kabullenmek istememekle, işlediğinin günah olmamasını arzu ettikçe, iç âleminde imana karşı bir tepki uyanabilir. Bunun neticesinde, inandığı gibi yaşayacağına, yaşadığı gibi inanmaya başlar ve imanın rükünlerini inkâra meyleder. Mesela, günah işlerken görülmekten utandığı için, meleklerin olmamasını diler. Bu dileği, onu melekleri inkâra sürükler.

Günahları hayatının vazgeçilmezleri olarak gören insanın, zaman zaman aklı başına gelir gibi olsa da, günaha devamda illa ki bahaneleri bulunur. Bazen yaralar almış olan imanına veya ettiği, edeceği tevbesine güvenip nasılsa affedileceği zannı, bazen de artık geri dönüşü olmayan yola girdiği düşüncesi onu soluklanıp doğruyu görmeye çalışmaktan alıkoyar.

Günahları küçümsemek en büyük tuzaklardandır. Damlaların taşı oyması gibi, her günahın karası yürekte leke bırakır. Önemsiz görünen bir hatanın, büyük kazalara sebebiyet vermesi gibi, küçük görülen bir günah büyük günahlara kapı aralayabilir, zamanla büyük günahları da küçük gösterir veya Allah’ın gazabını çekebilir. İnsan önemsemedikçe günahtan çekinmez, çekinmedikçe onu alışkanlık edinir ve karşısına çıkan büyük günahlara düşmesi de kolaylaşır. Mesela, ibadetinde sebatlı birisinin ibadetini aksatanlara karşı zamanla içinde kibir hissetmesi, önemsiz görünse bile neticesi çok vahim bir haldir. Zira yüreğinde zerre kadar kibir bulunanın cennete giremeyeceği bildirilmiştir.

Günahı alışkanlık edinmek, insanın ondan kopmasını zorlaştırır. Günahlarda ısrar etmek, gaflet perdesinin zamanla iyice kalınlaşmasına, günahta ustalaşmaya, derinleşmeye giden bir yoldur. Saplandıkça çıkılması zorlaşan bir bataklıktır. Hatta müptela olan insan, günaha günah gibi bakmamaya başlar. Her seferinde, kendisine göre geçerli gördüğü bahaneler bulur. Bazen aynı davranışa tevessül eden itibarlı kimselerden misâller getirir, bazen ucu günahta noktalanan zamana, mekâna ve hadiselere uygun mantık silsileleri üretir, bazen de aşırı tahrik gibi hafifletici sebepler öne sürer. Ancak, bunların hepsi pişmanlık duymaması ve bir sonrakinde yine kolayca günah işlemesi için şeytan ve nefsinin aldatma ve oyalama tuzaklarından başka bir şey değildir. Giydirilen bahane kılıfları ne günahı günahlığından uzaklaştırır, ne de insanı temize çıkarır.

Bahaneler, günahı çirkin görmeyi engeller. Tevbeye yönelmekten, derin bir pişmanlıkla bir daha o günahı işlememe arzusundan, işlenen günaha hüzün duyabilmekten insanı uzak tutar. Şeytanın “evet günahtır ama kaçışın yok, çünkü...” fısıltısı, bile bile ateşe uzanmayı normal bir hal olarak gösterir. Bu sese kulak tıkayabilmenin çaresi, sağlam bir iman ve Allah korkusu ile sabır gösterebilmektir. Nefsin gerçek sahibinin Cenab-ı Hak olduğunu hatırlayarak, O’nun izzet ve haysiyetini düşünerek, O’nun yasakladığı bölgeye, nefsi sokmama isteği, bahaneleri susturur. Zira hiçbir bahane, O’nun rızasını kaybetmenin yerini tutamaz.

Bir hadis-i şerifte, “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” (İbn Mâce) buyurulur. Şirk haricindeki bütün günahların affedilebileceği bildirilir. Büyük küçük tüm günahların temizlenmesi için tevbe kapısı ölene dek açıktır. İnsan günah işlememeye sabrettikçe derecesi yükselir. Günahın endişesini ve tevbenin ümidini ne kadar canlı tutarsa, günahlara karşı o derece teyakkuz halinde olur.

Rabbimiz bizi büyük ve küçük tüm günahlardan uzak kılsın. Günaha düştüğümüzde de ihlaslı bir tevbeyle af dileyebilen ve affettiği kullarından eylesin.

  26.03.2011

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut