SEÇMEYİ REDDEDİYORUM!

Mona İslam

HAYAT HER birimizi terbiye ediyor. Ayrı ayrı. Bazen biriyle yola çıksanız bile terbiyenizin ayrılığı sizi ayrı düşürebiliyor. Bazen de uzakta birisi aynı terbiye dairesinden geçince sizin yanıbaşınızda beliriveriyor. Ayrılık da yanyanalık da manevi kuşkusuz. İkisine de sebep olan terbiye, Rabb isminin ve dahi rububiyyet dairesinin işi. Rububiyyet ise Allah’ın efal dairesinde çalışıyor. Burası fiiller alemi, iş ve oluş burada, havl ve kuvvet, tahavvül ve tebeddül bu alemde cereyan ediyor. Zıtlıklar burada çarpışıyor. Gece ve gündüz, ay ve güneş, akıl ve kalp burada. Şeytan ve melek de. Burası bir daralan bir genişleyen göğüs kafesi gibi alemin. Afaktaki koca bir sadr. Sadırda olan tahavvüle, değişime açık. Her Rahman nefesinde genişliyor, rahatlıyoruz, bir an sonra daralıyor sıkışıyoruz. Hayat işlevini bu nefes alıp vermeler arasında sürdürüyor. Bu ferah ve azap anları arasında yaşıyoruz. Yaşamak diye buna deniliyor.

İnsanın sadrı değişime açıkken kalbi öyle değil. Kalp çok yüksek bir hakikatin adı aslında. Bizim gel geç duyguları kalple ilişkilendirmemiz hata. Geçici duygular, geçici hevesler, korkular sadırda bulunuyorlar. Nefis de sadırda ikamet ediyor. Geçici olan ne varsa bedene ve nefse ilişkin. Kalp ise onlardan daha içte bir daire. İçte, ötede ve yüksekte. Sadır o alemin arzı ise kalp seması. Bir şey kalbe yerleşti mi onun çıkması ne mümkün! Ama iman, ama küfür, ama iyi ama kötü huy, sevilen ya da nefret edilen, kalbe yerleşmeye görsün kolay kolay çıkmaz. “Kalbindekini de beraber götürür insan,ahirete bile”.Bu öyle değişmez bir yasadır ki “Seven sevdiğiyle beraberdir” . Putperestler için dahi bozulmaz, sevdikleri putlarla beraber haşredilirler, ve beraberce atılırlar cehenneme. Kalplerindekiyle beraber gömülür insanlar. Insanın sabit noktasıdır kalp. İnsan kabirde sorgu sual eden meleklere de kalbinde ne varsa onunla cevap verecektir.

Bu yüzden kalbe bir şey yerleşince onu ölüm dahi söküp atamaz. Ölüm ayrılık acısını dindirmez. Öyle olsa Üstad, “Ehli kubur dahi sevdiklerinden ayrıldığı için firak acısı çeker, şehitler müstesna, onlar öldüklerini bilmezler” der miydi? Öyle ise kalbin sızısını ancak visal dindirir. Kavuşmaktır aşkın merhemi, ölüm değil. Kalp içindeki silinmekle değil, istediği verilmekle itminan bulur. Kalbin istediği visaldir. Ölüm ancak visale vesile ise, sevgiliye kavuşmaya bir burak ise devadır.

Her tecellide her oluşta ve her havlde bizde bir isim etki sahibi. Sonra yerini bir başka isme bırakıyor. Esma-i külliha üzerimizde hükmünü icra ediyor. Bütün isimler bize dokunuyor, yapacağını yapıyor, üstümüzde işaretini bırakıyor, notumuzu veriyor ve gidiyorlar. Biri kalıcı. O bizim Rabb-i Hassımız. Adeta tam kalbimizin üzerinde oturuyor. Batını kalp ondan soruluyor. Sadırdaki tüm nefes alış verişleri, tüm değişim ve dönüşümleri o yönetiyor. Üstelik bütün isimlerin bizde hükümferma oluşu da onun amirliğinde gerçekleşiyor. Biz de tüm isimleri, tüm hal ve tavırlarıyla hayatı, hep onun penceresinden görüyoruz. Onun imlasıyla okuyor, okutturuyoruz. Hepsinin üstünde önemli bir hakikat bizim için bu Rabb-i Hass. Bizim özel öğretmenimiz. Sahibimiz. Üzerimizdeki ehadiyet mührü gibi, bizi biricik ve başka kılan şey. Her şeyi onun rengine boyuyoruz. Her şeye onunla tahammül ediyoruz. Her şeyi onunla seviyoruz. Biz onunla nefes alıyor, onunla yaşıyoruz.

Kimine Rahim ismi, kimine Hakim, kimine Adl ismi, kimine Kadir, kimine Sani simi, kimine Vedud eşlik ediyor tüm hayatında. Gidenlerden biri değil, biricik kalan oluyor. Değişkenlerden değil, sabit olan oluyor. Hayatın direği, merkez sütunu, Rabb-i Hass. Direk deyince insanın aklına namaz geliyor.

Şu sıralar Şuayb peygamberi hatırlatıyor bana namaz. Onun Medyen halkına öğütleri, namazı, adalet çağrısı. Bir de onun esma terkibini sık sık zikrediyorum. Belki istidadım beni buna sevk ediyor. Rabbi Rahimun Vedud. Anlıyorum ki bu terkip onun Rabbi Hassı. Demek Rabb-i Hassımızın bir tek isim olması şart değil, bir terkip de olabilir bu. Mesela Hz. Yusuf için Alimul Hakim idi bu terkip. İlki Batına ikincisi zahire bakan, ilki teoriye ikincisi pratiğe yönelen iki isim. Biri kalbi marifetle doldurur diğeri ahlakı ve davranışları düzenler. Kalp ritmi de öyleymiş sanırım bir kısa bir uzun atım. İkili terkip. Şuayb(as)’ın kalbi böyle atıyor, Rahimun Vedud. Mubarek Kitap ona bu ikili terkibi uygun görmüş.

İkili isim terkibi bana celal cemal dengesini çağrıştırıyor, mizanı ve dengeyi. Kuşkusuz peygamberler ve kamil veliler bu mizan ve dengeye sahipler. Belki de bunu bir değil iki ismi bağırlarına sakladıkları için yapabiliyorlar. İki isim iki göz gibi, tüm aleme o ikisi ile bakıyorlar. Tüm alem, ya da tüm isimler, bu ikisinin yardımı ile görülüyor.

Rahim ismi şefkati göstermesi itibariyle cemal gibi duruyor, ancak Rahim’in bir ayıran tarafı da var, keskin kılıç gibi, furkan gibi, kesip atan, acımadan neşter vuran bir tarafı. Hak bir yana batıl bir yana, iman bir yana küfür bir yana, sevab bir yana günah bir yana, dünya bir yana ahiret bir yana. Bu isimle müsemma olanların çok keskin çizgileri var. Onlar için iyiyle kötünün, dünyayla ahiretin birarada oluşu düşünülemez. Ama hakikat öyle mi? Onlar kimi zaman öyle iç içe ki. Bu yönüyle celali bir isim Rahim ismi. İsm-i Rahim’in kendilerine Rabb-i Hass olduğu insanlar da bir keskin kılıca sahipler. Kitap bu kılıca furkan diyor. Onlar müminlere karşı merhametli ama kafirlere karşı şiddetliler. Onlar doğruyu yanlışı ayırt etmede çok titizler. Can yakabileceği halde neşter vuran bir cerrah gibi. Merhamet onlarda böyle hükümferma oluyor.

Hatırıma İbn’ül Arabi’nin Rahim ismi acı ilaçta tecelli eder deyişi geliyor. Rahim’in kulları hayatı acı bir ilaç gibi görüyorlar. Doğru ama tek başına eksik…

Vedud isminin gölgesinde yaşayan insanlar ise cem makamında yaşıyorlar. “Bir göz hatırına bin göz sevilir” dercesine sevgilileri hatırına alemde herkesi sever bir mahiyet kazanıyorlar. Bazen de sevgili uğruna dünya yansın umurlarında olmuyor.

Sufiler İstanbul’un fethi esnasında sur içinde yaşayan bir veliden söz ederler, gülleleri tutup geri yollarmış mübarek, derler ki “bu kerameti gerçekleştirirken Vedud ismine sığınırdı, ve canları yanmasın, burunları kanamasın diye ‘Ah gavurcuklarım ah gavurcuklarım!’ diye etrafta koşuşurdu. Ne zaman ki Ehl-i Fetih ondan haberdar oldu, dua ettiler, o zat vefat etti, şehir fethedildi.”

Menkıbe tarihsel olarak doğru mudur bilemem. Ancak ifade etmeye çalıştığı şeyi anlıyorum. İsmi Vedud birine muvazenesiz olarak hakim olursa aynen böyle olur. O gayrı günahkarı da kucaklar, putperesti de sever. Bakar ve onların hata ettiklerini ancak aslında yöneldikleri şeyin farkında olmadan Allah’ın bir ismi olduğunu söyler. Doğrudur da. Eksik bir doğru…

Rahim ismi Vedud isminin imdadına koşarsa aşkın kanatları içinde yükselen insana ardında unuttuğu dünyada ilgilenilmesi gereken nereye çıkılacaksa birlikte götürülmesi icab eden, bize ihtiyacı olan varlıkları gösterir. Geri döndürür, mümkünse onlarla beraber uruç ettirir. Mümkün değilse de aşıka onlar için kalmanın ehemmiyetini anlatır. Aşık da aşkla gitmek yerine aşk ve şefkatle kalmayı seçer.

Rahim ve Vedud isimleri birleştiğinde fark ve cem de itidalle yerli yerine oturur. Vedud ismi Rahim isminin keskin kılıcını zaruret olmadıkça kınında tutar. Vedud ismi herşeyin siyah ve beyaz olmadığını bilir, yeterince süre verilse bazı siyahların beyazlayabileceğini, bazı beyazların kirleneceğini görür. Rahim ismi Vedud ismine kucakladığı şeyin bütünüyle iyi olmayabileceğini şefkatle gösterir. Rahim Vedud’a ayrılmayı/ayırmayı öğretir. Vedud Rahim’e hemen bir şeyin üstünü çizmemeyi.

Ben yanyana durduklarında bu çift kadar güzel başka bir çift görmedim.

Bazen de ehl-i aşk kabz haline düşer de alemi hiçliğe atar, o zaman ehl-i şefkat gelir ehl-i aşkın kararmış dünyasına bir nur getirir. En güzeli bir gözü aşkla bir gözü şefkatle bakan olmaktır. Zordur ancak uğruna ömür tüketmeye değer bir zorluktur bu. Acısına dayanabilirse kazancı büyüktür. Başarana bir gün içinde hem güneşi hem ayı gösteren bir mucize. Sıra ile değil birlikte.

Aslında nefs-ül emirde güneş ve ay aynı fezada birlikte görülebilir şeylerdir. Ancak biz dünyadan bakınca onları ancak sırayla görebiliriz. Demek onları birarada görmek mümkündür. Aklı ve kalbi birarada işletmek, hem nur hem ziyaya muhatap olmak, hem şefkatli hem muhabbetli kalmak. Belki nefsimizin çekim etkisinden kurtulup ruhumuzun semasına çıkınca. Maviden siyaha, emmareden mutmainneye çıkınca.*

Şuayb peygamber bize bu iki ismi verirken bize “Ölçüde ve tartıda adil olun, insanları hakkı olan şeyden mahrum etmeyin” derken bize bu dersi de verir. Bazen bu hak kucaklamadır, bazen de cezalandırma. Terazi Rahim ile Vedud için kurulmuştur. Terazi Adl ismi demektir. Şefkatle aşkın tartılacağı eşit kollu kantarın ölçeklemesini Adl ismi yapacaktır. Terazinin iki kefesini tutan direk odur. Neye hangisinden ne kadar sarf edileceğine o karar verecektir. Bu teraziyi böyle hassas kurabilmek için ne yapılmalıdır? Hiç Şuayb as bize bunu söylemeden gider mi? O bize “Sana bunları namazın mı emrediyor?” diyen itirazcıların sesinden gönderir haberini. “Namaz” onun terazisidir. “Namaz” göz aydınlığıdır. Namaz insanın semasını, kalbini ayakta tutan görünmez direktir. Namaz seven ve merhamet eden müminin hayatındaki adalet ölçeğidir. Hele de nafilelerle desteklenirse Allah sizin gören gözünüz, işiten kulağınız, eliniz ayağınız olur. O zaman siz ne zaman kucaklayacağınızı da, ne zaman kesip atacağınızı da bilirsiniz.

Şefkat aşkla tamamlanmalıdır, aşk şefkatle. Aşkın acılarını sarmak için şefkate, şefkatin dar bir dairede kalmaması için aşka ihtiyaç var. Zira ism-i Rahim ism-i Rahman gibi değildir. Nokta atışı yapar. Üstelik şefkat sadece sizden aşağıda gördüklerinize bakar. Sizden yukarıda gördüklerinize şefkat edemezsiniz. Onlara derecesine göre muhabbetle, aşkla bağlanılır. Öyleyse cüziyyetten külliyyete çıkmak isteyen Rahimun Vedud terkibini birlikte okumalı, virdini bu ikiliyle yapmalıdır. Mubarek kitabın terkibi budur. Celal ve cemalden beri, Adem ve Havva’dan beri, isimlerinin aleme dağıldığı andan beri mizan iki kefeyle olur. Sure-i Rahman’a “Sakın mizanı bozmayın” denilen mizan bu ikisi birlikte ve dengedeyken kurulur. O halde birini diğerine tercih etmenin ne manası var?

Artık dileyen aşkı öne alsın, dileyen şefkati. Zaten hayat içinde onlar mütemadiyen yer değiştirecektir.

Nurani şeylerde insan birinden birini tercihe mecbur değildir. Birini yakaladığınızda diğerini elden kaçırdığınız şeyler maddi olanlardır. Nurani şeylerde birini diğerine tercih, dengeyi bozmaktır, kemali bulamamak, nakıs kalmaktır. Şükür ki “hem o hem bu” denilebilecek şeyler var. O halde neden bir tercihe zorlanalım ki!

Mavi nefsi emmarenin, siyah nefsi mutmainnenin rengidir derler. Atmosferin renginin mavi, uzayın renginin siyah olması ne tevafuk. Çünkü dünya biziz. Ancak ondan çıktıkça hakikati olduğu gibi görebiliriz.

  24.02.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut