MUKABELE İSTEMEK KÖTÜ MÜ?

Mona İslam

Bir şey istemek sadece ihtiyaçtan kaynaklanmaz,
Allah da ister, ama muhtaç değildir.
İnsan da, kimi zaman muhtaç olmasa da, ister.



SON ZAMANLARDA uzun uzun isimler üzerinde mukayeseler yapıyorum. Tefekkürlerimi notlar haline getirmeye gayret ediyorum. Bazen bir pırıltı bir yerde insana göz kırpıyor. Onu hemen kaydetmezseniz sönüp gidiyor. Yahut siz unutuyorsunuz. Göz etrafta hep sevgilisini arar bir merakla dolaşmalı, her yerden Leyla’nın kokusunu alan Mecnun gibi olmalı. Böyle müteyakkız olursanız, hassaslaşırsanız Sevgili ummadığınız bir anda, beklemediğiniz bir yerden peçesini kaldırıp kendini gösteriyor. Sizi ummadık yerden hesapsız rızıklandırıyor.

Ben Ona Sevgili demeyi çok seviyorum. Galiba Onun Yaratıcım olmasını, Rabbim olmasını, Mabudum olmasını, Koruyucum olmasını önemsediğimden çok daha fazla Sevgilim olmasını önemsiyorum. Her deyişimde sanki gülümsüyor, yahut bana öyle geliyor. Adeta tebessüm eden dudaklarımda Onun tebessüm edişini görüveriyorum. Nasıl? Bilemiyorum. Sevgili üzerine uzun uzun düşünmek, afakta olduğu gibi kendi içinde de Onu aramak büyük keyif. Evet, Onu bulmak kadar Onu aramak da keyifli. Derler ki “Aramakla bulunmaz, ama Onu sadece arayanlar bulur.” Zira O sadece arayanların çağrısına icabet edip kendini ifşa ediyor.

Vedud ismi bir karşılıklılık, eski tabirle mukabele gerektiriyor. Seven ve sevilen. Bu anlamda hemen aklıma Alim ismi geliyor. Konevi Alim ismi için de bilen ve bilinen açıklamasını yapıyor. Bu tasavvufun kelamdan ayrıldığı bir nokta. Sufiler Allah’ın maruf olduğunu, çok iyi bilindiğini söylerken, tam da bunu kast ediyorlar. Allah öyle iyi tanınan ve bilinen, öyle tanıdık ki, bu bazen onun Allah olduğunu bile fark etmememize sebebiyet veriyor. Güç diyorsunuz, servet diyorsunuz, bilgelik diyorsunuz, güzellik diyorsunuz, adalet istiyorsunuz, aslında siz Onu tanıyor, Onu talep ediyor, Onu seviyorsunuz. İnsanın iyiye güzele dair bildiği her şey aslında Allah’ı bilmesinden tanımasından ortaya çıkıyor, isterse bunu başka bir isim altında zikretsin, ama o tarif ettiği iyi ve güzel Allah. İnsan o iyiyi güzeli dışarıdan öğrenmiyor, onu kalbinde zaten bir bilgi olarak buluyor. Bazıları buna selim fıtrat da diyor. Bize Allah’ı bildiren dördüncü muarrif, vicdan tam da bu maruf olan, bilinen meselesine tetabuk ediyor.

Allah bizi bildiği gibi bizim tarafımızdan bilinmek istiyor. Alemi/insanı da sırf bu yüzden yaratmış. Bilinmekliği diliyor. Bilinmediği, selim fıtratın ve vahyin mesajları gözardı edildiği zaman gazaplanıyor. O bilmesine bir mukabele istiyor. O mukabele bilinmek. Buna bir hesapçılık atfediyor muyuz. Hayır.

Allah alemi/insanı uluhiyeti sebebiyle de yaratıyor. Bu uluhiyet bir ubudiyyet gerektiriyor. Bu yüzden yerde ve gökte ne varsa Allah’a secde ediyorlar, Allah’ı tesbih ediyorlar. Ubudiyet de bir tür karşılık, mukabele. Allah, uluhiyyetine karşılık ubudiyyetle mukabele edilmediğinde, ki bunu ‘insanların da birçoğu ona secde eder’ deyişinde buluyoruz, secde etmeyenler için gazaplanıyor. Çünkü mukabele istiyor. Buna bir hesapçılık atfetmiyoruz.

Allah bizi seviyor ve karşılığında da kendisini sevmemizi istiyor. Sevmediğimizde(aslında bu mümkün değil, zira bilgi gibi sevgi de kalplerimize derc edilmiş, biz zaten her sevdiğimiz şeyde neden sevdiğimizi ve nasıl sevdiğimizi bilmeden Onu seviyoruz, çünkü gördüklerimizde Onun ışıltısını kalbimiz fark ediyor, tanıyor, ünsiyet ediyor, ve seviyor, çünkü kalplerimize Onu sevmek zaten yazılmış)yahut sevdiğimiz şeylerdeki sevilenin O olduğunu fark etmediğimizde, O da kendine mahsus bir hüzünle üzülüyor. Mukabele görmek istiyor. Buna da bir hesap kitap atfetmiyoruz.

Allah’ın Vehhab ve Deyyan isimlerine dikkat edelim. Vehhab ismi varlık vermede ortaya çıkıyor. Vehhab hibe eden ve bir daha geri istemeyen demek. O bunu mütemadiyen yapınca Vehhab oluyor. O bize varlığı her an her nefeste mütemadiyen yeniden veriyor ve geri istemiyor. Hibe ediyor. Oysa Deyyan ismi öyle mi? O borç vermek demek. Allah bize varlık cevherimize taktığı tüm arazları, zatımıza taktığı tüm sıfat ve isimleri önce veriyor, sonra geri istiyor. Vehhab cevhere, zatımıza bakarken Deyyan araza, sıfatlara bakıyor. Bunu Deyyan ismi gereği bizim asıl değil ayna olduğumuzu anlamamız arzusuyla yapıyor. Bunda bir kötülük görüyor muyuz? Bilakis bütün esmasına hüsna, güzeldir, iyidir diyoruz.

Allah’ın cemal isimleri olduğu gibi celal isimleri de var. Bazı isimler aynıyla bizde mütecelli bazıları zıddıyla.

Rahim ismi zıddını isteyen isimlerden. Biz ne kadar aciz ve fakirsek, bize o rahmet o kadar iniyor. O ism-i Rahim aynamızda o kadar yansıyor. Rahim ismi Vehhab ismi gibi mukabele istemiyor. Alttakinin üsttekine aynıyla bir karşılık vermesi mümkün mü? Hayır. Burada mukabele sembolik, şükürle yapılıyor.

Oysa Vedud ismi öyle değil, seven ve sevilen mukabelesi aynıyla bir mukabele. Sevgi denilen hakikat önce Ondan bize sonra bizden Ona aynı türde yansıyor. Elbette kabımız miktarınca ancak sevgi aynı hakikat. Oysa az önce zikrettiğimiz rahmet ve şükür aynı hakikatler değildi.

Sufiler diyorlar ki, muhabbet sadece insana has bir hakikat. Vedud ismi sadece insanda mütecelli. Allah’a böyle muhatap olmak, böyle muhabbet etmek sadece insana özgü. Çünkü Allah sadece insanı kendisine muhatap olacak bir seviyeye/makama yükseltmiş, ve sadece onu kendine “nefhtuhu min ruhi(ona ruhumdan üfledim)” sırrıyla, hassaten atfetmiş. Sufiler buna insanın ilahi suret üzere yaratılması diyorlar.

Böyle olunca marifetullah da muhabbetullah da insana has. Rahim ismi bir hiyerarşi gerektirirken, bir üst bir de alt vaaz ederken, tüm mahlukatta mütecelli iken, Vedud ismi insanı Sevgilisine muhatap bir makama çıkarıyor. Zira sevgi dengine muhatabına, benzerine sunulan bir hakikat. İnsan da ilahi suret üzere yaratılmışlığı ve içine konulmuş latife-i rabbani, halifelik hep bu anlamı taşıyor. Sevgi sevgilinin gözlerine bakmayı icab ettiriyor. Sizden çok yüksekte zirvelerde birinin gözlerinin içine bakamazsınız. Teşbihte hata olmasın, Allah Vedud ismi şerifi ile adeta gözlerinin içine bakalım diye bizi hiçbir mahluku yükseltmediği bir makama yükseltiyor. Rüyetullah bunu ifade ediyor. Yalnızca insana has. Vedud ismi bu yüzden insanı kendinden geçiriyor. Çünkü kendi kendine çıkamayacağı bir makam orası. El Vedud onu alemin en süfli yerinden kaldırıp, yanıbaşına oturtuyor. “Bana bak!”diyor.

Sevene, sevgisine mukabele edene bu derece cömert bir Zat, sevgisine mukabele etmeyene ise çok gazab ediyor. Zira el Vedud bu yönüyle celale de bakıyor. Ona mukabele etme yükümlülüğü insanın dizlerini titreten, belini büken bir yükümlülük. Dünya sevgilileri bile bin cefa çektirirken insana Ona karşılık vermek, ona hoş görünmek, onu razı etmek, hatta içinde yıldızlar parlayan gamzesine nasipdar olmak kolay mı?

Zaten dünya sevgililerinin cefası da, onlardan mukabele görme arzusu da bu ismin neticesi değil mi? İnsan üzerinde ism-i Vedud mütecelli ise karşılık beklemeden edemez. Bu mümkün değildir. Ve bu kötü de değildir. Allah’ın bir ismine kötü demek kimsenin haddi değildir. Bu isim kul ile Rabb arasında tenzihi bir makamda mütecelli olduğu gibi kul ile kul arasında teşbihi bir makamda da mütecellidir. İster tenzihi makamda ister teşbihi makamda Vedud ismi aynı kurallara riayet eder. Ondan Rahim ismi gibi davranmasını beklemek abestir. Cehalettir. Allah’ın böyle bir sıfatı vardır, ve bize kendini bu yüzüyle de göstermek istemektedir. Bu yüzden ilahi surete göre yaratılmış insanın da böyle bir sıfatı vardır. Onu yaşamak ve izhar etmek şarttır. Aksi en hafifiyle nakıslıktır.

Mukayeseye geri dönersek, Rahim ve Vedud isimleri birlikte zikredildiğinde Rahim ismi karşılık beklemeyişi vehbedişi ile cemalse, Vedud ismi karşılık bekleyişi ve görmeyince gazab edişi ile celaldir. Rahim ismi sizin aciz olmanızı ve daima Ondan farklı, aşağıda ve muhtaç olmanızı isteyişiyle celalse, Vedud ismi mukabele ettiğinizde size bahşettiği mazzam makam ve muhteşem zevkle cemal.

Öyleyse bu dünyada da bu iki ismin hakikatleri insanlar üzerinde cevelan ederken benzer tarzda olacaklar. Karşılık beklemek, mukabele istemek kötü değil. Bu isimlerin hakikati, ontolojisi, ayn-ı sabiteleri bunu gerektiriyor. Öyleyse kim hangi ismi kendisine Rabb edinirse edinsin, tüm isimlerin güzel olduğunu, ve kemale erişmenin tüm isimleri kabımızca miktarımızca üzerimizde tahakkuk ettirerek, görüp göstererek olacağını fark etsin.

Takım tutar gibi esma tutulmaz.

  17.02.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut