İLK HİKAYE, BİTMEYEN MASAL

Mona İslam

Beni aşk terbiye etti.


BU, HERKESİN hikayesi. İlk kez Hicaz’ın çöllerinde söylendi. Bir varmış bir yokmuştan daha evveldi. Mabedin duvarları dikilmeden, bütün çöl mabeddi. İnsanlar gökteki yıldızlara yakındılar. Onları tutmaya umutluydular.

Bu hikayeden payınız ne kadar eksikse, o kadar eksiksiniz.

Hikayemiz evvel zaman içinde başladı. Hikaye-i evveldi bu, ilk hikaye. Her şey bu hikayeyle başladı, buradan doğdu.

Bir vardı, hiçbir şey yoktu. Her şey O Bir’den hâsıl oldu.

Bir gün bir adam yarattı Allah. Adı Adem. Onu halife kılacaktı, bu yüzden ilahi suretle yaratıldı adam. Adem bir çekirdekti. Ona ruhundan üfledi, esma-i külliha verdi. Melekler ona secdeye çağırıldı. Alem ayakları altına serildi. Adem, birdi o vakitler, bütündü. Esması külli idi, hiç eksiği yoktu. Mutmaindi.

O vakitler Havva neredeydi? Görünürde yoktu. Ancak herşey görünürden ibaret değildi. Havva vardı. Adem’in içindeydi. Kalbinin civarında, sol cenahında, bâtındaydı. O vakitler Adem zâhirdi Havva bâtın. Esma-i külliha bu bütüne verilmişti. Zâhir ve bâtın. Melekler bu bütüne secde etmişti. Min ruhi bu bütüne üflenmişti. Mutmain olan bu bütündü. Onlar birdi. Ve hiçbir şey eksik değildi.

Sonra çekirdeği çatlattı Fâlik-ul Habbi ve Neva, Havva’yı Adem’in sol cenahından çıkardı. Havva bâtından zâhire çıktı. Zâhire çıksa da Havva’ya hep bâtında kalmak, bir eve , bir örtüye, bir gönle gizlenmek yakıştı. Adem, onu gördüğüne ünsiyet etti, çünkü o ondandı. Tanıdıktı. Yeri göğsünün sol yanındaydı. Kalbindeydi. Şimdi orada bir boşluk kalmıştı. Adem o boşluktaki eksikliği hissetti, içi sızladı. Kopan şeyle beraber adamın sol yanı güçsüzdü artık, sol eli âtıl, onun gücü Havva’da kalmıştı. Havva’ya meyl etti. Görünürde meyl Havva’ya idi. Esasta meyl, kendindeki eksik parçaya, kendine. Eksiği tekmile ve bir olmaya yöneldi Adem. Evvelce olduğu gibi mutmain olmaya.

Havva batından zâhire çıkınca, esma-i külliha ayrıldı. Celal kısmı Adem’e cemal kısmı Havva’ya pay edildi. Allah onları yeryüzünün uzak parçalarına yerleştirdi. Birbirlerini uzun zaman görmediler. Ancak unutmadılar da. Adem Havva’yı unutsa kendini unuturdu, insan kendini hiç unutur muydu? Eksik parçasını aradı Adem ve zorlu yollardan ve çabalardan sonra buldu nihayet. Bulduğu sadece eksiği miydi? Öyle ya Adem’in eksiği neydi? Onun eksiği kendinden ayrılan isimlerdi. Onları parça parça doğada gördü, cemalin izlerini takip etti, Havva’yı öyle buldu. Hiçbir cemal parçası Havva’nın yerini tutmadı, cemal hiçbir yerde Havva’daki kadar parlamadı.

Havva’nın sürdüğü iz ise Adem’e yani celale doğruydu. Havva aczini bildiği ölçüde kudrete, güzel olduğu ölçüde heybete, yumuşak olduğu ölçüde haşyete hayran oldu. Adem’ler Havva’daki celal sevgisini asla anlayamadılar. Hiç kimse celaldeki cemali Havva gibi göremedi. Ama Havva Adem gibi yol kat edemedi, onun yolu Cidde’den Mekke’ye kadardı. Celalin ve heybetin karşısında insanın bacakları titrerdi. Titrek bacaklarla ancak o kadar yol aldı Havva. Adem’in yolu diyar-ı Hind’den Mekke’yeydi. Allah gücü kime verdiyse, onu daha çok yürüttü. Adem yürüdü, Havva bekledi. Adem harekete geçti, Havva düşündü. Böylece Adem’ler Havva’ların peşine daha çok düştüler. Havva’ya ise dua etmek ve özlemek düştü.

Adem Havva’sız boş kaldı. Havva Adem’siz yurtsuz. Her Havva bir Adem’in sol yanından çıkarıldı. O ancak onun eksik parçasıydı. Adem’in Havva’ya özlemi bütünün parçaya özlemiydi. Havva’nın Adem’e özlemi sıla hasreti. Havva Adem’in arzusuydu. Adem Havva’nın emini. Kadın doğru adama güvendi. Onun için el Emin Adem’di.

Dünyanın toplamından çok arzu ettiğiniz biri var mı? İşte o Havva’dır sizin için. Sizi sizden bile koruyacağına güvendiğiniz biri var mı? İşte o Adem’dir sizin için. Adem Havva’nın adına arzu dedi, Havva Adem’in adına emin.

Bütün hikaye yeryüzünde Adem’lerin Havva’ları bulma, hangi Havva’nın kendi kayıp parçaları olduğunu anlama çabalarından ibaretti. Adem’in gücü nispetinde işi zorlaştırılmıştı. Onun için doğru kadını bulmak da zordu, onu bağrına basmak da. Havva içinse iş sadece buluşuncaya kadar zordu. Çünkü Havva’yı en çok yersiz yurtsuzluk yoruyordu. İçine girip yerleşeceği gönlü bulunca hemen tanıdı Havva. O gönlü evi gibi çekip çevirmeye, imar etmeye koyuldu.

Buluşunca yitirdikleri cennetten bir parça buldular. Ona zâhirde aile dendi, batında itminan. Birlikte Bir oldular. Bir’i buldular. Zaten tüm ikilik Bir’i bulsunlar diyeydi. Onların hikayesi “Rabbena zalemna enfüsena” dedikleri sürece, illa ki hüsn-ü hatimeydi.

Bir olunca cenneti buldular. Bir olunca Esma-i küllihayı bildiler. Bir olunca halife oldular. Ne varsa Bir’deydi. Her şey o Bir’in içindeydi. Yola birlikte koyuldular. Esma mertebelerini birlikte gördüler. Biri diğerine aynaydı. Yitik cennete hep o aynada baktılar. Adem Havva’nın aynasında yansıyınca, ayna ve görüntü bir oldu, isimler tamam oldu. Gördükleri ne kendileriydi, ne öteki, gördükleri ikisiydi, o aynada ikisi Bir şeydi. Umuttu biri ötekine, birbirlerinin gözlerinde Ona baktılar. Bir’i düştüyse öteki kaldırdı. Bir’i korktuysa öteki sarıp sarmaladı. Birbirlerine gördükleri Hakk’ı anlattılar. Anlattıkça çoğaldılar, dinledikçe Hakk’ı her birinin tek tek göremedikleri yerden kavradılar. Onlar birlikte Ona bakan iki göz oldular.

Ne zaman iki oldular, mutsuzdular. Her ikilik acıtırdı.

İki, ayrılığın sayısıydı.

İnsan kendini unutmadığı sürece, kayıp parçasını da, yurdunu da unutmadı.

Adam kadını, kadın adamı…

Bir’den kopmuş birer ince sızıydı ikisi.

Bu hepimizin hikayesiydi, kimine göre umut veren bir gerçek, kimine göre toz pembe bir hayaldi. Kimi buldu eksiğini tamamlandı, kimi eksik nedir bilmeden nebat gibi yaşadı, kimi bir ömür çölde onu aradı.

Benim için bir masaldı her gece yatmadan anımsanan. Belki gökte asılı bir yıldız, perde aralanıp göz kırpışına bakılan. Bir tat, cennet kadehinden tadılan. Dudaklarıma dokundu ve gitti.

Kuşkum yok, ağzımdaki tat gerçekti. Hiç bitmeyecekti.

Bu tat sonsuzluktan gelen bir işaretti.

  28.02.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut