Biz kadınlar iyi hesap yaparız

Mona İslam

BİZ KADINLAR iyi hesap kitap yaparız.

Kendi zayıflığımızı, muhtaçlığımızı, bağımlılığımızı ölçeriz önce. Bir de bakarız birine sormadan iş yapamaz olmuşuz; biri götürmeden bir yere gidemez, izinsiz karar alamaz, tek başımıza ayakta kalamaz hale gelmişiz. Kendimize acırız.

Sonra dayandığımız duvarlara, tutunduğumuz dallara bakarız. Ne kadar sağlam, ne kadar emin olduklarını ölçeriz. Biliyorsunuz değil mi, biz soyut şeyleri de ölçebiliriz. Hele de yıllarca laboratuvarda ölçümler yapmak, tekrar tekrar denemek ve hata paylarını bulmak olmuşsa işimiz, aklımızı da duygularımıza katar varlıkları öyle ölçeriz. Çok hafiftirler, dokunsanız dağılırlar. Varlıklara acırız.

Anlarız. Biz de zayıfız, dayandığımız varlıklar da. Bize de merhamet lazım onlara da. Bir ince hesap daha yaparız, Kitap ona ‘îsar’ der. Mü’min kardeşimizin nefsini kendi nefsimize tercih ederiz, biz de muhtaç olsak da. Ne kadar merhamete ihtiyacımız varsa o kadar merhamet ederiz varlığa. Ne kadar muhtaçsak o kadar kollarız yanımızdakini. Biliriz ki hesap bize döner. Bu bir metafizik ilkedir, asla şaşmayan. Merhamet ettikçe merhamet olunuruz, hangi tecelligahta bilinmez ama illa Hak’tan.

Biz kadınlar derin bakarız. Gözlem yaparız. Gözlemimize, duygularımızı, sezgilerimizi de katarız. Bir de aklı selime tutunabilirsek, duygularımızın ateşi uygun sıcaklığa kadar ılınır. Soğuk da olmayız ama kimseyi de yakmayız. Buna basiret der bazıları. Basiret sadece akılla olmaz, duygular da gerekir eşyanın ardını görmek için. Bir nevi radyoaktif dalga, ya da onun ruhu olan soyut bir mana. Rüyada gördüğümüz göksel gözün basiret olduğunu biliriz. Biz maddeyle mananın aslında aynı şey olduğunu, bir vahidin iki yüzü bulunduğunu, hele bir de bize bir büyük adam “hem onu hem onu” demeyi öğrettiyse hemencik kavrarız.

Gözlemlediğimiz alemde iyi ve kötünün içiçe geçmişliğini fark ederiz mesela. Önce kendimizde. Kusurlarımızı görürüz, hata ve günahlarımızı, eksiklerimizi, uzaklıklarımızı. İyiliklerimizi de biliriz. Emeklerimizi, fedakarlıklarımızı, merhametimizi, affımızı. Kalbimizi biliriz, bir de aklımızı. Nefs-i natıkamızı sağımıza nefs-i hayvanimizi solumuza alırız. Sonra ötekinin de öyle olduğunu anlarız. Ve gönül terazisiyle tartarız, iyilikleri ağır basana kalbimizde asla yok olmayacak bir mekan bağışlarız. Kötülükleri ağır basana ise, “Kötülük ademdir kardeşim, Allah sana hidayet versin” der, kötülüğün fani olacağını bir gün kötünün de bizimle aynı çizgiye geleceğini, Hüda’nın O olduğunu, tüm yolların Ona çıktığını hatırlarız.

Biz kadınlar her ayrıntıyı aklımızda tutarız. Bazılarımız bununla birinin hayatını çekilmez kılar. Bazıları bunu karşısındakinin nefesini kesmek onu kelimelerde boğmak için yapar. Şükür ki hepimiz öyle değiliz. Sevdiğimiz insanların iyi kötü tüm cümlelerini hatırlarız. Onlar unutur biz unutmayız. Bu yüzden çok inciniriz. Çünkü söylenen bir sözün ‘bir’ değil ‘çok’ olduğunu anımsarız. Her insanın perçeminden tutanın Rabb olduğunu hatırlarız sonra. Herkesin yürüyeceği bir yol, varacağı bir makam vardır. Kimse kimseyi yolundan alıkoymamalıdır. Zaten ardından yürünen Rabb olunca kim kimi yoldan çıkarabilir. Biz yolumuz bir makasla ayrılsa da dostlara muhabbetle bakarız, cahillere de selam der geçeriz. Biliriz yolların hepsi Rahman’a çıkar. İncinmişlikler Rahman’a varınca siliniverir. Onu şimdi hatırlamak bile, incitenleri bize affettirir.

Hafızamızı diri tutanın Hafiz olduğunu biliriz mesela. Onun hatıralarımızı da bizi de koruduğunu başka bir koruyucuya muhtaç olmadığımızı, Onun dilerse başımıza meleklerden ordular dikeceğini biliriz.

Kimileri bizim merhamete ehil olmadığımızı sanır. Oysa sadece doğurduğuna merhamet eden hayvandır. Biz sadece kadın olmadığımızı biliriz. Biz insanız. Ben-i Adem olmaya çalışırız. Kadınlık bizim sadece ârizi bir parçamız. Biz ism-i Rahim’den bir gölge iken nasıl olur da etrafımıza şefkatten hâli kalırız?

Kocasına merhamet etmek sadece Hatice validemize has değildir, biz onun kademinde yürüyebiliriz. Anne veya babasına analık etmek sadece Fatma validemize has değildir, biz de onun izi üzereyiz. İlim sahibi olmak sadece Aişe validemize has değildir, biz de âlim olabiliriz. Biz, onların ayağının tozu olacağımızı da, bu ümmetin velilerinin arasında her asırda kadınların olduğunu da biliriz. Dostluk sadece Hz. Ebu bekir’e has değildir, biz de güneşli bir hafta sonu eşimiz ve çocuğumuzla gezmek varken, sesi mahzun diye, bir arkadaşımızın derdini dinlemeye, onun mağarasında onun sıkışıklığını ve karanlığını paylaşmaya koşabiliriz. Biz de hislerimizle doğrunun arasını Hz. Faruk’un kılıcıyla ayırabiliriz. Arzularımızı ahirete tehir edebilir, sabredip bekleyebiliriz. Biz kevserin Hz. Fatma’dan bu yana durmadan aktığını hissederiz. O sonu cennete varan suda, bir damla da olsa var olmak isteriz. Biz iyi hesap yapar ve kendimize El- Veli’yi veli ediniriz.

Merhamet bazen tutmaktır, bazen bırakmak. Biz uçmak isteyen bir kuşun kanatlarını kırmaya kıyamayız. Onu zorla toprağa bağlı kılamayız. Biliriz kuşlar havada mutludur, toprakta uzun süre yaşayamazlar. Ya bir vahşi hayvan onları yakalar, ya da göklere bakarkenki kederleri…

Bir kaba hesap yaparız. Bunun için ince hesaba gerek yoktur. Bütün dünyevi dertleri bir çuvala koyarız. Onları pazara götürüp satarız, karşılığında bir dirhem metafizik dert alırız. Daha fazlasını takatimiz çekmez. Böylece artık kimsenin karşısında ağlamayız, kimsenin elini tutmaya muhtaç olmayız, kimsenin ilgisini dilenmeyiz. Onun huzurunda ağlarız, Ona yalvarırız, Ona nazlanırız, Ona şikayet ederiz, Ona mızmızlanırız. Biz istediklerimiz ne kadar sebeplere ve imkana ters olsa da Onun kudretini iyi hesaplarız. “Hazinesi sınırsız olan için istediklerimiz nedir ki?” deriz. Ne istemekten ne ümid etmekten vaz geçeriz.

Biz kararsızlıklarımızı, yanlış seçimlerimizin doğurduğu sonuçların acısını iyi biliriz. Korkarız ama korkunun bizi olduğumuz yere mıhlamasına, yaşamamıza engel olmasına da izin veremeyiz. Her bilenin üstündeki Bilen’i fark ederiz. O Hikmet’e itimad ederiz. Ondan medetle bir yol seçer, bir içtihat ederiz. Ona “Ya Rabbi, ver de ne zaman istersen o zaman ver, ben sonsuza dek beklerim, yeter ki bekleyecek sabır da ver” deriz. Kuşkusuz biz de mutlu olmak isteriz, ama mutluluğun bizim değil Onun cebinde olduğunu biliriz. O cömerttir Ona itimad ederiz.

Biz kadınlar babalarımızın, ağabeylerimizin, öğretmenlerimizin sözlerini iyi dinleriz. Adeta tüm varlığımızla bir kulak kesiliriz. Bize “nehir gibi ak” derler akarız, “kaya gibi metin ol” derler sağlamlaşırız. Dölleyici kelam karşısında kadın kadar verimli bir toprak bulunamaz. Şayet gerçekten aczini, muhtaçlığını, hiçliğini, günahlarını, cehaletini biliyorsa hiç kimse bir kadın kadar edilgen olamaz. Kendini Faalun lima yürid’in eline bırakamaz. Kulluk bütünüyle edilgen olmaktır. “Attığımda, ben atmadım Allah attı” diyebilmektir. Kadınlar Kadir’e iyi kulluk eder, zira ona ihtiyacını en çok zayıf olanlar bilir. Bu yüzden kudret Hz. Meryem’den beri kadınlar üzerinde mütecellidir.

Bir kadın öğretmenlerini iyi dinlemişse ‘en büyük hilenin hilesizlik’ olduğunu bilir. Onun yönetmek, idare etmek, fethetmek, sahip olmak gibi dertleri yoktur. Kendini bilen kadın bunlardan çabucak sıyrılabilir. Ancak Onu vekil edininceye kadar hesap yapar, sonra, hesapların hepsini Seri-ül Hisab’a bırakır. Artık alemde hiçbir şeyle uğraşmaya hacet yoktur. Zaten mecali de kalmamıştır. Hem sonra hesap soracak ne vardır? Kimsenin kimseye hakkı geçmemiştir. Fail sadece Allah’tır. Başımıza ne geldiyse Ondandır. Ondan gelen başımıza taç, alnımıza busedir.

Biz nefsimize uygun gelene “İhsan sahibi Allah’a hamd olsun”, nefsimize uygun gelmeyene “Her hal için Allah’a hamd olsun” demeyi severiz. Biz her tecelliye “eyvallah” demeye gayret ederiz. Bazen unutur yüzümüzü asarız, ama çabuk toparlarız. Olayların ardında Onu görüverince yüzümüz yine güler. Öfkemiz de şikayetimiz de çarçabuk söner. Gönlün ölçüsü de tartısı da olmaz biliriz. Sonsuz hesaplanamaz, o kadar sıkleti hiçbir kantar çekmez. Geriye dağ gibi sevgimiz kalır. Onun yanında yaşanan imtihanlar olsa olsa çakıl taşlarıdır. Biz herkese varsa hakkımızı helal ederiz. Ne alacaklı ne borçlu çıkmak istemeyiz. Arınıp Kuddüs’a kavuşmayı dileriz.

“Oku kitabını, bugün hesabını görmeden kendi kendine yetersin” denilecek günde ince hesaplarda boğulmaktan korkarız. Ya hesabı tutturamazsak o zaman ne olur halimiz? Tuttursak bile hesap yaparken Onu görmekte gecikiriz. Bir tek buna sabrımız yoktur, Onu mümkün olduğu kadar çabuk görmek isteriz. Onu görelim de gayrı herşeye sabrederiz.

Biz Allah’ı her şeyden çok severiz.

Biz kadınlar iyi hesap yaparız. Hesapsız cennete girmek için hesabı kitabı çöpe atarız. Çünkü O’nu ancak cennete girersek görebiliriz.

  10.01.2011

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut