Ruhsal Görünüm

Ruh basittir.
Komplike olmayan yapısı nedeniyle algılanamaz.
Yaratılışın o sonsuz sadeliğinden kaynağını alır. [1]
Manevi görünüşü itibarıyla, her an yaratılan ve üzerini elbise gibi saran,
Maddi bedenlerin toplamına denk gelen sanal bir vizyona sahiptir.
Sonsuz kudret, takdir edilmiş olan kaderimizin mühendisliğinde,
Maddi bedenlerimizi şekillendirmektedir.
Her an yaratılan bu vücutların vektörel toplamından hâsıl olan aura ise,
Manevi görünümü oluşturmaktadır.
Tıpkı süratle çevrilen cismin daire şeklinde görünmesi gibi sarmal bir yapıdır. [2]

Kaderden kaynaklanan ilmi çizgiler,
Cetvel şablonu gibi kudret kalemini yönlendirir.
Her an tekrar edilen bu işlemler neticesinde,
Adeta terzi gibi en uygun beden elbisesi giydirilir.
Yoktan var edilen bu faaliyet o kadar hızlı cereyan eder ki,
Manevi bir vücut olarak semere verir.
Hiç bir yerde olmadığı halde,
Her yerde bulunan ruhumuza gerekli sanal beden de böylelikle oluşur.
Akıp gitme özelliğine sahip o letafete en uygun kılıf, ruhu sarıp sarmalar. [3]

Yaradılışın eşsizliği de böylece kendini gösterir.
Bir anda, her yerde, bir tarzda yaratma işleminin gerçekleşebilmesi için,
Sonsuz bir kudretin yoktan var edebilme fiilini uygulaması gerekir.
Bütün evreni kabza-i tasarrufunda tutamayan bir kudret,
Her an yaratma kanununu icra edemez.
Ruhu da kabza-i bedende tutamaz.
O nedenle muazzam bir düzenle, bir anda, ölçülü ve dengeli bir kudret,
Sınırsız bir ilimle, mutlak bir genişlikte iş görür.
Bu bize, pek büyük bir sanat eseri olarak döndürülür.
Ruh nereye hareket etmek isterse,
O anda, o isteğe uygun bir beden ve ortam yaratılıverir.

Her an devam etmekte olan yaratılış mucizesini,
Slow motion / yavaş çekim izliyor olabilseydik,
Mahlûkatın bütün isteklerinin, arzularının, ihtiyaçlarının,
Sonsuz özlemlerinin hesap edildiği,
Her varlığın fıtri bir dille yaptığı şuurlu – şuursuz eğilimlerin,
Ehadî tercihlerin dikkate alındığı çok boyutlu samedî bir tablonun,
Kudret kalemiyle şekillendiğini görecektik.
Koskoca bir âlemle doğrudan alakalı olduğu halde,
Hiç birinin diğerine karıştırılmadığı ardışık var oluşlar neticesinde,
Bu işlemin devamlı tekrarlandığını hayret ve haşmetle izleyecektik.
Birbirinden farklı fakat yekdiğeriyle uyumlu kaderî levhaların,
Her an geldiğini ve gittiğini haşyetle seyredecektik. [4]

Ruhun içeriği farklı, görüntüsü farklıdır.
Fiziksel bedenlerimizin ardı sıra,
Gelip giderek oluşturduğu iç içe geçmiş misali suretimiz,
Ruhsal görünümümüzü oluşturmaktadır.
Ruhun içeriği ve yapısı ise bu bahisten hariçtir.
Çünkü hayat ruhun ışığıdır,
Hayat olmazsa vücudun yokluktan bir farkı olmaz. [5]
Ruh doğrudan doğruya perdesiz ve vasıtasız icad edilmektedir.
Yapısı itibarıyla beden ruha dayanır.
Ceset harap olsa, ruh daha kolay serbest olur. [6]


Dip Notlar:

[1]. Ruh ise, tahrip (bozulma) ve inhilâle (dağılmaya) mâruz değil.
Çünkü, basîttir, vahdeti var.
Sözler / 29.Söz / 2. Maksad / 1. Esas / 2. Menba / syf: 478

[2]. Arkadaş!
Her bir şey için iki suret ve şekil vardır:
Biri: Maddiyedir ki, adeta bir gömlek gibi,
Her şeyin vücuduna göre kaderin takdiriyle biçilmiş şu görünen suretlerdir.
Diğeri: Mâkuledir ki (aklın uygun bulduğu, akıl yoluyla anlaşılan),
Bir şeyin yaşadığı bir ömürde, mürur-u zamanla (zamanın geçmesiyle) değiştirdiği,
Muhtelif maddî suretlerin (dış görünüşlerin) İçtimâından (toplamından) tasavvur edilen (tasarlanan)
Bir suret-i vehmiyedir (sanal bir şekildir).
Bir ateşin süratle tedvirinden (daire şeklinde döndürülmesinden) hâsıl olan daire-i vehmiye (sanal bir çember) gibi,
Her şeyin tarih-i hayatını (başından geçenleri) bildiren ve kadere medar (dayanak noktası, kaynak) olan
Ve mukadderat-ı eşya (başından geçecek olanlar) denilen şu ikinci suret, mâkuledir.
Suret-i maddiye (dış görünüş) itibarıyla her şeyin bir nihayeti (sonu), bir gayesi (neticesi) olduğu gibi,
Suret-i mâneviye (soyut bir görünüş) itibarıyla da, bir nihayeti ve gizli bazı hikmetler için bir gayesi de vardır.
Binaenaleyh (bununla birlikte), her şeyin suret-i maddiyesinde (dış görünüşünde),
Kudret-i Rabbânî (her şeyi terbiye eden sonsuz kudret) ustadır, kader mühendistir.
Suret-i mâneviyesinde (soyut görünüşünde) ise kader mistardır (çizgi cetveli gibidir),
Yani teşekkülâtın (oluşumların) çizgilerini çizer;
Kudret mastardır (çizginin üzerine yazı yazmak gibi düzgün şekil vermektir),
Yani o çizgiler üstünde yapılan teşekkülât (oluşumlar), kudretten sudur eder (meydana çıkar).
Mesnevi-i Nuriye / Lasiyenameler / syf: 33

[3]. ‘Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, (doğrudan doğruya İlahi bir emir ile vücut giydirilmiştir) ,
Bir namus-u zîşuurdur (şuuru olan bilinçli bir kanundur).
Sabit ve daim fıtrî kanunlar gibi, (evrensel kanunlar gibi),
Ruh dahi âlem-i emirden (değişmeyen kanunlar âleminden),
Sıfat-ı iradeden (direkt yaratıcının iradesinden) gelmiş,
Kudret ona vücud-u hissî (duyguları olan bir beden) giydirmiştir,
Bir seyyâle-i lâtifeyi (akıp gitme özelliği olan) o cevhere (öze) sadef (kılıf) etmiştir.
Mevcut ruh, mâkul (bildiğimiz) kanunun kardeşidir. İkisi hem daimî (zamanla değişmeyen),
Hem âlem-i emirden (doğrudan kanunlar âleminden) gelmişlerdir.
Şayet nevilerdeki (bildiğimiz evrensel) kanunlara,
Kudret-i ezeliye bir vücud-u haricî (nesnel, görünen bir vücut) giydirseydi, ruh olurdu.
Eğer ruh, şuuru (bilinci) başından indirse, yine lâyemut (ölümsüz) bir kanun olurdu..’
Mektubat / Hakikat Çekirdekleri – 19 / syf: 454

[4]. Arkadaş!
Her bir mevcudun (varlığın) üstünde, Sâni-i Ehad ve Samedin (eşsiz olan ve eşsiz yaratan sanatkârın)
Bir sikkesi (damgası), bir hâtemi (mührü) olup o mevcudun (varlığın),
Sâni-i Ehad ve Samedin (eşsiz olan ve eşsiz yaratan sanatkârın)
Mülkü ve eser-i san’atı (sanat eseri) olduğuna şehadet (şahitlik) ediyorlar.
Evet gayr-ı mütenahi (sonsuz) ehadiyet (birlik) sikkelerinden (damgalarından)
Ve samedâniyet (Yaratıcının hiçbir şeye ihtiyacının olmaması)
Hâtemlerinden (yaratılmışların cephesine vurulan bu mühürden),
Yalnız bahar mevsiminde sahife-i arza (yeryüzü sayfasına) darb edilen (üzerine vurulan) sikkeye (damgaya) bak ki,
Şu zikredilecek müteselsil fıkralar (aşağıda alt alta sıralanan maddeler),
Cümleler o sikkeyi (vurulan damgayı) güneş gibi gösteriyorlar ve izhar ediyorlar (açığa çıkarıyorlar).
Evet, sahife-i arzda (yeryüzü sayfasında) pek garip, hakîmâne (akıl dolu) bir icad (yoktan var etme) görünüyor.
Mesnevi-i Nuriye / Lasiyenameler / syf: 33

[5]. Denilebilir ki, hayat olmazsa, vücud vücud değildir, ademden (yokluktan) farkı olmaz.
Hayat, ruhun ziyâsıdır (ışığıdır); şuur, hayatın nurudur.
Sözler / 29. Söz / 1. Maksad / 1. Esas / syf: 468

[6]. Barla Lahikası / syf: 142

  26.12.2010

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut