Sen Neden Geldin?

Öznur Çolakoğlu Cam

- Sen neden geldin anneanne? Biz annemle ne mutluyduk!!

Dokuz gün süren bayram tatilini müteakip, tüm devlet memurları ve çalışanlar gibi, anneanneler, babaanneler gibi gönüllü bakıcılar da iş başı yaptı. Bu duruma herkes razı gibi görünse de, minicik yüreklerin üzüntüsü gözlerinden taştı, anne yüreğinin yangını yürekte kaldı, kor oldu yandı.

Yolda yürürken, oğlumu parkta oynatırken, markette, pazarda gezerken son zamanlarda dikkatimi daha çok çeken sosyal bir yara var toplumda. Çocuk sahibi olamayacak kadar yaşlı teyzelerin önlerinde pazar arabaları değil, bebek pusetleri var çoğunlukla. Yüzündeki çizgilerin her birinden yorgunluk akan bedenler, yine aynı durumdaki arkadaşıyla pazarda karşılaşmış, ayak üstü karşılıklı hallerinden şikayet ederken, arabacığında oturun bebeklere takılıyor en çok gözüm.

Kimisi belki 8 aylık, kimisi sadece 4 aylık, bazısı 1 ya da 2 yaşında da olsa durum fark etmiyor. yaşadıkları ortak duygu yüzlerindeki aynı kasa gelip oturmuş gibi.. bebekler de bakıcıları gibi mutsuz. Anne sevgisinden, kokusundan mahrum kalmışlığın ezikliğinde büyüyorlar. saçlarını yıkamak, örmek yaşlılara zor gelince bir çok minik kız bebeğinin saçları yaşlı teyzelerinki gibi kısacık kesilmiş. Oysa annesi baksa, kim bilir ne güzel tokalarla süsler, kuyruk bağladığı, pelik ördüğü o mis kokan, ipek saçları..

Öyle çok hikaye var ki bebek bakıcılığı ile ilgili. Kimisi daha henüz 40 günlükken cennet kokulu yavrusu, işe başlıyor hemencik; kimisi hiç tanımadığı kişilere emanet etmek zorunda kalıyor en kıymetlisini. Kimisi 6 aylıkken bir bırakıyor bebeğini, haftada bir yavrusunu görmeye geliyor annesine..

Doğru olan elbet bu değil ama anneler çaresiz, bebekler muhtaç. Hal böyle olunca, yine en iyisi -yaşlı da olsa- candan birinin bakması oluyor minicik, aciz yavrulara. Bazıları kreşe veriyorlar masum melekleri. Bir arkadaşımla konuşurken kendi bebekliğinden bahis açıyor bana.

“Henüz 11 aylıkken başlamış annem çalışmaya..” diyor ve devam ediyor, “..daha yürüyemiyormuşum. Akşam üstü iş dönüşü beni almaya geldiğinde üzerimdeki giysilerde zaman zaman diğer çocukların ayakkabı izleri oluyormuş. Bu kadar düşünme, bak büyümüşüm, annemi seviyorum, mutluyum..” diye uzayan cümleler ile teselli ediyor beni. Oysa daha ziyade acıyor sanki yüreğimdeki yara..

Keşke diyorum, devlet güçlü bir devlet olsa ve ailenin önemini herkesten daha çok bilip yasaları buna göre değiştirse.. Doğum yapan anne istediği takdirde en azından 3 sene ücretsiz izin alabilse.. Bu sürede ona ücretsiz bakıcı desteği gibi yardımlar sağlanabilse. Doğumu müteakip ise ücretli izni en az 6 ay olsa. En azından isteyen, düşünen anne yavrusunu gönlünce yetiştirebilse.. Kimseye yük olmasa..

Geleceğin mutlu, uyumlu bireyleri için sağlam tohumlar yetiştirse..“-se”li ve “–sa”lı cümleler uzayıp gitse de, annelik, hele de çalışan annelik, her şeyden çok bel büküp anne yüreğini kavurmakta.. Bakıcı, anneanne ya da babaanne bile olsa, çocuklar onları değil ne olursa olsun her geçen gün annesini daha da çok özlemekte..

Bakıcısının gelişini annesinden ayrılmanın emaresi olduğunu öğrenen ve ruhen annesine doyamayan masum yüreklerde hep aynı isyan..

- Sen neden geldin……? Biz annemle daha mutluyuz…

  21.12.2010

© 2021 karakalem.net, Öznur Çolakoğlu Cam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut