Nimeti teknolojiden bilmek
veya teknoloji nimetine şükredebilmek

Aytekin Akar

KÜÇÜKKEN BİLİM kurgu filmlerine çok ilgi duyardım. Belki de çocuk aklımla, insanın teknolojiyi geliştirerek hayatta yapamayacağı çok az şey olduğuna inanırdım. Yaş biraz daha ilerleyince, bu düşünceyi sorgulamaya başlar oldum. Kur’an’ın ve Risale-i Nur’un nazarlara verdiği kainattaki eşsiz düzeni tefekkür etmeye çalıştıkça, bu konudaki sorularıma karşılık olacak cevaplar da oturmaya başlamıştı.

Nakkaş-ı Ezelî, kainat kitabında mevcudatın mükemmel örneklerini gözlerimizin önünde teşhir etmekteydi. İnsan ise imal edeceği cihazata tatbik için, bu örnekleri ders olarak tahsil ediyor ve taklid edebildiği ölçüde başarı elde ediyordu. Allah’ın dinini anlatmakla vazifeli olan elçiler de, edindikleri mesleklerin piri olarak, kavimlerine ilim ve teknikte terakkinin ipuçlarını göstermişlerdi. Bazen de fizibilite, imalat tekniği, seri imalata geçme gibi konulrda insan, karşılaştığı güçlükler sebebiyle yapabileceğinin daha azı ile yetinmek zorunda kalıyordu. Mesela bir uçak, bir kuştaki gibi kanat çırparak hareket eder şekilde yapılamıyordu. Ayrıca, ihtiyaç duyulan birçok ürünün ise değil aynısı, tabiattakine benzerinin dahi imal edilmesi mümkün olmuyordu. Mesela, insan süt, bal, yumurta gibi gıdaları imal edemiyordu. Üstelik; kendisini devasa gökdelenler, fabrikalar, en gelişmiş makinaların olduğu tüm bu ışıltılı dünyanın mimarı olarak görmesine rağmen, basit bir virüse yenik düşebiliyordu. Peki bunca gelişme, gelinen bu seviye bazen insanın basit bir ihtiyacını bile karşılamaya kafi gelmiyor muydu?

O zamanlarda da, şimdiki gibi teknolojinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği, yapılamaz denilen pek çok hayalin gerçekleştiğinden sık sık bahsediliyordu. Çocukken sinema ve film dünyasında bize gösterilen, geleceğe dair hayali görüntülerin birçoğunun büyüdüğümüzde gerçek olacağına inanıyor, biz de kendi hayallerimizle adeta bu ideali besliyorduk. Ama, çok uçuk kurgular bir yana bırakın, 1999 yılında hala “Uzay 1999” bilim kurgu dizisinde resmedilen, uzayda seyahat halindeki gemilerde robotlarla birlikte konforlu şekilde sürdürülen yaşantı düzeyinden şimdi bile, hala çok gerideyiz.

Büyüdükçe imkanların hiçbir zaman hayallere yetişemeyeceğini, medeniyet hangi noktaya ulaşırsa ulaşsın, ihtiyaçların ve arzuların tükenmeyeceğini anlayabiliyorduk. Teknoloji geliştikçe, ulaşılması zor görünen hayallerin ışığında, bir yandan ihtiyaçların sınırsızlığı, bir yandan da insanoğlunun isteklerinin tatminsizliği de daha fazla aşina hale geliyordu.

İnsan, Rabbinin verdiği aklını kullanarak, O’nun tekvinî şeriat olarak kainata işlediği kaideleri keşfettikçe daha fazla gayretlendi, daha fazla çalıştı ve kendince “icat”larını artırdı, hünerlerini daha çok ortaya koydu. Henüz uzayda başka gezegenleri mekan edinemese de, artık uzun mesafeleri çok daha kısa sürelerde katediyor, uzaktaki yakınlarıyla kolaylıkla görüşüyor, daha konforlu evlerde yaşıyor, daha fazla gezip, eğlenebiliyordu. Üstelik yakalandığı hastalıklarla daha kolay mücadele edebiliyordu.

Teknolojinin tüm debdebesi ile hayatımıza iyiden iyiye girmesiyle, pek çok faydasının yanında, onunla birlikte harama, şüpheli ve muzır şeylere yönelik pek çok yeni kapı da birer birer açılmaya başladı. Tarihte bu yeniliklerin kapımızı çalmasının ardından, dini yönüyle sorgulanması aşamalarında derin tereddütler yaşandığı, birçok teknolojik kolaylığın bir süre de olsa caiz görülmediği, haram, bid’at kabul edildiği de vaki olmuştur. Her ne kadar dünya hayatı biraz daha kolaylaşmışsa da, takva cihetinden sıcak döşeklerde Allah aranamadığı gibi, artık etrafta insanı oyalayarak gerçekleri unutturacak daha fazla dünya metaı vardı.

Akla ilk gelen, “Cinleri ve insanları, ancak beni tanıyıp îman etsinler ve ibâdette bulunsunlar diye yarattım” (ez-Zâriyât, 56) ayetine göre insan, dünyaya Rabbinin isimlerinin ayinedarlığı ile kulluk vazifesi için gönderilmiştir. Rabbini tanıma yolları, kulluğun meşru dairede çerçevesi ve ibadetler; vahiy, nübüvvet ve sünnet kanalıyla bildirilmiştir. Allah’a kulluk, haramlara bulaşmadan yaşamayı, sabrı, şükrü ve vazifeyi ifa ederken de rehavete kapılmayarak nefsin bu yöndeki gayr-ı meşru isteklerine esir olmamayı iktiza etmektedir. Ancak, insanın rahatı arzu eden nefsi, şeytanın da akıl hocalığı ile rahat yaşama imkanları sunan teknolojiyi kendine ilah edinip onun peşinde sürüklenebilmektedir. Bu yüzden, insanın gelişen teknoloji ile imtihanı gün geçtikçe daha da zorlaşmaktadır.

Peki teknolojiyi kullanırken ölçümüz ve tercihlerimizi nasıl belirlemeliyiz?

Bu sorunun cevabını vermek çoğu zaman kolay olmayacaktır. İhtiyaç ile israfın sınırlarının nerdeyse çakıştığı durumlardan tutun da, normalde zorluklar içinde karşılayabildiğimiz makul bir ihtiyacımızı kolaylıkla gideren ama diğer yönden de sakıncalara davetiye çıkaran modern araç-gereçleri kullanıp kullanmama durumlarına kadar, birçok soru işareti günlük hayatımızda zihnimizi meşgul edebilmektedir. Mesela; bluetooth, 5 megapiksel kamera, 3G, GPRS gibi pek çok kullanmayacağımız özellikleri olan bir telefon veya Mercedes, BMW gibi ihtiyacımıza göre çok özellikli ve üst model bir araba yönünde tercihimizi kullanmak, nefsimizin çok hoşlanacağı ilave konfor için israf ölçüsünde para harcamak anlamına gelecektir.

Diğer yandan, son model cihazlarla ihtiyaçlara erişim ne ölçüde kolaylaşmaktaysa, caiz olmayan veya haram olan birçok şeye de erişim aynı ölçüde kolaylaşmaktadır. Günahlara giden yollar hem çoğalmış, hem kısalmış, hem de daha çok renklenmiştir. Artık oturduğumuz yerde, bir düğmeye dokunarak iç dünyamızı zedeleyecek her türlü görüntü ve fikre erişmemiz kolaylıkla mümkündür. Arabamızla Rabbimizin hoşnut olmayacağı yerlere, çok uzakta da olsa, çabuk şekilde ulaşabilmemiz işten bile değildir. Böylelikle, ayrıca ruhsal ve fiziksel sağlık yönüyle keşfedilen ve keşfedilemeyen birçok sakıncalarıyla da birlikte gelen her türlü teknolojik yenilik, beraberinde İslami sınırları zorlayan ve pas geçebilen, yasak olduğu kesin veya şüpheli olan bir çok durumu da gündemimize taşımış oluyor.

Zihinlere kazınan markalarıyla, fantaziyeleriyle, müstehcen reklamlarıyla, çarpık özgürlük tanımlarıyla kapımızda bulduğumuz birçok ürün, özellikle hedef aldıkları kitlelerin yaşantılarında çok kısa sürede vazgeçilmez hale geliveriyor. Kapitalizmin hizmetkarı olmaları cihetiyle, israfı ve tüketim çılgınlığını alabildiğine körüklüyor. Kulluk tanımı ile uyuşmayan, yakışmayan, nahoş ve suni “teknolojik” davranış kalıplarını empoze ederek bizi Rabbimizden, manevi iklimlerimizden uzaklaştırabiliyor. Ayrıca ilginçtir ki, reklamlarında kullandıkları yabancı hayat tarzına dair görüntüler ve üstüne üstlük markalarının yabancı kelimelerden oluşması yüzünden çoğu yerli ürünün yerli olduğunu bile anlamak mümkün olmuyor.

Bildiğimiz gibi, teknolojik yeniliklerin çoğu yabancı menşe’lidir. Güzelce paketlenmiş olmaları, içlerinde bizim değerlerimize aykırı cazibedar fitnelerin olmadığı anlamına gelmiyor. Bu nedenle, satın alıp hayatımıza dahil etmeden önce, elde edeceğimiz maddi-manevi tüm fayda ve zararları ince eleyip sık dokumamız gerekmektedir. ihtiyaçları karşılarken, diğer yandan da şatafatlı, bol renkli dünyalar sunma vaadleriyle hevesatı tahrik edici reklamları araç olarak kullanarak; İslami ölçüleri tahrip edip, insanlıkla beraber bügüne kadar taşınan değerleri erozyona uğratarak, kendine özgü giyim, konuşma, insan ilişkileri oluşturmaya yönelik küresel bir “teknokültür”oluşturulmaktadır. Böyle bir ortamda, öncelikle ahiretini ücret olarak vererek ateşe sürüklenen birçok teknoloji “mağduru” ve “bağımlısı”na karşılık, cepleri dolu birçok üretici, nakliyatçı ve pazarlamacı patron bu işten büyük maddi karlar elde etmektedir.

Dünyadaki insanların bir kısmı felaketlerle, fakirlikle ve açlıkla başetmeye uğraşırken, bir kısmının gündelik hayatındaki ufak bir rahatlığın en ince detayıyla meşgul olmasından da ibret alınmalıdır. Fahiş bir zenginlik ve lüks içinde yaşayan insanlar, sırtlarında, yokluk içerisinde ve muhtaç halde yaşayan diğer insanların vebali ile haşrolunacaktır.

Ne tür yenilik olursa olsun, bana göre yanlış tabiri ile “teknolojinin nimetlerinden” faydalanmayı hesaba çekmeden benimseyerek değil, her nimet gibi teknolojinin de Rabbimizin bize ne kadar büyük bir nimeti olduğu şuurunda yaşamalı, şükrünü eda etmeye gayret etmeliyiz. Onu ilahlaştırmak yerine, hak yolumuzda araç olarak meşru dairede kullanmalıyız. Gün geçtikçe semirip bizi yutmadan önce, biz onu doğru ve yerinde kullanmayı öğrenmek mecburiyetindeyiz.

  27.10.2010

© 2021 karakalem.net, Aytekin Akar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut