İHSANIN KULLARI

Mona İslam

Tahavvül etse de elvan-ı eyyam

Gönülden reng-i aşkın zail olmaz

Sadreddin Konevi


“Allah’ın bir cenneti vardır ki, orada ne nimet ne huri ne kasırlar ne süt ne bal vardır. Sadece Rabbinizin tebessüm ederken tecellisi vardır.”

FÜTUHAT-I MEKKİYE’de Hac bahsinde kara hayvanlarının avlanmasının yasaklanışı ile ilgili bir bölümü okuyorum. Şeyh iki kavramla karşıma çıkıyor. Biri Allah’ın kulları, diğeri ‘İhsanın kulları’.

Biri sizinle bir sebepten dolayı dostluk kuruyorsa, o dostluk o sebebin sona ermesiyle sona erer. Biri sizinle zatınızdan dolayı dostsa, zatınızın devamı müddetince dost kalacaktır. Şükrediyorum, çünkü etrafımdakileri bir şeyden dolayı sevmiyorum. Onları seviyorum.

İnsanlar Allah’ın mülkündedirler. Ve Ondan, bu mülkten birşeyler isterler. O istediklerini verir ve onlar da böylece Allah’a gelirler. Onda istedikleri şeyler vardır. Oysa Şeyh’in dediği kadarıyla ‘Allah kıskançtır’ kulun kendisine ait olmasını ister. Zaten hakikatte de öyledir, ama kul bunun farkında değildir. O istediği şey neyse onun peşinden gider. O arzusunun kuludur. Arzusu yerine geldiği müddetçe Allah’a yakın durur.

İbnül Arabi bunun için iki misal verir:

Biri bir seslenişe gelen kuş misalidir. Kuş sesi tanır, ve sahibine gelir. Kuşu celb etmek için sahibinin sesi yeterlidir. İkinci misal ise bir yem koyularak avlanan hayvan misalidir. Hayvan yeme gelir, ve kapana kısılır. İhsanın kulu bu ikincisine benzer.

Nefsini bilen Rabbini bilir, biri bizi böyle talep etse bundan hoşlanır mıyız?

Allah da bizim kendisini talep etmemizi ister. Zira yeryüzündeki herşeyi bizim için yaratmış ama bizi kendisi için yaratmıştır. Yani yeryüzü insana amadedir, insan da Rabbe amade olmalıdır. Ancak durum tersine döner de insan yeryüzündeki nimetlere amade olursa, yaradılış maksadına ters düşer. Bu yüzden insan yeryüzü ve içindekilere karşı izzetli olmalıdır. Onların peşinden koşmamalıdır. Onlar zaten ona gelecektir. Hoş gelse de gelmese de insana lazım olan sadece Odur.

Bu kuşkusuz ikili düşünen zihin için doğrudur. Ancak siz mahlukatı Allah’ın bir teşbihi bir tecellisi olarak görürseniz, o vakit zaten talep edilecek Ondan gayrı bir şey kalmaz. Gerçekte de insan fıtratı sadece Onu talep eder. Tenzih ehli Onu mahlukattan ayrı oluşuyla bilirler, ki bu doğrudur. Onu herşeyi terk ederkek isterler. Teşbih ehli Onu mahlukatta sanırlar, mahlukatı isterken yine Onu talep ederler. “Allah kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretti.”İbnül Arabi bu emri şeriattan bir emir değil, tekvini bir emir olarak okur. İnsan neye taparsa tapsın bilsin bilmesin Allah’a tapar. Bilen için ise, “Yüzünü nereye dönersen dön Allahın yüzü oradadır.”

Matlubumuz Allah’tır. Biz Onun fakiriyiz. Zenginliğimiz de Odur.

Tekrar fark makamından bakarsak, Hz. Ali’nin ‘Allah’ı ne zaman bildin?’ sorusuna ‘İstediğimi vermediği zaman bildim’ sözünü hatırlarız. İstediklerimizi verdiği sürece Allah’a gitmemiz gerçekte Ona gittiğimiz anlamı taşımaz. Ona gönüllü gidilir. Ve sadece Onun için gidilir. O herşeye bedeldir.

Cem makamından bakarsak, “Hiç Onunla beraber adı anılmaya değer bir şey görüyor musun?” Cem ehli başka bir şey görmez. Göz hiç maşukundan başkasına bakar mı? Tüm cemal Onun tebessümünden bir ışıltı, tüm celal Onun nazı ve yüzünü örttüğü hicabı. Göz Onu görünce cemal, göz peçesini görünce celal. Hayat peçenin kaldırılması için bitimsiz yüreği ağzında heyecanlı bir bekleyiş.

Bir cilve görene hiç ağyar kalır mı?

Şeyh-ül Ekber hacda ihram ile tüm elbiselerden soyunmayı, hiç bir şey olmaksızın kalmayı, normalde helal olan dünya nimetlerinden harammış gibi sakınmayı böyle izah eder. Hacda Allah bizi kendisine çağırır. Allah bizi daima kendisine çağırır. Bize ‘Hiçbir şey vermesem de gelir misiniz?’ der. Buna lebbeyk diyebilenler Allah’ın kuludur.Ona göre zahit Allah’ın katındakini ister, arif ise Allah’ı ister.

Hayatımıza bakalım. İstediğimizi vermediğinde de ‘ Lebbeyk ve saadeyk, vel hayru külluhu biyedeyk,estağfirhu ve etubu ileyk’ diyebiliyor muyuz? Her koşulda Sana geldim, bir şey vermesen de geldim, istediğim yalnız Sensin, tüm hayır Senin elindedir, Senden gayrı bilip talep ettiğim herşeyden yüz çevirdim, sana döndüm, yitmiştim, geri geldim,lütfen beni beytine(evine) al’ desek ya…

Ah şu nefsimiz, sayısız iplerle bizi dünyaya bağlayan nefsimiz…

Bizi Allah’ın kulu iken ihsanın kulu kılan nefsimiz…

Gönlümüzün maşuka koşarkenki heyecanına taş koyan nefsimiz.

Allahım nefsimi sana şikayet ediyorum. Islah eyle!

  21.10.2010

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut