İnsan ve Nisyan; Ezeli Kelam, İmtihan

Nuriye Çakmak

İNSAN VE nisyan arasındaki bağ ne güçlüdür. Rabbisinin sonsuz bir tenezzülle kendisini sürekli tersi için ikaz edip tefekküre davet ettiği, bunun için gerekli tüm şeyleri eline bıraktığı insan, ne de az düşünür. Ne de az akleder. En acısı da budur ki, insan bazen bilir, inanır, tasdik eder, kabul eder, ama unutur, ama ayağı kayar, ama fark etmez. Nisyana düşer, gaflete dalar, kalın perdelerin altında çok iyi bildiğini sandığı hakikatleri boğar ve boğulur.

İnsan bu; zalimliğinde cahillik, cahilliğinde zalimlik saklar durur.

Ama en çok, en çok unutur insan. Ve rabbi ona hatırlatır, unuttuğunu bilir, bazen unuttuğunu unuttuğunu da bilir. Rabbi onu uyarır, ona haber eder. Müjdeler ve uyarır, sonra yine müjdeler.

Tüm bunlar ve daha fazlası için Rabbim ezeli ve ebedi bir kelamla, bana hitap eder, tenezzül eder. Yaradılış gayem bu muhatabiyettir. En büyük görevim. Ve tek.

Ama bazen bilmemi istediklerini bilmediğimi, duymamı istediklerini duymadığımı, fark etmediğimi düşünüyorum. Hem de her anımı onunla geçirdiğimi düşünürken. Emirlerini hiç aksatmadığımı, isteklerini tüm gücümle yerine getirmeye çalıştığımı sanıyorken. Kelamından elimi hiç çekmiyor ve tefsirleri devrediyorken, alakalı onlarca kitap elimin altındayken.. Çok basit bir şeyi atlıyorum belki. Bana söylenenleri her yoldan yerine getirmeye çalışıyor ve anlamaya çalışıyorum, ama bunun için en gerekli temele dikkat etmeden..

Bu dünyada özendiğim bir-iki şeyden biridir, cennet lisanı Arapçayı kendi dili gibi konuşan kişiler. Ama şu an için onlardan biri değilim ve rabbimin bana söylediklerini bilmek için bir meal edinmeliyim. Ne garip, oradan buradan duyduklarımın, hoşlandığım hakikatlerin, sözlerin, hikmetlerin bir kısmının rabbimin sözü olduğunu bile sonradan fark etmek. Cevabını aradığım, bulamadığım için de büyük arayışlara girdiğimden engin hakikatler olduğunu düşündüğüm sorular, sorunlar, onun tek cümlesinde beni bekliyor oluyorlar.

Bu bir tercih değil aslında, birini seçince birini bırakmam gerekmiyor, birini yapmam diğerini aksatmama sebep olmuyor. Her harfi mucize bu kelamın lafzı hikmet, hakikat, nur, şifa ve hakeza. Onunla olan, onun için olan her türlü muhatabiyet de öyle. Ama tüm bunların olmazsa olmaz parçası şu ki, bana inen sözün hakikati kadar sözün kendini de anlamalıyım. Bunun gereğini biliyorum ama insan bu, unutuyor, ihmal ediyor. Niyet ediyor yapamıyor, yapıyor yeterli olmuyor.

Sonra bir gün dünya canını yakıyor, birden bir soru beliriyor aklında veya, bazen bildiklerini hatırlaması gerekiyor insanın ve bir ayet sanki yeni inzal oluyormuş gibi kalbine konuyor. O zaman anlıyor insan, o zaman üzülüyor, nasibinin artması için duacı oluyor.

Ah şu bildiğini sandıklarını unutması yok mu insanın. Ya da bildiklerinin tam aksine beklentileri olması. Bazen de bile bile yapması..

Mesela çok kolay söylediğimiz bir cümle var, bazı sıkıntılar canımıza ilişince. Biz buna hemen ‘imtihan’ diyoruz. Geçmesini bekliyoruz, düzelsin istiyoruz. Bu bir olağandışı durum, normalleşmesini bekliyoruz. Oysa rabbimiz bizi çoktan uyarmış oluyor. Tüm yüce elçilerinin ve Salih kimselerin hayatlarıyla da bilfiil tasdik etmiş oluyor. Hepsini ezbere biliyoruz biz, ama kendimize kondurmuyoruz.. Dünya hayatıyla ilgili onlarca ayet ve hadis-i şerifin varlığını biliyoruz, bu hakikatin yaşandığı hayatları da. Ama unutuyoruz. Ya da unutuyor muyuz?

Belki de biz imtihan kelimesini yanlış manada kullanıyoruz. Bu kelimeyi O’ndan öğrendik, ama Rabbimizin kullandığı manayı ne kadar biliyoruz.. Meal konusuna bunun için değindim, zira sorumun cevabını rabbim daha ben sormadan vermişti. Ve ben biliyordum belki, ama onun sözleriyle her an yeniden inşa etmem gerekiyordu bu gerçeği. Çünkü ben unutmuyor, ihmal ediyordum. Biliyor, göz ardı ediyordum. Söylüyor, yaşamıyordum..

Rabbim şöyle buyuruyordu;

Çaresiz sizleri biraz korku, biraz açlık, biraz maldan, candan ve ürünlerden eksiklik ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabırlılara. Bakara- 155

Çaresiz, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve kesinlikle gerek sizden önce kitap verilenlerden ve gerekse Allah'a ortak koşanlardan birçok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'tan korkarsanız işte bu, azmedilmesi gereken şerefli işlerdendir. Ali İmran – 186

Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı, fakat sizi, her birinize verdiği şeylerde imtihan edecek. O halde durmayın, hayırlı işlerde yarışın. Nihayet dönüşünüz hep Allah'adır. Maide – 48

Her canlı ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilik ile deneyeceğiz; hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz. Enbiya – 35

Biz yeryüzünde olan şeyleri ona bir süs yaptık ki insanları imtihan edelim: Hangisi daha güzel bir amel yapacak? Kehf – 7

O ki, ölümü ve dirimi yarattı, sizi imtihana çekip hanginizin davranış bakımından daha güzel olduğunu bildirmek için. O öyle güçlü, bağışlayandır. Mülk – 2

Andolsun ki sizi, içinizden mücahitleri ve sabredenleri ortaya çıkarıp size ait haberleri ilan etmek için imtihan edeceğiz. Muhammed – 31

Sanki ebedi kalacakmışız gibi bağlanıp durduğumuz, ama direği çürük olan ve her an biraz daha eriyen bu dünya, eğer bizim için bu kadar önemli olmasa biz imtihanlar konusunda böyle şaşkın olmayacaktık.. Tüm endişelerimizi, korkularımızı, ümit ve sevinçlerimizi sonra hayal kırıklıklarımızı kendisine yüklemesek, yukarıdaki tüm ayetler bizim için unutulan gerçekler olarak kalmayacaktı. Bundan ötürü o sadece imtihan için uyarmadı, birçok yerde dünya hayatını tarif etti bize..

Yoksa bu dünya hayatı, aldatıcı ve geçici bir zevkten başka bir şey değildir. Ali İmran – 185

O inkârcılar, sadece dünya hayatıyla sevinirler. Halbuki dünya hayatı, âhiretin yanında geçici, değersiz bir metadan başka bir şey değildir. Rad – 26

İyi bilin ki (âhirete yer vermeyen) dünya hayatı, bir oyundur, bir oyalanmadır, bir süstür. Kendi aranızda karşılıklı övünme, mal ve nesli çoğaltma yarışıdır. Hadid – 20

Dünyanın bizi nasıl saracağını bilen rabbimiz, görevimizi bi-hakkın yerine getirip de selametle asıl memleketimize dönelim diye işte böyle çok yerde uyardı bizi. Hatırlattı. Cennetten bahsetti, cehennemi anlattı. Şeytanın apaçık bir düşman olduğunu söyledi, bizi bekleyen uzun yolculukta karşılaşacağımız halleri iletti. Bizi yoktan var eden, yani bizi bizden iyi bilen Allah, bizim için gereken ne varsa onu bize en güzel şekilde söyledi.

Neden eksikler var hayatımızda, neden yaşantımız olması gerektiği gibi değil, neden aniden çöküyoruz… Çokça üzülüyor, bazen gereksiz umutlanıyoruz. Şaşkın sevinçlerimiz, veya aşırı tepkilerimiz neden bizimle… Çünkü bildiğimizi sandıklarımızı bilmiyoruz. Bilmemiz gerektiği kadar bilmiyoruz, düşünmemiz gerektiği kadar düşünmüyoruz. Yeterince bildiğimizi sandığımız için unutuyoruz zaten. Çünkü tekrarlama gereği duymuyoruz.

Ama o bizim için tekrarlıyor. Bizim anlayacağımız şekilde anlatıyor. Tam da ihtiyacımıza göre ayarlıyor ve sunuyor.. Hayatı bir yol eyleyen, rehberini de elimize veriyor, bu bizim kullanma kılavuzumuz, ama biz ona başvurmuyoruz, başımızı vuruyoruz, akıllanmıyoruz..

Konunun hakikatini bildiğimizde, tekrar onunla ilgili mesai sarf etme gereği duymuyoruz belki. Ama rabbimiz bu hakikati tek bir örnekle, tek bir olay üzerine, tek bir yerde vermiyor. Tek bir hakikati çok suretlerde bize öğretiyor. Bazen direk alaka kuramadığımız konularda birden bu ayetler çıkıyor karşımıza. Rabbimiz birden uyandırıyor bizi, oradaki bağlantıyı bir kurabilsek, bir açığımızı kapatacağız, ya da bir açığımıza uyanacağız.

Keşke sürekli ezberden okuduğumuz sureler gibi, döne döne manalarını da okusak bu surelerin, ayetlerin. Mealimiz de kuranımız kadar eskise elimizde. Her okuduğumuzda bir mana keşfetsek, diğer manalarla ilgisini kurmaya çalışsak, nerden yeri burası olmuş olabilir diye kafa yorsak bir ayet için. Diğer kaynaklardan da sorsak, diğer kafa yoranlarla baş başa versek.. Böyle aniden yakalayamaz bizi o zaman şeytan. Zaten özünü bildiğimizi sandığımız hakikatlerin en basit uçlarında böyle sobeleyemez o zaman…

Bir oyun ve eğlence, bir yolcunun durup dinlediği gölgelik süresince, burada ekmek için bir tarla, bir askeriye.. Dünyamız.. En baştan uyarıldığımız, o hakikat üzerine gönderildiğimiz, tüm Salih kulların yaşantısında değişmeyen tek nokta, imtihanlarımız…

Başarmak için, rabbe dayanmalı, O’na sormalıyız.

  18.10.2010

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut