BAYKUŞ KRALLIĞI EFSANESİ

Mona İslam

BUGÜN KIZIMLA sinemaya gittik. Baykuş Krallığı Efsanesi’ne. Film üç boyutlu bir animasyon. Hikaye menşei itibariyle, bizim dünyamıza, Feridüddin Attar’ın Mantık-ut Tayr’ına dayanıyor. Gerçi sonunda tüm yazılar çıkana dek beklememe rağmen böyle bir atıf görmedim. Bir Amerikalı yazarın seri haldeki bir romanına dayandırılmış. Kathryn Lasky’nin Ga’Hoole Muhafızları. Ama bu kadar benzemesi de tesadüf olmasa gerek.

Hikaye bir ağaçta yaşayan bir baykuş ailesiyle başlar. Baba baykuşu ailesinin rızkı için avlanırken görürüz, anne baykuş yuvada iki oğlu ve minik kızıyla birliktedir. Yuvada oğullardan biri kızkardeşine bir hikaye anlatmaktadır. Diğer oğul ise bu hikayeye inanmaz görünür. Baba gelir ve hikayeyi anlatan oğulu över, bunun baykuşların tarihi olduğunu, nereden geldiklerini unutmamak için hep anlatılması gerektiğini nasihatle söyler. Muhafızlara inanmaları gerektiğini anlatır. Ancak itiraz eden oğul, muhafızlara değil kendi gücüne inanmaktadır. Ona göre muhafızlar ‘Eskilerin masalları’dır. Elbette muhafızlara inanan da, kendine inanan da bir süre sonra başlarına gelen bir kaçırılma olayı ile sınanacaktır.

Muhafızlar peygamberlere, insan-ı kamillere remizdir. Onlar vaktiyle kendilerini soylu, güçlü, ari ırk kabul eden, başkalarını küçük gören, zayıfları ezen baykuşlardan, ve onların kralından tüm baykuş türlerini kurtarmış, baykuş dünyasına barış ve huzur getirmişlerdir. Bugünkü emniyet ve güven onların eseridir. Ancak kötü baykuşlar yenilmiş de olsa, hala mevcuttur ve bir köşede sinsice plan yapmaktadırlar.

Kötü baykuşlar, iki genç baykuşu, Sorren ve Kludd’u kaçırırlar. Kaçırıldıkları yerde, bir küçük baykuşa arka çıktığı ve onu korumaya çalıştığı için toplayıcılarla birlikte çalışmaya gönderilen Sorren kardeşinden ayrı düşer. Sorren’in gittiği çalışma bölgesinde baykuşlar bir çeşit gaflet uykusuna yatırılmakta ve birer zombi haline getirilmektedir. Buna ay çarpması denilmektedir. Ay ışığında uyuyan baykuşlar gözlerinde ayın perdesinden başka bir şey olmaksızın, hiçbir şey düşünemez olurlar. Bu bana bir aynada yansıyan ışığa kapılıp büyülenen, sebebe takılıp kalan, onu put edinen insanları hatırlattı. Halbuki o güneş değil sadece aydı. Baykuşların ihtiyacı olan şey güneşti. Bunu fark eden Sorren kız arkadaşını da uyarır. Uyumazlar. Ve kaçmanın bir yolunu bulurlar. Bir şafak vakti, güneşe doğru uçarlar.

Kardeşinden ayrı düşen Kludd ari ırkın kraliçesinden çok etkilenir. Kraliçe beyaz çoh hoş ve kötü bir kuştur. Zalimdir, övgüyü sever, Kludd’u poh pohlar. Asker olması için ikna eder. Kludd kardeşiyle kaçma şansı varken kaçmaz, kraliçeye bağlanır. Kraliçe, nefs-i emmareyi temsil etmektedir. Sık sık gidip perde arkasında hesap verdiği bir efendisi vardır. Kimsenin görmediği bu kral, şeytanı andırmaktadır. Nefs-i emmare görünürde amir olsa da, aslında şeytana uşaklık etmektedir. Bu da gerçek eşi olan ruhu terk edip, vaadine kanarak şeytanın nikahı altına giren nefsi ve hevayı hatırlatmıyor mu?

Sorren ve kız arkadaşı henüz doğru dürüst uçmayı bilmemektedirler. Muhafızlardan yardım istemek için yola çaresizce koyulurlar. Muhafızlara gitmekte onlara kötü baykuşların arasında bulunan bir yaşlı baykuş yardım eder. Bu bize kötülüğün vatanında bile iyilikten birşeyler bulabileceğimizi anımsatır. Erkek ve dişi iki baykuş yola koyulurlar. Ellerinde olan tek şey muhafızların varlığına olan inançları, ve ardlarındaki kötülükle başa çıkmak için onların yardımına olan şedid ihtiyaçlarıdır.Kanatları henüz yeterince uçuş talim etmemiştir. Acemidirler. Ama ihtiyaçla ve inançla kanatlarına asılırlar. Uçarlar. Sorren kalbi, kız arkadaşı şüpheci, tereddütlü, hesap yapan, tedbirli haliyle aklı temsil ediyor olmalı. Yolda kendilerine savaşçı Twilight adında bir baykuş ile, lazım olan şeyleri tedarikte becerikli olan bir baykuş daha katılır. Biri kuvve-i gadabiyeye(zararı def eder), diğeri akl-ı meaşa(akl-ı meaş menfaati temin eder) benzeyen bu iki kuş da onlara yoldaştır artık. Akıl ve kalp ittifak edince, menfaati celb ve zararı def melekeleri onların ardına takılır. Fırtınalardan geçerler, bir denizin kenarında bir şamana benzeyen bir karınca yiyenle karşılaşırlar. Onlara takip edilecek yıldızların adlarını söyler, ve arkalarından şöyle seslenir. Yorgunluktan kanatlarınız kırılacak gibi olduğunda, gidecek haliniz kalmadığında yolu yarılamışsınız demektir. İştiyakla uçarlar, iştiyak kanatları yoruluncaya dek uçmaktır. Onlar sözün sadece sonunu duyarlar. Bir umutla ‘A demek burası yolun yarısıymış’ diye yola koyulurlar. Umut azıkları olur.

Çok yol alırlar. Bir fırtınada biri denize düşer. Sorren dev dalgaların arasına dalar ve arkadaşını kurtarmak ister. Ancak kendisi de boğulacak gibidir. Hepsinin kanatlarında dermen kalmamıştır. Artık her kanat çırpışları aşktır, şevktir. Zira dermanı yokken hala uçmak, şevktir. Şevk sahibi uçmaktan başka varolma yolu olmadığını bilir. Tam bu anda muhafız kuşlar ortaya çıkar ve bizimkileri kurtarırlar. Yolun yarısı çabayla kat edilendir, diğer yarısında siz kucakta götürülürsünüz. Kesb ve vehb dengesi böyle oturur. İştiyakı şevke tebdil edene, yorulduktan sonra bile azimle gayret edene, merhamet ve yardım mutlaka gelir.

Gözlerini açtıklarında cennet misal bir ağaçta bulurlar kendilerini. Her yerde hummalı bir faaliyet vardır. Baykuşlar türlerine sınıflarına göre ayrılmış, her biri bir işte çalışmaktadır. Ancak burada herkes gönüllüdür, kimseye yapamayacağı yük yüklenmemekte, yardımlaşılmaktadır. Geldikleri yerdeki ari ırkın da bir dağda kurduğu çalışma kampı vardır ama orada işler zalimce ve kölelikle yürümektedir. Byakuşlar ırklarına göre ayrılmakta, bazı ırklar üstün tutulmakta, bazıları onlara hizmetle görevlendirilmektedir. Zayıfların hiç şansı yoktur.

Muhafızların ağacında bir de okul vardır. Yeteneklerine göre kuşlara beceriler öğretilmektedir. Ari ırkın da bir okulu vardır, ve güçlü olan kazanır, mücadele edin, birbirinizi ezin, son kalan ödülü alır usulü ile çalışılmaktadır. Muhafızların ülkesinin de kral ve kraliçesi vardır. Burada kral da kraliçe de beyaz birer baykuştur. Huzurlu ve dingin yüzleri Sorren’e ve arkadaşlarına merhametle bakmaktadır. Bu kral ruh bu kraliçe nefs-i safiye olsa gerek. Öyle ya nefs saflaşınca eşi olan ruhtan ayırd edilemez hale gelir. Ateş ışır ve nur olur.

Bir de kahramanı vardır bu ağacın, kahraman yazılı tarihi elinde tutmakta, önemli olayları kaydetmektedir. Krala ve kraliçeye nasihat etmekte, onlara kitapta yazılanı hatırlatmaktadır. Onlar da vahyi peygamberi temsil eden bu kuşa saygı göstermektedirler. Ona saygı göstermeyen, söylediklerinde şüpheli şeyler varmış gibi gösteren tek bir baykuş vardır. Bu baykuş krallığın bir çeşit münafığıdır. Mütemadiyen bilge baykuşa muhalefet etmekte, kral ve kraliçeye ‘Onu değil beni dinleyin’ demektedir. Kurnazlığı/hesapçılığı temsil eden bu kuş, filmde görürüz ki, aslında diğer ülkedeki kraliçenin nefs-i emmarenin emri altına girmiş, şeytan kralla pazarlık yapmış, muhafızlar ülkesinin kralı olma vaadiyle ülkesini onlara satmıştır. Elbette şeytan verdiği sözleri asla tutmaz. Kendini kurnaz sananın hesabı bozulur.

Nasıl ki kötülerin ülkesinde bir iyi baykuş vardır. İyilerin ülkesinde de bir hain bulunur. Bu da bize bu dünyada hiçbir zaman saf beyaz ve saf siyahın olmadığı gerçeğini anlatır.

Sorren kitapların arasındaki kuşun peşine takılır. O onun öğretmenidir artık. Ona nasıl bir muhafız olunacağını öğretmektedir. Bir fırtınanın ortasına dalmasını ister ondan. Kuş fırtınanın ortasına aşkla dalar. Fırtınanın göbeğine girerken gözlerini hazla kapatışını unutmak mümkün m? Aşk insana yok olma riski altında bile haz verir. Hatta belki haz riskle doğru orantılıdır. Bu insana kendini seve seve feda ettirir. Sorren düşer, denizde boyulmaktan onu öğretmeni kurtarır. Evet düşmüştür. Ama öğretmeni onu denemiştir sadece, onun cesaretini ve inancını denemiştir. Onun gönlünün kapasitesini tartmıştır. Aşkı ölçülmüş, düşüş böyle bir aşka mazur görülmüştür. Ardında bir haz da olsa kendinden vazgeçiş, öğrenimin ilk sınavıdır, kalbine değil aklına dayanan biri bunu beceremez. Sorren bu sınavı geçmiştir.

Sorren ikinci tehlikeli dalışını ise şefkatle yapar. Bu kez öğretmeni tehlikededir, kötü kraliçe ve kralla iki taraflı savaşmaktadır. İyi kral ve kraliçe tuhaf bir metalden yapılma bir silahla bir manyetik alanda tutularak işkenceyle öldürülmeye çalışılmaktadır. Modern dünyanın işkence ve silahları insan ruhuna ve oluşabilecek her tür safi nefse böyle işkence etmektedir. Genç bir dervişi andıran Sorren, kararını kendi vermelidir, ateşin içine dalar. Artık onu kurtarabilecek kimse de yoktur. O kurtarıcı olmak zorundadır. Yanmayı göze alır ve önce iyi kral ve kraliçeyi, sonra öğretmenini, kurtarır. Ateşe dalış sahnesinde gözleri ardına dek açıktır. Yüzyüze geldiği şeyle tam bir bilinçle karşı karşıyadır Sorren. Kurtaracağı insanlar için korksa bile gözlerini kapatma şansı yoktur, gözleri kapatmak onların hayatını riske atar. Kurtarıcı tüm melekelerini, tüm duyularını kullanmak zorundadır. Şefkati aşktan farklı yapan bu olsa gerek. Şefkat sahibi gözlerini kapatmaz. Bu ikinci sınavdır, Sorren benliğinden geçer, hayatından geçer, şefkat sınavını geçer.

Son mücadelesini ise kötü tarafa iltihak eden kardeşiyle verir, en zoru da budur. En zor sınavımız ne aşkladır, ne de şefkatle. Sevdiğimiz birine kavuşma hazzı için kendinden geçilebilir, sevdiğin birini kurtarmak için de kendinden geçilir, ama sevdiğin birinin ihaneti, hor görmesi, düşmanlığı, nefreti nasıl kabullenilir? Bu üçüncü sınavdır. Ben bunu geçmeyi henüz bilmiyorum. Size de yolu söylemek küstahlığında bulunmayacağım.

O kardeşini kurtarmaya çalışırken, kardeşi onu öldürmeye çalışır, kardeş bir şekilde düşer, ama ölmez. Sadece şimdilik oyun dışı kalır. Şeytan kral ölür ama kötü kraliçe ari ırktan baykuşları geri çekilme emriyle toplar ve uzaklaşır. Filmin sonu bize bir barış müjdesi vermekle birlikte gelecekte olası savaşların da habercisidir. Çünkü nefs-i emmare hiç ölmez. Sadece sürgüne gönderilir, ilk fırsatta güç toplayıp ordusuyla yeniden dönecektir. Sorren’ın kardeşi Kludd gibi, bizim de içimizde ona yardım etmek isteyen, onun güzelliğine meftun, güce tapan, kendisi için kardeşini dahi gözünü kırpmadan feda edebilen, bu kararı da güçlü olmak zanneden taraftarları vardır.

Filmi bir de siz izleyin, bakalım sizin de benim gibi gözleriniz dolacak mı?Benim gördüğüm üç sınavı görecek misiniz? Belki de bunlar benim sınavlarım, insan afakta sadece kendisinde olanı görür. Siz başka şeyler de görebilirsiniz…

  07.10.2010

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut