Zeynep’in Suçu Ne?!

Öznur Çolakoğlu Cam

ZEYNEP, HENÜZ sadece 15 aylık. Zeynep, anneciğinin rahminden dünyaya düşeli, bu dünyanın havasını soluyalı sadece 15 ay olmuş güzeller güzeli bir melek. Zeynep, anneciğinin ciğerparesi. Zeynep, annesinin kuzusu, mis kokulusu. Zeynep, anne sütü kokan bir cennet emaneti.

Dünya denilen şu muammanın çirkeflerini bilmeden, tüm bebeklerdeki hızla çarpan yüreğiyle ilk adımlarını attı yeryüzünde. İlk yürüme deneyimlerinde yere düştüğü de oldu muhakkak. Anneciği yanındaydı nasıl olsa, düşse de yere, ağlatmadı yavrucuğunu. Aldı kucağına, öptü yaşlı yanaklarını, kokladı kıvırcık saçlarını.

Küçük Zeynep’in korkan yüreği, annesinin yüreğine değince huzur buldu muhakkak. Böyle böyle başladı yürüme deneyimleri, böyle alıştı düşse bile korkmamaya. Korktuğunda, tökezlediğinde hep anneciğini buldu yanında, yapıştı annesinin eteğine, mis kokan anne sinesinde buldu huzuru. Böyle bir güvenle yürümeyi öğrendi Zeynep. Henüz yürüyeli çok da olmamıştı hani. Ama seviyordu yürümeyi her bebek gibi. Annesi “hadi attaa gidelim” dedi mi sevinçle koşuyordu kapıya, bütün bebekler gibi. En sevdiği, annesinin elinden tutarak yürümekti belki.

Anneciği bir gün yine tuttu Zeynep’in minik, yumuk ellerini. Her zamanki gibi, her ikisinin de yumuşacıktı, sıcacıktı elleri. Bir arabaya bindiler birlikte. Mutluydu Zeynep, neşeliydi. Mis kokan annesinin kucağında oturdu minibüsün koltuğuna. Keyifle camdan dışarıyı seyretti bir müddet. Yol boyunca en sevdiği kelimeyle seslendi annesine. “Anne” dedi doyasıya. İpek gibi yumuşacık sesini duydu annesinin. Bazen de sırf annesinin sesini duymak için seslendi annesine. “Anne.”. “Anne.” Arabanın motor sesleri içeridekilerin seslerine karışırken, bir anda büyük bir patlamayla kan gölüne dönüverdi her yer.

Zeynep bir yana, anneciği bir yana. Zeynep, kaldırıldığı hastanede nice müdahaleden sonra açabildi gözlerini. Oysa anneciği gözlerini artık bu dünyaya hiç açamayacaktı. Güzeller güzeli yavrusunu, dünya gözüyle bir daha hiç göremeyecekti. O pembe yanaklarından, güzel gözlerinden, doyasıya koklayıp, hiç öpemeyecekti. Bir daha can parçası yavrusunu süt kokan sinesine basamayacaktı. Ötelerden ciğeri yanarak “yavrum!!” diye inleyecekti.

Zeynep, hazır mamalara hiç alışık değildi ki.. O, şimdiye kadar en çok anneciğinin mis gibi sütünden içmişti. Oysa şimdi ne annesi vardı, ne de onun güvenli, mis kokan sinesi. Bilmiyordu ki Zeynep, bilemezdi ki zaten. O sadece 15 aylık minicik, masum bir bebekti.

Kendine ilk geldiğinde “anne” dedi. “Anne!” sesindeki sızı taa gök kubeyi çınlattı. Dallardaki son kalan yapraklar bile irkildi, yerlerinden düştü. “Yavrum!!” diye inledi bir ruh, sesi taaa semaları kuşattı. Belki bir tek Zeynep hissedebildi bu nefesi ve bir nebzecik olsun rahatladı, tekrar uykuya daldı.

Zeynep tekrar uyanacak, ağzına sokulan biberonlara hiç anlam veremeyecek. Zeynep her uyandığında “Anne” diyecek ama annesini bir daha hiç göremeyecek. Zeynep yeni yürümeye başlamıştı. Ne de güzel minicik ayakları vardı. Oysa şimdi tüm yürüme çalışmalarını en baştan ve bir çok ağrı eşliğinde yapması gerekecek. Düşerse yere, onu tutup kaldıracak bir anneciği olmayacak.

Ah Zeynep! Ah zavallı, güzel bebek. Nasıl kıydılar sana? Nasıl kıydılar anneciğine ve daha nice masum canlara? Nasıl bu kadar acımasız ve kötü olabilir insanlar? Nasıl titremez o mayınları yerleştiren eller? Nasıl düşünemez hale gelir beyinler?

Ey sivillerin canına kasteden acımasızlar, merhametsizler!! Hiç günahı olmayan sivillerden ne istiyorsunuz? Süt kokan masum bir yavruya nasıl kıyıyorsunuz? Zeynep’in suçu ne Allah aşkına?!

  23.09.2010

© 2021 karakalem.net, Öznur Çolakoğlu Cam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut