Aklı ve kalbi etle tırnak olanlar

İNSANIN NAZARINDA hakikatlerin ortaya çıkması,
Akıl ve kalb birlikteliğinde gerçekleşir.
Bunlar öylesine girift bir halde yalın gerçeği sarmalarlar ki,
Birbirlerinden koparıldıkları vakit,
İlkinden her türlü üçkâğıtçılık,
İkincisinden de türlü çeşit bağnazlıklar,
Gelip insanın merkezine oturuverir.. [1]

Ahir zamanın tam göbeğinde yaşadığımız şu devirde,
Fikir nuru ve kalb ışığı etle tırnak misali,
İnsanın maddî ve mânevî dünyasını aydınlatamazlar ise,
Kişinin o andaki pozisyonu ne olursa olsun,
Her türlü haksızlık, zulüm ve manevi karanlık,
Çepeçevre bireyi ve toplumu kuşatıverir.
Kişinin inançlı veya dindar olması,
Bu sinsi tehlikeden kendisini korumasını garanti altına almaz.
İmanda, her daim tecdid ve yenilenme vardır. [2]
Dimağ / akıl fabrikasından imbik imbik süzülen tefekkür,
Ruhun gıdası olan iman hakikatlerine dönüşmedikçe,
Başta kalbimiz olmak üzere mânevî organlarımız,
Düzenli olarak bu kaynaktan beslenemezlerse,
Akıl ve kalb ittifakı mümkün değil sağlanamaz.
İnsanlığın başına gelen bütün felaketlerin arka planında,
Hep bu ayrışımların menfezlerinden fışkıran,
Açgözlülükler, cahillikler, zulüm ve haksızlıklar boy vermektedir. [3]
İfrâtın abartma ve ihtilallerinin bozgunculuğundan,
Tefrîtin itham ve şüphelerinin güvensizliğinden kaynağını almaktadır.

İnsanlığın koşar adım kıyamete doğru sürüklendiği şu zaman diliminde,
Ehli din bu hercümerçten en az hasarla sıyrılmayı başarabilmelidir.
Müminlerin dünyasında yapılan bütün işler örneğin,
Kalp ile yapılan seyahatler aklın nezaretinde gerçekleşmeli,
Akıl ile yol tutarken de kalbin himayesinde seyretmelidir. [4]
Bu birlikteliğe dikkat edenler,
Sırat-ı müstakim kıvamını tutturmaya en yakın olanlardır.
Ki onlar ne aldanırlar, nede aldatırlar.. [5]


Dip Notlar:

[1]. ‘Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir (din ilimleridir).
Aklın nuru, fünun-u medeniyedir (fen ilimleridir).
İkisinin imtizacıyla (birlikteliğiyle) hakikat tecellî eder (ortaya çıkar).
O iki cenah (yol) ile,
Talebenin (talep edip isteyenin) himmeti (gayreti) pervaz eder (harekete geçer).
İftirak ettikleri (birbirlerinden ayrıldıkları) vakit,
Birincisinde taassup (her türlü bağnazlık),
İkincisinde hile (aldatma ve üçkâğıtçılık), şüphe tevellüd eder (doğar).’
Münazarat / syf: 127

[2]. ‘Ya eyyühellezîne amenû, aminû..’
‘Ey iman edenler, iman ediniz..’
Nisâ Suresi ayet: 136

[3]. Zulmetli münevverler (karanlıkta kalmış aydınlar) bu sözü bilmeliler:
Ziyâ-i kalbsiz (kalp aydınlanmadan) olmaz,
Nur-u fikir münevver (fikir ışığı aydınlatmaz).
O nur ile bu ziyâ (aydınlık) mezc (bir arada) olmazsa zulmettir (karanlıktır);
Zulüm (karanlık) ve cehli (cehalet) fışkırır.
Nurun libasını (elbisesini) giymiş bir zulmet-i müzevver (bozgunculuk).
Sözler / Lemeat / syf: 646

[4]. ‘Kâne sâiyen bil-kalbi tahte nezaret-il akli ve bil-akli fî himayet-il kalbi’
Yani, ‘kalp ile seyahati aklın nezaretinde gerçekleşti,
Akıl ile süluk ederken kalbin himayesinde idi’
Arabi Mesnevi Nuriye / Musul – 1988 / syf: 44 / “En-nuktatis-saniye”

[5]. Lübbü (özü) bulmayan, kışır (kabuk) ile meşgul olur.
Hakikati tanımayan, hayalâta (hayallere) sapar.
Sırat-ı müstakîmi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer.
Muvazenesiz (dengesiz) ve mizansız (ölçüsüz) olan çok aldanır, aldatır.
Muhakemat / 12. Mukaddeme / syf: 43

  11.04.2010

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut