Musa 1
ADIN BİLE NE TATLI YA MUSA!

Mona İslam

İNSAN EN çok kimin adını zikreder? Sevdiğinin elbette. Hele bir de sadra aşk ateşi düştüyse! O zaman sevgilinin adını anmak, gönüldeki ateşi körükleyen, kabartan, alevlendiren bir şey olmaz mı?

Ateş büyü! Ateş genişle! Ateş parla! Ateş bende hüküm sür! Ateş tüm varlığım sana yakıt olsun, yeter ki sen hiç sönme! Yan ki Onun görkemini ilan et, tutuş ki her şey kül olsun da, O Tek kalsın varlıkta.

Sevgilinin adı ağızlarda bir tattır. Her şey ondan bahsetmek için bahane. Adının ilk harfi bir buseyi andırır. Dudaklar mim için bükülür, kalp sıkışır, peşinden bir hu çeker gibi vav gelir, ve bir s taşkınlığı, galeyanı, heyecanı engellemek için gelip dişleri kilitleyiverir, sonra son avaz gibi bir soluk verirsiniz âfâka, ve o kelamda varlık elbisesi giymiştir artık. Ona en çok kelam elbisesi yakışır. Söz, sevgilinin ağzında dönüştüren bir güçtür. Kelimeler hiç kimsenin dudaklarına böyle yakışmamış, hava hiç kimsenin gırtlağından böyle güzel titreşerek çıkmamıştır. Haşa, olmaz ya! Abes dahi giriverse ağzına, oradan katıksız hikmet olarak çıkar. Tıpkı istiridyenin içinden bir parça kumun inci olarak çıkması gibi. İsminin tekrarı cevelan eden hayattır sanki. Hava zerreleri onu giymeyi sever, kulaklar onu işitmeyi, gönüller onunla yanmayı, akıllar onun hikmetine kanmayı, nefisler onun kılıcıyla doğrulmayı…

Seni nasıl anlatayım?

Musa, Musa, Musa…

O Allah’ın en sevdiklerinden olmalıdır. Zira, Kutsal Kelam’da en çok adı geçen odur. Allah onu çokça anmıştır. Kendini anlattıktan, kendi hakikatini soyut bir anlatımla akıllara ders verdikten ve tenzihi bir biçimde esmasını vasf ettikten sonra, bir güzel teşbih verir. O teşbih Musa’dır. Musa isimlerin toplandığı havuzdur. Suyla gelendir. O Musa diye öldürülen çocukların hepsidir. Zahirde bir adam, batında bin adamdır. Zahirde bir isim, batında bin isimdir Musa…

Bin çocuk halavetindedir Musa. Bunun içindir ki Firavun onu nehirde bir ağaç altına ilişmiş bulunca, masumu öldürmeye kıyamaz. Öyleyse kim kıyabilir ki onu incitmeye gayrı. Biatı tazedir Musa’nın yağmur gibi. O da Rabbin katından inen bir su damlasıdır. Göğsünüzü açın ona ardına dek, size faydadan başka vereceği ne var ki! O kadar güzeldir Musa, o kadar şirin. Onu sevmemek gayri kabildir. Firavunun karısı ona “göz aydınlığı” der. Sahiden de onun için göz aydınlığı olur Musa. Musa’nın ilk âsası, ilk gücüdür Âsiye, ona tutunur, ona dayanır, onunla korunur. Onun gözlerine hidayetle nur, imanla hayat olur.

Âsiye de Musa’nın gözleri aydınlatan beyaz eliyle yükselir yetkinlik tahtına. Onun himmetiyle girer dört büyük kadının arasına. Musa’yı sevmek de, ona kin beslemek de asla karşılıksız kalmamıştır. Musa muhabbete muhabbetle, adavete adavetle karşılık verir. Rabbi Ona “Benim sevdiklerimi sev benim buğz ettiklerime ise buğz et” buyurmuştur.

Taha suresi anlatımına bakınız. Allah Musa ile konuşurken sözü uzatır, Musa da Onunla konuşurken sözü uzatır. İkisi de anlatır da anlatır. Sevgiliyle söyleşmek ne tatlıdır. Sözler uzatılır, sohbetin tadı yavaşlayarak çıkarılır. Söz elden ele, dilden dile gezer, aşk yanan ateş gibi ortada dolaşır. Kelamın yakıtıdır aşk ateşi. Ancak bağrı o ateşle yananlar duyar, ateşin ardında konuşanı.

Musa suya bırakılır. Nehir ilimdir. Sandukada giden bir bebektir Musa. Sanduka Musa’nın bedeni. Nehir onu boğmaz, o nehirde suhuletle yüzer. Musa’ya nasût ilmi verilmiştir. Beden ve onun azalarıyla, akıl ve onun enstürmanlarıyla, hayal ve onun suretleriyle, nefis ve onun ateşiyle bilinebilen ne varsa beden ilmindendir. Musa’ya hepsi verilir.

Bedenle ve onun aletleriyle edinir ilmini Musa. Cismani alemdendir ilmi de. Teorik akıl ve onun bilimleri firavun sarayından, gelenek ve örf-ü İsrail anne sütünden, hikmet Medyen’de kızını aldığı yaşlı bilgeden sunulur ona. Ve hiçin ortasında, arkadaşı Tur’un yamacında, ateş suretinde vahye müşerref kılınır. Vahiy ilmin şahikasıdır.

Ateşle sınanır Musa. Musa ateşi sever. Unsurlardan sadece su değil, ateş de Musa’nın yarenidir, dostudur. O bebekken ellerini yakuta değil, ateşe uzatmıştır.Ateşin yakuttan kıymetli olduğunu bilmiştir. Çölde de bir ateş aramıştır. Ateşin ısıtıcılığına, koruyuculuğuna, yol göstericiliğine güvenmiştir. Ateş Musa’yı asla hayal kırıklığına uğratmamıştır. Ateşin meleği Musa’nın dostudur. Şeyh der ki, ateş Musa’nın matlubudur. Bu yüzden Allah ona ateşten tecelli etmiştir. Zira Allah kuluna ihtiyaç duyduğu yerden tecelli eder. Ona fakrından konuşur. Musa suyla mücehhezdir, fakat ateşe fakirdir. Bu yüzden ancak ateşi bulduğunda tamam olur, ona risalet vazifesi tevdi edilir. Çünkü o artık ateşi suyla cem etmiş, ve kemal bulmuştur.

Musa’dan ayakkabılarını çıkarması istenir. O da çıkarır. İki kere kutlu kılınmış vadidedir artık. Ayakkabılar insanın dünyevi varlığını temsil eder. Ayakkabıları çıkarmak mülkünden vazgeçmektir, yalın ayak başı kabak çıkmaktır huzura. Fakir olmaktır. Fukaranın ayakkabıları yoktur. Ayakkabı seni arzın sertliğinden korur. Ayakkabıyı çıkarmak seni acıya meşakkate karşı çıplak bırakır. Sen artık incinebilir, incitilebilirsin. Taşlar, muzır haşereler, sıcak, soğuk sana işler. Savunmasız kalırsın.

Musa’ya âsasını sorar Allah. Oysa onu bilmektedir. Yine de sorar. Hem de evladına soru soran baba edasıyla sorar. “O elindeki nedir Ya Musa?”. Musa soruyu mahiyetle değil fiille cevaplar. Hayatı boyunca da Onu mahiyetiyle değil fiilleriyle tanıyacak anlatacaktır Musa. Nitekim firavun ona “Senin Rabbin kimdir?” diye sorduğunda da fiille cevap verir. Ateşin başında da tek tek anlatır Musa, âsayla ne yapılır. Asa güçtür, kudrettir. Onunla ihtiyacını celb, düşmanlarını def eder Musa. Allah ona “bırak onu” der. Musa da bırakır. Ondan bırakması istenilen şey kudretidir. Sebeplere dayanan filleri ve icraatıdır. Musa kudretinden de fiilinden de vazgeçer. Aczini ilan eder. Vazgeçtiği anda âsa hayatlanır “hayye” olur. Yılan değil, büyük bir ejderhadır ortaya çıkan. Muhayyilenin tasavvur edebileceği en büyük ve en kudretli hayat sahibi varlık. Kudreti Allah’a bırakana, Musa’nınki gibi bir hayye verilir.

Musa ayakkabılarını bırakarak hareketten, âsasını bırakarak da kuvvetten vaz geçmiştir. Böylece fiilen ve halen “la havle ve la kuvvete illa billah” demiştir.

Âsası da pabuçları da ona geri verilir. Ancak bu ikinci veriliş, ilki gibi değildir. Zaten insan daireyi tamamlayıp aynı noktaya gelse de artık aynı insan değildir. Tecellide tekrar yoktur. Artık ne mülkü ne kudreti mana-i ismiyledir Musa’nın. Onlar ancak Onun adına, Onun namına elinde ve ayağındadır artık. Artık hiçbir firavun onu ellerinden ve ayaklarından kesmekle tehdit edemeyecektir. Zira onun eli de ayağı da Allah olmuştur artık. Yerde ve gökte kimin haddidir ki Musa’nın Allah ile arasına girebilir, rabıtasını kesebilir!

Musa, Musa, güzel Musa. Kelimeleri tükenmeyen Musa. Kelimelerim tükenene dek senden bahsedeceğim inşallah. Adını dilime zikir, gönlüme ateş yapacağım Ya Musa. Yusuf’la geldiğim kölelik diyarından seninle çıkacağım Ya Musa!


Not: Nasipse Musa (as )’dan bahse devam edeceğim. Onun bahsine doymadım, doymak mümkün mü bilemiyorum.Ayrıca bilinmelidir ki anlattığım benim Musamdır. Her insanın her peygamberde gördüğü ancak kendisi kadardır. Yoksa ben hiç Musa’yı anlatmaya güç yetirebilir miyim?

  22.03.2010

© 2021 karakalem.net, Mona İslam




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut