Bâtından zahire hikmete saygı veya zahirden bâtına tevekkül

HİKMETTE TECELLİ, kudrette icat vardır.
Hikmet ister ki cilvelensin, işler aşama aşama gerçekleşsin.
Kudret de ister ki, oyalanmadan iş bir anda defaten olsun bitsin.
Zahirden bakan kudreti görmek zorundadır, zira hikmet baskındır.
Bâtından bakan ise hikmeti nazara almak zorundadır, zira kudret hâkimdir.
Dolayısıyla adetullah denen prensipleri dikkate almalıdır.
Bu bakış açısına göre örneğin hasta ise,
Muayene olmak ve tedaviyi kabul etmek durumundadır.
Aksi taktirde Allah’ın hikmet dolu prensiplerine saygısızlık,
Ve âdetullahı hafife alarak cüretkârlık etmiş olur..
İsm-i bâtından bakan adam, içten dışa doğru bakmaktadır.
Melekûttan maddî olana doğru nazar eder.
Böyle biri kudretin önündeki hikmetli işleri yok sayamaz.
Aklın nazarında sebepler, kudret eline perde olsun ister.
Kişi Allah’ın izzet ve şerefini rencide edecek işlere yol açmamalıdır. [1]
Bâtında kudret hâkimdir, zahirde hikmet baskındır.
Kudretin hükümferma olduğu bir yerde hikmeti yok saymak,
Allah’ın yaratılış kanunlarını hafife almaktır.
Zât-ı Kibriya’nın (c.c) mülküyle bir cihetten dalga geçmektir..

Görünürden mânâya bakan adam ise zahirden bâtına doğru nazar ediyordur.
Böyle biri sebebin ardındaki kudret elini görmek zorundadır. [2]
Hikmetin baskın olduğu bir yerde kudret-i İlahi’yi devre dışı bırakmak,
Kişinin sebepler, tabiat ve rastlantı şeytan üçgenine düşmesine yol açar.
Allah’ın kudretini, kendi nazarında sağa - sola dağıtmanın cezasını çeker.
En kötüsü de maazallah şirke düşebilir.
Kişi zahirdeki makamda iken,
Bâtından bakan kişinin idealde yapması gerektiği gibi,
Sebeplere değer vererek tesir sahibiymiş gibi davranacak olursa,
Allah’ın Celâline dokunur, Azamet ve Kibriyâsını tahrik eder.
Aynı şekilde bâtından bakan adam da,
Zahirdeki bakan kişinin yapması gerektiği gibi,
Esbapla birlikte iş görmeyerek sebepleri hafife alacak olursa,
Allah’ın kudretini sınama noktasına düşebilir.
Sanki ilah olan o kişi, kul olan ise kudret-i ilahi gibi olur ki,
Bu çok ciddi bir hatadır.
Kişi bu tavrını devam ettirecek olursa,
O da diğer bir sapkın yola girebilir. [3]
Örneğin,
‘Ey Allah! kendimi balkondan atıyorum,
Göreyim seni öldürme beni..’ diyerekten,
Mânen Cenabı Hakkı tecrübe etmeye kalkışabilir.
Oysa Allah insanı sınar, insan Allah’ı sınayamaz. [4]
‘Ecel birdir, değişmez’ diyen kişi, bâtını merkez tutuyordur.
Bu kişinin, örneğin hastalandığı zaman yapacağı en doğru iş,
Muayene olmak ve tedaviyi kabul etmektir..
‘İlaç almazsam iyileşemem’ diyen biri ise, zahiri merkez tutuyordur.
Böyle birinin yapacağı en isabetli davranış, tevekkül etmektir.
Şayet o da şu selametli yolu terk edecek olursa,
Maazallah, diğer grup gibi dalâlete sürüklenebilir.
‘Ben elimden geleni yaptım, sebepleri tükettim,
Bundan sonra iş Allah’a kaldı..’ diyerekten,
Tevekkül içinde sonucu beklemelidir..

Özetle;
İsm-i Bâtın’ı hayat görüşü olarak benimseyen kişi,
Hikmete her dem saygı göstermek durumundadır.
Zıddı, en hafifinden su-i edeptir..
İsm-i Zahir’e göre hayatını şekillendiren biri ise,
Tevekkülü hiç hatırından çıkarmamalıdır.
Zıddı, şirke düşme tehlikesidir..


Dip Notlar:

[1]. ‘İzzet ve azamet ister ki, esbâb (sebepler),
Perdedâr-ı dest-i kudret (kudretinin önünde bir perde) ola aklın nazarında;
Tevhid ve celâl ister ki, esbâb (sebepler) ellerini çeksinler tesir-i hakikiden..’
Sözler / 22. Söz / 2. Makam / 1. Lema / syf: 265

[2]. ‘İsm-i Zahir itibarıyla,
Arş (Allah’ın kürsüsü), mülk (sahip olduğu malı),
Kevn (var olan alem) melekût (iç yüzü, hakikati) olur.
İsm-i Bâtın itibarıyla, Arş (kürsüsü), melekût (iç yüzü),
Kevn (var olan alem) mülk olur.
Demek, Arşa ism-i Zahir nazarıyla bakılırsa,
Kendisi zarf (kılıfı), kevn de mazruf (mektubun içi) olur.
İsm-i Bâtın gözüyle bakılırsa, kendisi mazruf (içi), kevn zarf (dışı) olur..’
Mesnevi-i Nuriye / Hubab / syf: 91

[3]. ‘İnsanı dalâletlere (sapkınlıklara) sürükleyen cihetlerden biri de şudur ki:
İsm-i Zahir ile ism-i Bâtın’ın hükümleri ayrı ayrı oluyor;
Bunları birbirine karıştırıp mercilerini (merkezlerini) kaybetmek mahzurludur.
Kezâlik (bununla birlikte),
Kudretin levazımıyla hikmetin levâzımı bir değildir.
Birisine ait levazımatı (gerekleri) ötekisinden talep etmek hatadır.
Ve keza daire-i esbabın (sebepler dairesinin) iktizasıyla (ihtiyaçlarıyla),
Daire-i itikad ve tevhidin (inanç dairesinin) iktizası (ihtiyaçları) bir değildir.
Onu bundan istememeli.
Ve keza, kudretin taallûkatı (ilgisi, ilişiği) ayrı,
Vücudun cilveleri (görünmesi) veya sair sıfatın tecelliyâtı (yansımaları) ayrıdır;
Birbirine iltibas edilmemeli (karıştırılmamalı).
Meselâ, dünyada vücudun tedricîdir (aşama aşamadır);
Berzahî (kabir hayatının vücutlandığı) aynalarda âni ve def’îdir (bir andadır).
Çünkü, icadla (yoktan var etmeyle) tecellî (yansıma) arasında fark vardır.
Mesnevi-i Nuriye / Katre’nin zeyli / syf: 69

[4]. ‘Edebü’d-Din ve’d-Dünya risalesinde vardır ki:
Bir zaman şeytan, Hazret-i İsâ Aleyhisselâma itiraz edip demiş ki:
“Madem ecel ve her şey kader-i İlâhî iledir;
Sen kendini bu yüksek yerden at, bak nasıl öleceksin.”
Hazret-i İsâ Aleyhisselâm demiş ki:
“Cenâb-ı Hak abdini tecrübe eder ve der ki:
‘Sen böyle yapsan sana böyle yaparım.
Göreyim seni, yapabilir misin?’ diye tecrübe eder.
Fakat abdin hakkı yok ve haddi değil ki,
Cenâb-ı Hakkı tecrübe etsin ve desin:
‘Ben böyle işlesem Sen böyle işler misin?’ diye,
Tecrübevâri bir surette Cenâb-ı Hakkın rububiyetine karşı imtihan tarzı,
Sû-i edeptir, ubudiyete münâfidir."
Lemalar / 17. Lema / 13. Nota / syf: 135

  21.03.2010

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut