Zımnî Arap düşmanlığına reddiye (II)

Nuriye Çakmak

HAK BİR TEMELE dayanmayan bilgiler ve bilinçli bir planla düşmanımız haline gelen Araplarla aramızı bir türlü düzeltemedik biz. Unutmamız ve aşmamız, hızla kurtulmamız ve yeterince uzaklaştıktan sonra beğenmeyerek ve bilmeyerek yaklaşmamız–ya da yaklaşmamamız--gereken şanlı tarihimizin herşeyi gibi uzak, unutulmuş, soğuk, karanlık ve suçlu olmalıydı onlar. Tüm düşmanlıkları unutmayı başarmış zihnimiz, bir onları unutmayı başaramamıştı. Format atılmışçasına parlak hafızamız bir onları hatırlıyordu hem.

“Onlar”la ilgili hiçbir iyi düşünceye yer ve mahal yoktu oluşturulan yeni dünyalarımızda. Filmlerin değişmez kötü adamları olan, kadın düşkünü, faizci, yobaz ve kaba imamlar, hocalar gibi, kusursuz bir “bedevi” profili bilincimize yerleşmişti. Önce fakirlikleriyle dalga geçmiş, sonra zenginliklerini bir türlü hazmedememiştik.

Siyah köpeklere “arap” demeyi bize kim öğretmişti? Hiçbir insani ve İslami rabıta bulamasa bile, Arap olan bir peygambere iman ettiğini de mi bilmiyordu birileri? Peki, O’nun milliyetiyle hayvan çağırma ve hayvanla özdeşleştirme işlemini nasıl yayabilmişti başka birileri?* Kimsenin aklı ermiyor, dili titremiyor muydu? Hamam böceklerine “karafatma” demeyi kim akıl etmişti? Efendimizin kızının adı olduğunu bilmediğimizi sanmıyorlardı elbet, “karafatma” benzetmesini böcek üzerinden yapmaktaki dertleri tesettüre ilişkin olsa da, herkes için böceğin asıl adı haline getirecek bir başarıya imza atmayı kendileri de beklemiyordu belki. Hz. Aişe’nin yaşı üzerinden dönen fitnelere en çarpıcı katkıyı yine bizim dilimizden yapmıştı aynı birileri; taze fasulye değil, “taze Ayşe.”

Sizin canınızı acıtmıyor mu bunlar, hiç mi duymadınız yoksa, hiç mi rastlamadınız? Duydunuz ve biliyorsunuz elbet, peki hiç mi fikretmiyorsunuz?

400 yıl “Hâdim-i Haremeyn-i Şerifeyn” olarak hakkıyla nam saldığınız topraklardaki kardeşleriniz de yeni halinize kolay alışamamıştı oysa. Sizden kardeşlik yerine gördükleri hiç unutulmayan ve eskimeyen ihanet ithamlarından haz ettiklerini de sanmıyorum. Emredildiği şekilde bir kardeşlik yerine, bitmez bir beğenmezlik, bir hazımsızlık sunduğunuzu anlamayacak kadar aptal bir topluluk mu bekliyordunuz karşınızda? Hem mezkur lakapları kullandığınızı bilmediklerini, duymadıklarını mı sanıyorsunuz?

O zamanın zor ve yetersiz şartlarında hacıların altına binlerce kilometre tren rayını dua ve gözyaşlarıyla dizen bir padişahtan sonra, yıllarca hacca bir tek Müslüman gitmedi bu topraklardan. Gidemedi. Yasaktı çünkü. Yasak yıllar sonra kalksa bile sonraki yıllar boyunca oradan getirilen herşey ambargo yiyecekti. Mübarek Zemzem suları daha yakın zamana kadar sanki zehirmişçesine güya dezenfekte edilecekti.

Bir yandan da bitmez bir propaganda sürecekti: Araplara para kazandırmayın!

Neden?

O zamanki başkentinizi işgal etmiş İngilizlerin ülkesine zevk için, tatil için, eğitimlerini almak ve ülkenizde bulunmayan nadir parçalara korkunç miktarlar verip alışveriş yapmak için kaç bin kişinin yollara düştüğünü bilmez misiniz? Diğer tüm dünya ülkelerine olduğu gibi... Bu şekilde ne kadar paralar döndüğünü bilmez misiniz sonra? Milli çıkarlarınızı düşünüyorsanız, bunlara neden tepki vermezsiniz? Neden başka bir ülke için böyle bir uyarı geliştirmezsiniz?

Hem “Araplara” para kazandırmak istemeyecek kadar onları size düşmanınız yapan nedir, bilir misiniz? Müslüman olmanın şartlarından birinin o topraklara gitmek olduğunu inkar edebilir misiniz? Bu bir emirdir, sadece farz değil, 5 şarttan da biridir. Orayı kutsal yapan, sizin sahibinizdir, beğenmeseniz de.

Oraya giderken “onlara” para ödemezsiniz hem. Onlar size karşılıksız hizmet eder. Siz bineğinize, otelinize, turunuza para ödersiniz. Bu parayı Arapları daha zengin etmek için verdiğinizi düşünebilecek kadar gözünü cehalet ve kıskançlık bürümüşlere, her yıl kralların Haremeyn’e ve misafirlere ne kadar masrafla hizmet ettiğini asla gösteremezsiniz.

Her yıl, defalarca, halkının toplam sayısının en az onda birini aylarca ağırlayacak ağır bir yükün altındadır onlar. Dünyanın en uzak köşelerinden, çoğu ülkesinden ilk kez çıkmış, dil bilmeyen, sağlığı el vermeyen, hiçbir farklılık görmemiş, maddi açıdan düşkün bin çeşit insanı aynı anda, aynı mekânda, kargaşa çıkmadan, salgın hastalık olmadan, açlık susuzluk baş göstermeden, tüm düzenini misafirlere uygun şekilde kurarak hizmet etmeyi bilir misiniz?

Şehrinize uluslararası bir toplantı için bir misafir grubu gelse, alınan önlemler, sıkışan trafik, artan oteller, değişen düzen sizi çileden çıkarır oysa. Bu insanlar şikâyet etmez, birşey beklemez. Her yıl başka bir yenilik görürsünüz, herşeyin sizin için ayarlandığını görürsünüz, korkunç bir emek ve hakkıyla bir ev sahipliği görürsünüz. Eminim bunun onda biri bir yükü iki yıl üstüste bile olsa--Arapları beğenmeyen--hiçbir topluluk kaldıramayacaktır.

Rabbiniz en iyi onların sahip çıkacağını bildiği için Beytini, kâinatı uğruna yarattığı Habibini onlara emanet etmiştir, beğenseniz de beğenmeseniz de. Size soran da yoktur zaten, zira onları Allah seçmiştir.

İşte bu kirli oyun artık tam burada bitmelidir.


* Aksi asla kötü bir durum olmasa da tenlerinin beyazlığıyla ünlü Arapların sadece belli bir kısmını oluşturan siyahiliği tüm Araplara teşmil etmek de haddizatında bir cehalet ve hatadır.

  19.03.2010

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut