ATEŞE ATILAN KURTULDU

Mona İslam

“Yağmurlu havanın yangını büyük olur ya hani; hani serpintiler ateşi besler ya!?..Bardak bardak boşalıyorsa bir su, söner de alevler; yağmur yağmur serpilince çoğalır ya hani!..”*

Herkesin hayatında tutunduğu semboller vardır. Sembollere ve onlarda içkin anlam dünyasına tutunmak çeşit çeşittir. Allah insanları renk renk yaratmıştır. Bu yüzden herkesin irşad edildiği, hakikate yol bulduğu, üzerine binip yolculuk ettiği sembolü farklıdır. Dostlarım benim dünyamda ateşin aziz bir yeri olduğunu bilirler. Ateş ve onda tecelli edenler bana bu güne dek çok şey öğretmiştir. Ateş benimle konuşur. O nasûh bir elçidir. Şimdiye kadar ondan yarardan başka hiç bir şey görmedim. Ben ateşin lehinde kıyamete dek tanıklık ederim.

Ateşin verdiği dersi hayatlarında bariz bir biçimde okuduğumuz iki büyük nebi vardır. İbrahim ve Musa.(aleyhimasselam)

İbrahim(as) ateşe atılacağı vakit itiraz etmedi. Kaçmaya, kurtulmaya çalışmadı. Meleki elçiden bile yardım istemedi. O Rabbin kendisine ateşi yolladığının ve ateşle tanışması, buluşması, konuşması gerektiğinin farkındaydı. İbrahim ateşten razı oldu, ateş de ondan. Ateş İbrahim’e öğreteceğini öğretti, vereceği mertebeyi verdi, hediyesini sundu. Ateş İbrahim’in alnından öptü, İbrahim ateşle hem hal oldu. Ateş Allah’ı sevene, kendini sevene, berd ve selam oldu.

Musa küçükken de, yetişkin halde de, ateşe rağbet etti. Küçükken ateşe muhabbetle uzandı, onu ağzına attı. Büyüdü ve ağzına attığı ateş, gün geldi Mütekellim’in onunla konuşmasına vesile bir tecelligah oldu. Musa altın buzağıyı ve temsil ettiklerini ateşe attı. Tenzihini ateşle yaptı.

Ashab-ı Uhdud da ateşle sınananlardandı. Onlar kazılı ve ateşle dolu hendeklere atılır ve cayır cayır yakılırlardı. Onlardan biri kendisi için ah eden annesine “Anne burası bildiğin gibi değil, korkma” dememiş miydi? Ateş dostlarına başka, düşmanlarına başka görünür, başka muamele ederdi. Bunu yanmayan bilmedi, asla bilemeyecekti.

Sufiler Ashab-ı Uhdud’u çileye misal verirler. Çile dışarıdan bakana azap görünür. Oysa içindekine berd ve selamdır. Tıpkı o delikanlının anasına dediği gibi. Tıpkı İbrahim’e olduğu gibi. Ateş temizler. Ateş sadece yakması gerekeni yakar. Geriye kalması gereken kalır.Öyleyse ateş rahmetle olmasa da hikmetle iş görür bir memurdur. Belki rahmet, hikmetin gölgesinde bulunur, ancak peçeyi kaldırana zâhir olur.

Fitne, ateş demektir. İmtihan da ateşe atılmak. Bu dünya ve içindekiler birer fitnedir. Her şey imtihan içindir. Fitne, altını içindeki yabancı maddelerden arıtmak için yakılan ateştir. Böylece altın yok olmaz bilakis saflaşır. Altın mısın cüruf mu anlaşılır. Kul olan kurtulur, rububiyet ittihaz eden kavrulur. Ateş bir celal tecellisidir. Tüm celali tecelliler gibi, ardında cemal gizlidir.

Benim nazarımda ateşin zahiri de batını da güzeldir. O ayrı…

Ateş çeşit çeşittir. Hastalık, bela, musibet, mal, servet,ilim, güzellik, aşk... Bildiğim ateşlerin en kuvvetlisi, en coşkun parlayanı, en çabuk yakıp kül edeni aşktır. Gözyaşıyla beslenir aşkın ateşi. Yanıp da yakmayana bir müjdedir aşk ateşi. Ardında şehadet gizlidir. Aşkın ateşinde yanan, anka gibi küllerinden tekrar tekrar dirilir,yanmaya da dirilmeye de doymaz. Ta ki vuslata kadar.

Ateşin karşısındaki haller de çeşit çeşittir. Kimi ateşten kaçar, nereye kaçıyorsa!? Kimi ateşe yaklaşır ve seyreder. Hem seyrine hayrandır, güzelliğine meftun, hem de ölürcesine korkar ondan, korktuğu gibi de donar kalır. Kimi ucundan birazcık yanar.Yanmaya dayanamaz, çekilmeye de mecal bulamaz. Kimi ateşe atılır öylece. Bilir ki ortası yoktur yanmanın.İtidal olmaz. İstila eder ateşin tüm tezahürleri insanı.Fitne değmedik yerinizi bırakmaz, ateşin okşamadığı bir ruh parçası bulunmaz. Kanmak yoktur aşka. Ateş ehli asla doymak bilmez. Tek sözleri “Hel min mezid” olur onların. Ateş ne demekmiş, aslı neymiş, ancak o ahirdeki bilir. Yanmayan bilmez…

Ben kanadı yanan pervaneyim, geri çekilsem mi, ateşe atılsam mı muhayyer kaldım. Değdim bir kere, iflah olmam ya artık. Atılsam mı, kaybolsam mı, gayb olsam mı? Ateşin ardında bir şey var, girsem de görsem mi? Yoksa kaçsam mı? Ateşin gözlerinin içine bakakalsam, büyüleyen çıtırtısında raks edişine ayartılıp uysam, benimi ateşe versem, hiçbir şey almasam, kendimi ateşe bedelsiz satsam mı?Ateş size de bu denli davetkâr mı?

“Bu dünya ateşten bir küreydi. Sonra kabuk tuttu da yaşama uygun hale geldi” derler. Üstündeki yalnızca ince bir perdedir. Biz hala ateş kürede yaşıyoruz. Pişiyoruz. Oluyoruz. Öğreniyoruz. Çünkü biliyoruz ki, bu dünyada yanmaya gönüllü olmayan, ateşten vereceği kutlu dersi almayan, ateş okulunun öğrencisi olmayan, ahirette muhakkak olacaktır. Herkes ateşe uğrayacaktır. Şimdi ya da sonra. Ertelemek sadece işi zorlaştırır.

Nefis ateştendir. Bu dünyada nefsinin başkalarını yakmasına izin veren, ahirette yanacaktır. Bu dünyada nefsini çevreleyip başkasına dokundurmayan ve gayrı selamette kılan, ahirette berd ve selam olacaktır. Nefis öyle büyük bir ateştir ki onu sınırlayanı peşinen yakacaktır. Siz acınıza rağmen sınırı kaldırmazsanız, o ateşte pişersiniz. Pişenler bundan asla pişman olmamışlardır.

Ateş hala yanıyor, ancak duvarın ardında, görünmüyor.

Nefsin ateşi Zülkarneyn’in seddini aşabilir mi hiç?

Füsus-ul Hikem’de bu hususta bir kıssa anlatılır.

“Kıyamet günü peygamberin tebliğinin ulaşmadığı fetret ehli, küçük çocuklar, ve deliler için bir şeriat olacaktır. Böylece onlar, günahkarlar için cezalandırma ve adaletin yerine getirilmesi, cennet ehlinde ise ödül ve karşılığın verilmesi için tek bir alanda toplanacaktır. Onlar insanlardan uzak bir alanda toplanınca, en erdemlilerinden birisi onlara peygamber olarak gönderilir. Ateş onlara gösterilir ve o gün peygamber olarak gönderilmiş bu peygamber ateşi getirip kendilerine şöyle der: ‘Ben size gönderilmiş gerçek bir peygamberim.’ Bir kısmı bu peygamberi tasdik eder, bir kısmı ise yalanlar.

Ardından peygamber onlara şöyle der: ‘Kendinizi bu ateşe atınız!Emrime olumlu cevap veren kimse kurtulur ve cennete girer. Bana karşı gelen ve emrime aykırı davranan ise cehenneme girer ve yok olur.’Bunun üzerine peygamberin emrine uyup kendisini ateşe atan kimse, mutlu olur, amelinin karşılığında ödüle ulaşır, ateşi serin ve esenlikli bulur. Peygamberin emrine karşı gelen ise cezalandırılmayı hak eder, böylece cehenneme girer; Allah tarafından kulları arasında adaletinin gerçekleşmesi için peygamberin emrine aykırı davranışıyla ateşe yerleşir.”

Teşekkür ederim Ya Şeyh! Ben ateşten razı oldum. Kaçmaktan vazgeçtim. Yanmaya gönüllü oldum. Ey ateş,madem Rabbin emri ile geldin, hoş geldin safa geldin. Gel,yanması gereken neyim varsa yak da git. Bende Ondan başka ne varsa, al da git.

Her türlü acı veren hal ateştir. Acıdan ve ateşten kaçmak mümkün değildir. Aklını kullanan onu peşinen kabullenir ve selamete erer. Hiçbir şey yoktur ki ya doğrudan ya dolaylı olarak hayır olmasın. Ateş de öyledir. Ateş katıksız hayırdır. Yoksa dört temel unsurdan, dört büyük sütundan biri olur muydu?

Ateşi sevdiren Allah’a hamd olsun.

Ateşe ve dostlarına selam olsun.


*İskender Pala, Kırk Güzeller Çeşmesi

  15.03.2010

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut