Arşiv

Fazlalık da Bir Eksikliktir

SAYILARIN, RAKAMLARIN HÂKİM OLDUĞU bir çağda yaşıyoruz. Her yerde ‘çokluk’ ve ‘fazlalık’ telkinleri kol geziyor. Hemen her konuda, hemen herkesten ‘daha fazla’nın, ‘daha da fazla’nın izini sürmesi isteniyor.

Bu hengâmda, sınırlar aşılmış, âdeta sonsuza uzanan bir hırs deryası önümüze yayılmış. Herkes kazancını daha da arttırmanın, daha fazla almanın, daha fazla satmanın, daha çok okumanın, daha çok yazmanın, midesini daha fazla doldurmanın telaşıyla geziniyor.

Yaşadığımız çağ bizi ‘fazla, daha da fazla’ tutkusuyla ölçülerin aşıldığı bir hayata sürüklerken, yaşadığımız kâinat ise, her karesinde ve her keresinde, ‘kıvam’ı fısıldıyor. Kâinatta bir eksiklik ve noksanlık göremiyoruz, doğru; ama bir fazlalık da görünmüyor. Herşey, bir ‘kıvam’ halinde; belli bir ölçü, takdir, mizan üzere var ediliyor. Ne insanın veya kuşların iki bacağı ‘eksiklik,’ ne de örümceğin sekiz yahut kırkayağın kırk bacağı ‘fazlalık’ arzediyor. "Daha fazla bacağı var" diye ne karınca örümceğe, ne örümcek kırkayağa özeniyor. Zira, her bir şeye ona lâyık ve münasip olan; onun görevine, konumuna ve ihtiyacına denk düşen veriliyor. Ne daha azı, ne de fazlası; kıvam hali veriliyor.

Herşeyin ‘kıvamında’ yaratıldığı; her bir şeyin ölçü, takdir ve mizan üzere var edildiği kâinat, böylece Rabbimizi Adl ve Mukaddir isimleriyle tanıtırken, çokluk sevdalısı dimağlarımıza fazlalığın da bir eksiklik ve kusur belirtisi olduğunu fısıldıyor.

Aslında, bu kâinat gerçeğini, gündelik hayatımızda dahi defalarca görüyoruz. Sözgelimi, bize telkin olunan "Daha fazlası daha iyidir" anlayışına kapılıp yemeğe daha fazla yağ, daha fazla tuz koyduk diyelim. Sonuçta karşımıza daha güzel bir yemek çıkmıyor! Aksine, yağının ve tuzunun fazlalığı yüzünden o yemek yenilemiyor bile.

Keza, ‘en güzel kek’ deyince, en çok şeker konulan, kabartma tozu en fazla olan, fırında en fazla bekletilen kek gelmiyor akıllara.

Yemeği de, keki de fazlalıklar güzel yapmıyor. Bir yemek veya kek, her bir malzeme ‘gerektiği kadar’ konmuş; çırpma, karıştırma, pişirme gibi işlemler ‘gerektiği kadar’ yapılmışsa güzel oluyor. Bu ‘kıvam’ halinden geri kalınması da, ileri gidilmesi de sonucu olumsuz kılıyor. Eksik bırakılan kadar, fazla olan da güzelliği bozuyor.

İşte, Adl ve Mukaddir isimlerinin, o isimlere de ayna olması gereken kullar olarak, bizden ‘fazla’nın değil, ‘kıvam’ın peşinde olmamızı; ölçü ve mizana uygun davranmamızı emrettiğinin iki küçük belgesi...

İnsanın fıtratındaki ‘mükemmellik’ arzusu, ‘çokluk’la ve ‘fazlalık’la değil, ancak bu ‘ölçü’ye ve ‘kıvam’a uyarak tatmin bulacaktır kısacası.

Bu sırdan olsa gerek, o Adl ve Mukaddir, biz kullarına Kelâm-ı Ezelîsi ile ‘ölçüler’ bildiriyor. Resul-i Ekrem’i (a.s.m.) ile de, ‘şeriat’ dediğimiz o ölçüleri nasıl hayata taşıyacağımızı fiilen gösteriyor. Ki, o Kelâm-ı Ezelîde ‘haddi aşmama’ âyetleri yer aldığı gibi, Resul-i Ekrem’in sözlerinde ve hayatında da muazzam bir denge ve kıvam hali gözleniyor.

Bize adaleti, iktisadı, ölçüyü emreden Rabb-ı Rahîm, tüm bunları elbette eziyet olsun diye emretmiyor. ‘Fazla’nın değil, ‘ölçü’nün izini sürerek mükemmele erişileceği halde, ‘çoklukla oyalanma’ meraklısı insanın ‘fazlalık’ peşinde eksikliklere düşeceğini biliyor ve onu bu yüzden uyarıyor.

Ve bu ilahî emre uyanlar bir ‘denge’ ve ‘kemal’ halini sergilerken; ‘mükemmel’i fazlada arayanlar otuz yılda bedenlerini yağ fıçısına çevirdikleri gibi, dünyayı da üçyüz senede bir yok oluşun eşiğine getirip tıkanmış bulunuyorlar.

  27.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut