Belaya ‘Belâ’ diyebilmek

Abdullah Taha Orhan*

BUGÜN OKUDUĞUM bir cümle beni derinden etkiledi.

Duanın ehemmiyetini anlattığını bir risalesinde, [Risale-i Nur'un belki bir anlamda ilk eseri denebilecek, Nur'un İlk Kapısı isimli eserinde] duaya her halükarda cevap verildiğinin, fakat bunun her daim kabul suretinde görünmediğini açıkladıktan sonra şu cümleyi söylemiş Bediüzzaman:

"Belki de o beliyyeler o duaları söylettirmek içindir."

İşte bu cümle beni derinden etkiledi.

Düşünsenize, her başımıza gelene bu gözle bakabilsek nice olurdu hayatımız?

Depresyondan, stresten bahsedebilir miydik? Ya da kimi Batılı filozofların içine düştüğü absürdlük algısı uğrar mıydı semtimize?

Bu nazarla bakıldığında, veba da O'na duanın, Rahmeti Sonsuz'a sığınmanın bir vesilesi olur, H1N1 virüsü de.

Taha Suresi'nin başında buyurulduğu gibi [Taha:2], Cenab-ı Hakk kulunun müşkil duruma düşmesini istemez, ona abesiyet duygusu vermek istemez, abes iş yapmaz. Hakîm-i Rahîm olan Allah, Kur'an’ını kuluna O'nu müşkil duruma sokmak, şikâyet sebebi olabilecek durumlara düçar kılmak, O'nu bedbaht etmek için indirmediği gibi, Kudret kitabı olan kâinatı ve içinde yaşadığımız hayatı ve bu hayatta karşımıza çıkan irili-ufaklı bütün hadiseleri (ki bunlar da Cenab-ı Hakk'ın kevni ayetleridir) de biz kullarını zor duruma düşürmek için yaratmıyor.

Nasıl ki Kur'an insana diriltici ayetleriyle hidayet yolunu gösteriyor, bütün dertlerine rahmetli bir şifa kaynağı oluyor, aynen öyle de kâinat ve içinde yaşanan hadisat da insana hidayet rehberleri ve rahmet hazinesi şifa kaynakları oluyor.

İşte bu nazarla bakarsak bela dediğimiz şeylerin aslında bizden Elest Bezminde dediğimiz gibi "belâ" cevabı bekleyen ilahi davetler olduğunu görür, davete duayla icabet eder, “belâ” der, O'na sığınırız.

  14.11.2009

© 2021 karakalem.net, Abdullah Taha Orhan



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut