Gecemizin Kadri

Zehra Sarı Yıldırım

DÜNYA VE İÇİNDEKİ HER ŞEY tabire muhtaçtır. Büyüklerden bir zâtın da dediği gibi; “Dünya, tabir edilmesi gereken bir rüya, geçilmesi gereken bir köprüdür.” Rabbim, dünyadan geçip giden ve fakat onu imar etme gayret ve cehdinde olmayan kullarından eylesin cümlemizi. Basireti nurlanıp, kendisine ve kâinata inen âyetleri anlayanlardan eylesin bizleri.

Yeni bir âyet içindeyizdir her an; çoğu zaman farkında olmayız yeni bir âyetin bize indiğini, gaflet ederiz. Öyle anlarımızda vardır ki, bize inen âyeti hem okur hem de okuturuz yanı başımızdakilere en gür sada ile. Ve öyle geceler de vardır ki, kendisinde Kur’ân’ın indirildiği ve onu diğer gecelerden ayırdığı, bin aydan daha hayırlı kılınan…

O âyetlerden bir âyettir benim için komşumuz olan bir abla... Tanışmamız toplasak iki üç ay vardır yoktur, ama bu kısa süredeki ilişkimiz benim Kur’an’a daha sıkı sarılmama vesile oldu diyebilirim. Sorsak, kendisi benim ona yardım ettiğimi zannediyor, ama sadece Allah biliyor onun cüzden okumaya başlayıp Kur’an’a geçiş sürecindeki ihlasının ve gayretinin beni ne kadar etkilediğini. Her gün okuduğumuz birkaç yaprak cüz için bir önceki gün gece yarılarına kadar defalarca aynı yeri okuması; beni her yanına girdiğimde parlayan gözlerle beklemesi; “yeni sayfama çalıştım” deyip hemen yanındaki çantasından bir tülbent çıkartıp taktıktan sonra dersini okuması ve hep dersini bitirdikten sonra ilerideki sayfalardan da okumak isteyip “Ramazan’ın sonuna kadar Kur’an’a geçebilir miyim?” demesi; onun yanından ayrılıp, okumak için Kur’an’ımı elime aldığımda, onu küçük yaşlarda öğrenip şu an okuyabildiğim için şükretmeme vesile oldu. Ve onu her gün daha da fazla okumam ve anlama gayreti içerisinde olmam gerektiği dersini çıkarttırdı.

Tüm anlamsızlıkların kendisiyle anlam bulduğu ve maddi manevi alemlerin kendisiyle bize açıldığı Kur’an ve kendisinin indiği Kadir Gecesi yeni Kur’an’ıyla bu güne ve gecesine kavuşan o abla gibi benim için de apayrı şeyler ifade ediyor bu sene.

Şeytanın bir desisesine takılıp düşmekten koruyor önce beni; istediğin bir nimet yoksa hayatında; hiçbir şey yokmuş gibi gösterip şükürsüzlüğe sürüklemeye çalışan şeytana; şu an elimde olmayanın ya da elimden alınanın, bana yakın edilmeyenin benim için bir rahmet esintisi olmayacağı için bu şekilde olduğunu öğretiyor.

Bu dünyada okuduğumuz ve fakat bu dünyalı olmayan Kur’an’ın; yaşadığımız her bir olaylar sandığının anlamını açan bir anahtar olduğunu ve âyetlerin kendisine açılmasıyla her bir insanın âlem-i gaybdan gelen bir zenginleşme ile nasıl da zenginleştiğini gösteriyor.

Ve bana şu hakikatlerin talimini yaptırıyor usul usul, defalarca...

Kendisini Kur’an’a açınca kişi; Kur’an’ın da o kişiye açıldığını görüyoruz. Kendisini okuyana açmasının tek şartı olarak “Susmak” fiiline işaret ediyor Kur’an; “Resulum; onu çarçabuk almak için dilini kımıldatma; şüphesiz onu toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir” diyor.* Susup dinleyenin ve kalbini ona açanın kalbine iniveriyor Kur’an âyet âyet. Ve o inen şeyle birlikte dünyalara da çok şey iniyor. Kalbe yerleşen Kur’an ile birlikte âlemle, eş ve dostlarla güzel ilişkiler içine giriliyor. Kalplerdeki hazinelerin Kur’an ile açılmasıyla; feraset nimetinden tadıyor kişi kabına göre, kendisine inen ayetlerle insanlaşıyor insan yavaş yavaş. Adeta Kur’an, kişinin elinden tutuyor ve onu adım adım terbiye ediyor.

Tek bir kitap olmasına rağmen değerli her bir şeyi içinde barındıran ve kendimiz ve sosyal hayatımızla ilgili herşeyi bize açan, Hz. Âdem gibi bize de kendisiyle esmanın talim ettirildiği Kur’an; bir yol kitabı olduğu gibi bir zikir kitabı da, bir fikir kitabı olduğu gibi bir hikmet kitabı da. Sadece gözüyle bakmayıp, kalbiyle, düşüncesiyle, tefekkürüyle bakan için anlaşılabilecek bir hal bu tabii. Kur’an’ın bize açılması için susmak yeterli demiştik az önce ve fakat bu susmak “Ya hayır konuş ya da sus” tarzından öte, Hz. Ali’nin işaret ettiği üzere; “Tefekkürsüz susmak da israftır” nevinden bir susmak; mana üzerinde düşünülesi bir susmak...

İçsel seyahatimiz için, içsel sırlarımıza dokunabilmemiz için külli bir niyet ve edeb ile Kur’an sofrasından özellikle bu gece çok nimetlenmeye çalışmalıyız. Değil mi ki Hz. Musa ile müsabakaya giren sihirbazların; “Önce sen buyur” diye, “Hz. Musa’ya edeb göstermesidir Allah’ın o sihirbazlara iman nimetini tattırması” der bazı zatlar. Biz de edeb ile ve kendimizi tamamen Kur’an’a açarak ona yaklaşırsak, Kadir Gecesinin ruhuna Kur’an ile meşgul olarak değmeye çalışırsak; bu gece ikramı her zamankinden daha da bol olan Rabbimiz; kusurlarımızı affeder, kalplerimizin kirini pasını siler, okunan her bir ayet ile kalbimizi yumuşatır, kadrimizi yükseltir inşaallah.

İbn Arabi birtakım insanlardan bahseder ki, onların Kadir Gecesinin hakikatini, sırrını ve anlamını bildiklerinden ve bu gecede onlara özgü ilahi hükümlerin olduğundan ve onların zamandan olan payının Kadir Gecesi olduğundan bahseder. Şayet bizler de edeb, tevazu ve tüm samimiyetimizle kendimizi Kur’an’a ve bu geceye açarsak, cüzi halimizle küllî niyet edersek, inşaallah şükürlerimiz, dualarımız bu genişlikte kabul edilir.

Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır sırrınca; bu geceye “Kadir Gecesidir inşaallah” deyip sarılırsak, bizim kalbimize Kur’an’ın indirildiği gece bu gece olur. İnsaniyetin her türlü ihtiyacı için inen Cebrail ve melekler bize bu gece büyük nimetlerle iner. Ve Cebrail, her birimizin kalbine Kur’an’ın anlamının bu gece yeniden yeniye inmesine vesile olur.

İnsan ertesi sabaha bambaşka biri olarak uyanabilir. Dua, gayret ve ihlâsla istemek... Bu kadar büyük nimetlerin altında ezilen vicdanımızı; bütün gece sabaha kadar secdeden başımızı kaldırmamak dahi rahatlatmayabilir. Ya da uykumuz gelip bir süreliğine ona yenik düşebiliriz. Ve fakat külli niyet ederek; uyku galip gelse de, bazı dakikaları gafletimizle fena bulsa da, bu gece öyle ehemmiyetli, öyle kıymetli ki, ne sabaha kadar secdede yakarış, ne de okunan yüzlerce âyet bu gecenin hakkının karşılığı olamaz; kusurlu olarak, aciz olarak sadece Rahmetine ve Lütfuna sığınıyoruz deyip, hakkı teslim edip; en çok da bu gece kusurlarımıza, aşırılıklarımıza ve bizim bilmediğimiz, O’nun sevmediği hallerimize sekine inmesi için dua edersek dualarımıza lutfedilecektir inşaallah. Adeta, padişahın huzuruna girip, diğer hediyelerin yanında kendi hediyesinin küçüklüğünü gören zâtın; “Tüm bu hediyeleri kendi namıma Sana sunuyorum, Sana daha fazlasının hediye edilmesi gerektiğini farkındayım, ama acizim ve elimden gelen budur” demesi gibi, biz de itiraf edelim O’nun bizim tesbihlerimizden daha fazla tesbih edilmeye lâyık bir Zât olduğunu...

Bu gecenin hürmetine katılaşmış kalplerimize sekine insin; yıpratılmış duygularımız onları yıpratanlarca düzeltil(e)miyorsa Rabbimizin rahmetiyle düzelsin; affedemediğimiz davranışlarımız ve davranışlar varsa, affedemeyen o duygumuzu bir âyetin meleği gelip düzeltsin; bize verilen her ne varsa, en çok vermemizi bu ayda nasip etsin; hikmetini anlayamadığımız olayların başımıza gelmesinin ardından yaşadığımız hikmet arayışlarını sonuçsuz bırakmasın, hikmetinden bir lem’a dahi olsun göstererek içimizi ferahlatsın bu gece. Hz. İbrahim öyle bir dua etti ki; tüm çocuklarına peygamberlik nasip oldu; bizim tüm duygularımız, hislerimiz ve davranışlarımız da peygamberce olsun bu gecenin hürmetine.

Ve bu gece bağışlananlardan oluruz inşaallah…

Hazret-i Âişe (r.a.) buyurur ki: “Peygamberimize sordum. Yâ Rasulallah, Kadir Gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim?” Resulullah aleyhissalâtü vesselam “‘Allahümme inneke afuvvün tuhibbü’l-afve fa’fu annî’ (Allahım, Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affeyle) dersin” buyurdu.


Not: Kur’an okumaya yeni başlayan o ablanın okurken tattığı mutluluğu ve Kur’an’a yaklaşırken ki edebini; yıllardır onu okuyan bizlere de nasip etsin Rabbimiz.

* Kıyame Sûresi, âyet: 15-16.

  15.09.2009

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı Yıldırım



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut