Açılımda unutulan

Mehmed Boyacıoğlu

KUR’AN’DAN ALDIĞIM derse binaen, insanların renklerinin ve dillerinin Allah’ın ayetlerinden olduğuna iman etmişim.

Rabbimin lütfu ve bazı dostların vesile oluşu ile bir ırk, dil ve renk mozaiği olan Londra’yı gördüm. Yüz elli iki yüz kilometre içinde Almancadan Fransızcaya geçilen, dünyanın istikrar adası İsviçre’yi iki üç günlüğüne de olsa turladım.

Asya’nın parmakla gösterilen birkaç demokratik ülkesinden biri olan Hindistan’da banknotların üzerinde on bir dil kullanıldığını biliyorum.

Onun için, - bazıları biz bize benzeriz kardeşim, onlarda olan bizde geçmez dese de- benim bu Anadolu coğrafyasının neredeyse üçte birini teşkil eden bir kavmin, dilini okulda, işyerinde, resmi dairede, konuşmasına ve yazmasına bir itirazım olamaz.

Bir tek insanın dahi burnunun kanamasını engelleyecekse, hatta adı konulmamış savaş yüzünden, yuvası bozulmuş kuşların ve karıncaların perişanlığına dur diyecekse, değişmez maddelerin değiştirilmesine evet demem elzem olur.

Ancak, bazı yanlışları kaldıralım derken onları bütüncül bir yaklaşımla ele almadığımızda, onlara eksik baktığımızda alacağımız sonuçların da eksik olacağı düşüncesindeyim.

Ezcümle, bazı politikalarla ötekileştirilen, kendilerini dışlanmış hisseden bazı Kürt ve Alevi vatandaşlarımızın kafa ve gönüllerinde ‘bize Kürtlüğümüzden dolayı zulmedildi’ ve ‘biz Alevi olduğumuz için dışladık’ düşüncesi ve hissi vardır. Sanırlar ki, onlara sadece bu özelliklerinden dolayı maddi manevi zarar verilmiştir.

Çeyrek asırdan fazla bütün şiddetiyle devam etmiş olan ve kalıntıları hala da silinemeyen bir baskı döneminde, sanki sadece Kürtlere kötü davranılmıştır. Sanki sadece Fırat’ın solundakiler zarar görmüştür.

Oysa gerçek hiç de öyle değildir. Menemen fitnesi bahane edilerek asılan, hapislerde çürüyen, sürgüne gönderilenlerin hepsi Kürt müdür? Sanki şapkaya karşı duran İskilipli Atıf hoca Kürt soyundandır. Sanki Doğu Karadeniz kıyılarında topa tutulan şapka mağdurları Kürttür. Sanki Kur’an dersi verirken basılanların hepsi Kürt’tür. Sanki eskimez yazıyla kitap veya risale basarken yakalanıp hapse atılanların hepsi Kürt’tür.

Demem o ki, o ‘modernleştirme’ kasırgasından hepimiz zarar gördük; yalnızca bir kesimimiz değil.

İmdi, Kürt kardeşlerime derim ki; kültürel haklarınızın tamamı olsun; televizyon ve radyoda müziğiniz çalınsın, eğitim diliniz de Kürtçe olsun. Hatta kitaplarınız da, şimdi olduğu gibi onlar da şimdi olduğu gibi bedava dağıtılsın.

Ama çoğumuzun memnun olmadığı, kaç on yıldır acı meyveleri defalarca görülen insan yetiştirme sistemini yani eğitimin dilini Kürtçe yapmakla, kitapları – TRT 6’nın filmlerde yaptığı gibi- aynen Kürtçeye çevirivermekle eğitim meselemiz çözülmüş mü olacaktır?

Yani, temelleri o mahut istibdat devrinde atılmış; hep şikâyetçi olduğumuz bencil, hedonist, materyalist, hiçbir kural tanımayan nesiller yetiştirebilmiş bir sistem kitaplarını Kürtçe çıkarmakla ıslah mı olacaktır? Biz de, o özlediğimiz barışa bu sayede ulaşabilecek miyiz?

Böyle olunca, esas gündemimiz eğitimi tamamen hür bir zemine çekmek, onu bir ideolojinin ağızlığı olmaktan çıkarmak olmalı değil midir?

Alevi vatandaşlarımızın bazısı da, devlet teşkilatı bünyesinde bir Diyanet İşleri Başkanlığının varlığına ve imamların maaşlarının devlet tarafından verilmesine bakarak, sanki devletin Sünni esaslara dayandığı ve kendilerinin dışlandığı duygusunu dillendirmektedirler. Bu vatandaşlarımız, din görevlilerinin maaşların verilmesiyle ve hutbelerin başkentten gönderilmesiyle camilerin birer resmi daire kimliğine indirgendiğinden, devletin kontrolü altına girdiğinden ya bihaberler ya da bunu görmek istemiyorlar.

Durum bu olunca, esas yapılması gereken din hizmetlerinin “resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelatı suretine sokulma”sına karşı çıkmak, onların sırf Allah için görülecek birer sivil toplum hizmeti olmasını sağlamak için çalışmak olmalı değil midir?

Özetle, açılımda, bu ülke insanının genelini az ya da çok perişan tüm baskı unsurlarını kaldırmak ve onun yerine en geniş anlamıyla kişisel ve toplumsal özgürlükleri yerleştirmek hedeflenmedikçe, bir şeyler eksik kalacak ve biz bir on yıl sonra belki de aynı hususları konuşuyor olacağız.

Onun için demokratik açılımda ferdi önceleyen, kişisel ve genel hürriyetleri yerleştiren bir sistemin tesisi öncelenmelidir.

  12.09.2009

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut