Arşiv

Kimler ‘Yabancı’?

AYNI DİLİ KONUŞUYOR OLMAK birbirini anlamak için yeterli olsaydı, sanırım yeryüzünde hiçbir tartışma yaşanmazdı. Gerçekte, kelimeler, bir ağacın toprak üstündeki kısmı gibidir; toprağın altında, o gövdeyi ve dalları besleyen kökler vardır. Kelimelere yüklenen anlam meyveleri de, işte bu köklerle doğrudan ilgilidir. İki insan, bakış açısındaki farklılık dolayısıyla, aynı hali veya nesneyi ifade için iki ayrı kelime kullanabildiği gibi, aynı kelimeye iki farklıóve hatta zıtóanlam da yükleyebilmektedir.

‘Kâinat’ ile ‘tabiat,’ ‘rızk’ ile ‘mal,’ ‘kullanım’ ile tüketim,’ ‘mevcudat’ ile ‘varlıklar’ arasındaki farklılık, ilk duruma örnektir. Bu kelimeler aynı hali ifade ederler; ama iman ve küfür gibi, birbirine mutlak anlamda zıt iki dünyadan beslenirler.

Öte yandan, bu iki dünyanın meselâ ‘yabancı’ kelimesine yüklediği anlamın, kelime aynı olmakla birlikte, birbiriyle uyuşması imkânsızdır.

Modern çağın bir ürünü olan ‘ulus-devlet’ zihniyetine göre, ‘yabancı,’ ‘yerli’nin zıddından ibarettir. O ulus-devletin sınırları içinde olan, yahut dışarıda bile kalsa o ulusa ait olan ‘yerli’ ve ‘biz’den; başka herkes ise ‘yabancı’ ve ‘başkası’dır. Buna göre, meselâ Hindistanlı bir müslüman yahut İngiliz bir mü’min ‘yabancı;’ filanca gazetedeki köşesinden her gün iman hakikatlerine saldıran bir dinsiz ise ‘yerli’ ve o halde ‘bizden’dir.

Ve, ‘yabancılara karşı ülkemizin çıkarlarını korumak’tan söz edilince, sözkonusu mü’minler ve müslümanlar karşı safta, sözkonusu dinsiz ise aynı safa düşmektedir. Ulus, devlet ve coğrafya eksenli bir ‘yabancı’ tarifi, insanı gereğinde bir mü’mini düşman, bir dinsizi ise dost ve yandaş görmeye mahkûm etmektedir. Yine bu mantığın uzantısı olarak, "Hepimiz bu ülkenin çocuklarıyız" söylemiyle, ehl-i dinden, aynı topraklar içindeki ehl-i dünyanın dünyevî projelerine iştirak etmesi istenmektedir.

Oysa, mü’min için, ‘yabancı’lığın ölçüsü, ‘iman’a yabancılıktır. Yabancılığın boyutunu ise, kişilerin ‘hakikat’ten uzaklık derecesi belirler. Sözgelimi, ‘küfr-ü inadî’de karar kılmış bir insan, bir mü’mine mutlak anlamda yabancıdıróisterse kapı komşusu, babası veya oğlu olsun. Nitekim, Nuh (a.s.) gibi bir peygamber, inadî bir küfre kapılmış eşi ve bir oğlu için yaptığı duaya karşılık, ilahî bir ikaza muhatap olmuş; aynı ikaz, babası Azer için dua eden İbrahim’e (a.s.) de yapılmış; ve genel olarak mü’minler, bilerek küfrü imana tercih eden oğul, eş veya babalarını ‘dost’ edinmeleri durumunda ‘zalimlerin ta kendisi olacakları’ uyarısına muhatap olmuşlardır.

İmana karşı inatlaşması olmayan ‘küfr-ü meşkûk’ ehli de, bakış açısı itibarıyla, mü’minin uzağındadır. Keza, inandığı halde, bakışını ve yaşayışını bu imanın ölçülerine râm etmeyen gaflet ehli, mesafe daha az da olsa, yine imanî bakışın uzağındadır.

Bu bağlamda, ‘yabancı’lığı belirleyen, ‘imanî bakış’a, ‘imanî bir hayat’a ve imanî ölçülere yabancılıktır. Bu ‘yabancı’lık, ‘yerli’liğin zıddı değildir elbette; imanî bir haslet olan ‘ünsiyet’in zıddıdır.

Mü’min, Rabbine intisap etmesi, kendini ve herşeyi O’na nisbetle tanıması ve tanıtması itibarıyla, tüm kâinatla dost ve kardeştir. Her bir şey, onun enîsidir; zira hepsi onun Rabbinin eseridir. Ağrı dağı da, Alp dağları da; Karadeniz de, Baltık denizi de; dünya da, Jüpiter de; komşusu ve ırkdaşı olan bir mü’min de, Brezilyalı, Ermeni yahut Bulgar bir mü’min de onun dostu ve kardeşidir. Onların hiçbiri, ‘yabancı’sı değildir onun.

Buna karşılık, kâinata tesadüf ve tabiat namına bakan biri, soyu, ırkı ve doğum yeri neresi olursa olsun, yabancıdır. Üstelik, hiçbir duygusunu ekeceği hiçbir toprak bulamayan, sadece ve sadece dünyanın fani yüzüne tüm yatırımını yapıp israfın ve iflasın zeminini hazırlayan tam bir yabancı...

Bu bakımdan, ait olduğum ırkın dışında olan, başka bir coğrafyada yaşayan ve başka bir ulus-devletin kimliğini taşıyan, ama kâinata iman nazarıyla bakan yüz milyonlarca, hatta milyarlarca insanı kendime çok yakın hissediyor; lâkin, yanıbaşımda duran ve kâinata iman nazarıyla bakmamayı iş edinen birini, benimle aynı adı taşıyor olsa bile kendime ‘yabancı’ buluyorum.

Meselâ, "Tanrı düşüncesi aşılırsa insan hayvana döner" diyen Andrei Tarkovski’yi, şu ülkede yetmiş yıldır yapılmak istenenleri ‘kulluktan insanlığa geçiş’ diye tanımlayan birine göre, sonsuz derecede yakınımda hissediyorum.

‘Yabancı’yı ve elbette ‘yabancı olmayan’ı imanî ölçüler ışığında tesbit edebilsek, inanın hem dünyamız tüm kâinatı kuşatacak kadar genişleyecek; hem de zihnimiz sözde ‘yerli’ bir dizi anlamsız yükten kurtularak rahatlayacak.

  27.12.2003

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut