Yürüyüş

Nuriye Çakmak

AYAK SESLERİNİ dinliyorum. Yuvandan, dostlarından, akrabalarından bir lâhza huzur kalmadı ya sana. Uzun bir çöl yolculuğunu göze alıp düştün yollara. Bir belki uğruna. Yorgun argın girdiğin şehirden selamını bile almadan kovdular seni. Yorgun ayaklarından kan sızarak girdiğin bağdan Müslüman olmuş Addas’ın buruk sevinciyle çıkışını düşlüyor ve dağlar meleğinin teklifine verdiğin unutulmaz cevapla anıyorum seni. Hem hayret ediyorum, hayran hayran. Bunca çileye rağmen koca Taif’ten, bunca emekten bir köle Addas mı demeden ve düşmeden canının derdine, hatta davanın derdine... Öyle ya davan için öyle üzgün olabilirdin ki, gözün görmeyiverirdi bir köleyi. Anlattın tane tane ve davet ettin dinine. Gökler ve yer senin vereceğin bir cevaba bakarken, sen bir kölenin gözlerinin içine bakıyordun, yorgun.

Ayak seslerini dinliyorum. Müslümanların ilkini yitirmiş bir hüzün. Eşlerinin ilkini, yavrularının annesini, koruyucunu, destekleyicini, dert ortağını, can yoldaşını, Hatice’yi. Bir hediye gibi toprağa bırakıverip dönüşünün ayak seslerini. İlklerin ilki sensin, ikincisi Hatice. Hatice bir sana değil, ümmete dayanak; bir sana değil, ümmete iftihar; bir evlatlarına değil, ümmete ana. Haticetü’l-Kübra ilk kez yok yanında, adımların daha yavaş sanki, bitkin.

Ne güzel çocuktun sen. Hep farklı, hep iftihar edilen. Sofraya oturmadan yemeklere el uzanmayan, o doymadan tok olunmayan.. Ne güzel varisti Ebu Talib. Ne hoş tuttu seni. Çocukluğunda nasıl üzerine titrediyse öyle durdu arkanda en zor yıllarında. Sen bir eline güneşi verseler, bir eline ayı, dönecek değildin ya, ama kıyamazdın sevgili amcana. Çırpınışların, ağzından duyacağın bir şehadet cümlesi için. Ve son nefesini verirken sevgili amcan, henüz Müslüman olmamış diğer amcan Abbas, vallahi onun ağzından senin söylediğin cümleyi işittim dediğinde, “ben duymadım” deyişin. Nasıl can yakar, içim parçalanır bu cevabından, nasıl da mahzun, sessiz tevekkül edişin.

En büyük dayanaklarından birini daha toprağın bağrına bırakışın, bilinmezlikle dolu şekilde hem de. Ve ağlayışın. Amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin derken. Üzerine artık korkusuzca saldıran düşmanların sevinç içinde gülerken.

Zaten boykottan zayıf düşen bedenin ve hüzün yılında gezinen sessiz ayak seslerin.

Kâbe’nin hatim kısmında tesbih eden bir hüzün bulutu gibisin. Sessiz. Halin duaya durmuş, yorgun bedenin uyumuş. Gözlerinden daha az siyah ve sukutundan daha sessiz bir gece, Mekke’de. Kulluğun sultanısın, her halinle kulsun sessizce uyurken ve velayetin en yüksek makamına çıkacaksın birazdan. Nebilerin en yüksek makamındayken...

Cebrail belki her zamankinden mutlu, belki bir yıldır gülmeyen yüzün sevinçle aydınlık. Cennet hızıyla billur uykuna dokunuyor kanatları, kalk yâ Rasulallah! Semada melekler seni bekler, alaya alınan sözüne hasret, göklerde seni bekler peygamberler, taşlanan yüzüne hasret. Rabbin seni bekler, levlâke levlâk sırrına mazhar efendim, şeytan kaçacak delik arar, sen insanlığın övüncüsün, senin kulluğun açıyor gök kapılarını, işte edeple süzülüyorsun..

Burak senin için, Refref senin için. Kudüs sana nazır, sen tüm nebilerin önderisin. Yüzyirmidört bin peygambere imam olur, Cebrail’in yandığı yerlerde ceddin İbrahim gibi serin ve selametli gezinirsin. Bineğin aşktır, nişanın edep. İmanın nurundur, nurun kainata eş.

Yerde elinin bir işaretiyle kamere bir elif çizdin ya, ümmi efendim. Şakk etti ya kamer nurdan parmağının işaretiyle. Arzdakilere gösterilen en büyük mucize, senin elinle.

Şimdi sema ehli bekler seni. En büyük mucizeyi. Sıra sema ehlinde, bu gece Mirac gecesi.

Yaratılmışların varacağı en yüksek yerdesin, çıkılacak son noktaya ermişsin. Rabbin seni katına alıvermiş, seni rahmet olarak indirdiği arzdakiler kör ve nankör olmuş diye. Hüzün yılından velayet devşirmişsin, gökler seni teselli etmede.

Gözün şaşırmadı, hak olduğun kadar hak gördüklerin, haber getirdiklerin, senin kadar hak ve sıddık ümmetin.

Seni üzdüler, yalanladılar, eziyet ettiler, iftira ettiler, öldürmek istediler. Hem cehaletin cehaletini unuttuğu bir devirdesin. Daha hicret yok görünürlerde, Hatice yok, Ebu Talib yok, sana iman eden birkaç kişi, kavminin en fakirleri... Biliyordun belki de, bu mucizeyi haber verdiğinde söyleyeceklerini.

Ama sen kundağında “Ümmetî” diyensin. Bırakmadın bizi. Yüceler yücesine ulaştın, cennet ayağının tozuna kurban sana hayran bekledi, bekledi.. Rabbin senden razı, sana en güzel selamı, en büyük mucizeyi verdi, sen terk etmedin bizi, ümmeti ümmeti..

Yatağın soğumadan dönüverdin gece yolculuğundan. Sıcak çöllere, yalancı ve düşman akrabalara, şimdi ırak olmuş eski dostlara, iman edenlerin zayıflıklarına bakmadan, cenneti bırakıp ardında, Allah’ın selamını üzerimize yayıp, geliverdin yine. Çıktığın yolu açık bıraktın hem de. Bir merdiven getirdin bize, adı namaz olan.

Peygamberliğinle değil, kulluğunla çıktın o yüce mertebeye. Çok bedel ödedin ve sınandın. Öyle olmasa, son peygamberdin sen, kim çıkardı açık bıraktığın merdivenden. Ümmete miracı hediye eden senin kulluğundu efendim. Ümmete olan düşkünlüğün.

Şimdi asırlar sonra gözlerimiz semada, alnımız secdegâhımızda, ayak izlerini takip etmeye çalışıyoruz. Seni anıyoruz, ağlar gibi anıyoruz. Hüzün yıllarımız bitmiyor, Kudüs yetim, imanımız öksüz.

Her miraç gecesi ayak seslerini hayal ediyoruz. Hüznünü ve sevincini anıyoruz. Makamının yüceliğini, kulluğunun mükemmelliğini. Ümmete olan sevgini ve layık olamayışımızı, açık duran gök kapılarını, asılı duran merdivenleri hep ıskalayışımızı.

Hâlâ seni bekliyoruz sultanım, o yorgun ayak seslerini dinliyoruz, seni umuyoruz Rabbimizden, bizi terk etmediğinden.

Miraca senin yolundan, senin uzattığın elinle ulaşmayı umuyoruz sevgili, gece yolculuklarımızın ucunun hep sana, hep sana varmasını... Yıllardır süren hasretimizin bittiği Mescid-i Aksa’da ümmete imam olmanı. Karanlık gecelerimize tuttuğumuz kandilin nuru sensin çünkü; hüznümüzün ilacı sen.

  20.07.2009

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut