Dumanı üzerinde, ölümün üzerinde…

BİR SİGARA DÜŞTÜ YERE, dumanı üzerinde, gri beton yere..
Bir doktor gördü bunu ve üzüntüyle baktı sigarayı arabasının camından atan gence..

Az evvel hastane binasından çıkmış az evvel, akciğer kanseri bir hastasını yitirmişti..

Akciğerde kalmamış bir kanserdi bu..Beyin, kemikler ve neredeyse tüm vücuda yayılmıştı.

“Çok çalışkan bir adamdı” dedi karısı ve ekledi “bir de sigara içmeseydi”…
Henüz vefat gerçekleşmemişti bu diyalog kurulduğunda.
Ancak ölüm kendini hissettirmeye başlamıştı..

Ve bu diyalogdan iki saat sonra, hasta son nefesini verdi..Akciğerinden hırıltılı seslerdi en son duyduğu doktorun..

Doktor, henüz soğumamış bedenine dokundu, boyundaki ana atardamarda tık yoktu..
Bileğine baktı, evet, artık kalbi atmıyordu..EKG cihazı düz çizgi çiziyordu..

Üzülmedi doktor, üzülmedi yakınları..
Belki çok çekmemesi, makinelere mahkum olmaması bir nebze yatıştırmıştı herkesi..
Ya da ölüm yakışmıştı bu hastalığa..Ya da bu hastalığa ölümden başka yakıştırılacak bir şey bulunamamıştı..

Ama sigara, genç adamın arabasının camından attığı ve doktorun ayaklarının önüne düşen dumanı üzerinde sigara gitmiyordu gözlerinin önünden..

İnsanların neden sigara içtiğini hala ama hala çözememişti..Ölümün üzerini kaplayan bu gri dumanla nasıl kendilerini öldürebiliyorlardı bilmeden böylesine…Bir de yakınlarını tabii…

Düşündü içten içten doktor..Yıllardır ölen hastayla birlikte aynı odada o sigara dumanını çeken yaşlı teyzeyi, teyzeye “sen de akciğerlerini sık sık kontrol ettirmelisin” dediğini ve babasının ölüsünü görmek isteyip istemediğini soran hastabakıcıya, “gerek yok, topla gitsin” diyen oğlunu, ölümün nasıl ilk defa içini acıtmadığını belki doğal karşıladığını bu kez..Düşündü…Çok tanımadığı bir hastaydı, henüz yataklı servise yeni yatırılmıştı ve ölüm hızlı gelmişti bu kez..Uzun dönem hastanede yatan hastalarıyla arasında farklı bir bağ kurulurdu..Ancak bu hastayı henüz tanıyamamıştı bile..
Hasta kötüleşmeye başladığında, eşini odaya çağırıp, usulca “her an her şeye hazırlıklı olmalıyız” demişti ve öylesine metin bir şekilde nasıl söylediğine sonra kendisi de şaşırmıştı..
“Ölüm haktır, ve bir gün bir şekilde gelecek..Burada, ya da evinizde, bir gün gerçekleşecekti ve muhtemelen şimdi gerçekleşmek üzere..Üzülmeyin, kanser zaten tüm bedenine yayılmıştı, yani bedeni artık dünyadan ayrılmak isteyen ruhunu taşıyamayacaktı..” manasında bir şeyler söylemişti..

Vefat gerçekleştikten sonra da, “Çekmeden ve çektirmeden gitti teyzeciğim. …Aylarca yıllarca makinelere bağlı bir şekilde yaşaması hiç kimse için kolay olmayacaktı..Ne mutlu ki çok acı çekmeden gitti…” gibi bir şeyler..

Merdivenlerden inerken, yan yataktaki hastanın munis yüzlü eşini gördü..
Elinde küçük bir Kuran, pencereden aşağıdaki ölen hastanın yakınlarına bakarak, mırıl mırıl dua ediyordu..
Nasıl bir hissiyat içindeydi kim bilir. Belki kendi eşini düşünüyordu, bir yandan da ona dua ediyordu..Çünkü yan yataktan giden can, bir gün diğer bir yataktan da gidecekti elbet..

Bahar serinliği esti..
Düşünceler de mor yapraklar gibi savrulup gitti..
Mor yapraklı sarmaşık biraz daha büyümüş ve etrafa biraz daha yaprakları saçılmıştı..
Henüz ölmemiş olanlar için, büyüleyici bir gök, çiçeklerin rahatlatan kokusu, yaprakların taze yeşilliği vardı hastanenin dışında..

Doktor derin bir nefes aldı..Bir kaç çiçek yaprağını aldı eline..Dalda asılı olanların resmini çekti ve yere düşenlerin de…

Ve hayat, her şeye rağmen, her şeyle birlikte devam etti..
Doktor da çiçekli sarmaşığın altında biraz daha vakit geçirip evine gitti..

  17.05.2009

© 2021 karakalem.net, Rabia Nazik Kaya



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut