HOŞGELDİN SEVGİLİ

Nuriye Çakmak

ÂLEMLERE RAHMET olasın diye ve seninle var olmuştu âlemler. Asırlar senden önce/senden sonra, seni bekleye, özleye, muştulamaya dursun, yeryüzü ve sema, cin, melek, canlı cansız tüm mahlukat sana müştak olsun.. Sen her dem, her aleme; evvelinde, ahirinde, her anında rahmet oldun..

Nurunla var olanlar, varlığınla nur oldu.

Senden önce geçmek bilmezdi asırlar bu âlemde. Herkes sen geleceksin diye avuttu zamanı. Mısralara nakşettiler, yıldızların haberlerine, kabirlerine yazdırdılar adını, sen yokken sana ümmet oldular, bekleyedurdular, sana sen gelmeden orda kavuştular..

Sonra sen geldin, bir gelişle geldin. “Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de” diyor ya şair, öyle geldin işte. Nurunla aydınlanan tüm alemler de seninle..

Ne uzun ve aslında ne kısa bir vuslat bu.. Seni bekleyenlerin, sana müştak olanların, hasretinle yananların, seni her andıklarında “ağlar gibi” ananların yanında, ne kadar az hüsn-ü suretine nazar edebilen ashabın..

Ne mutlular sana kavuştular diye ve ne zor, sen gittikten sonra kalmak aynı yerde.. Medine’ye gelişini en aydınlık gündü diye anarlardı, vefatını ise günlerin en karanlığı.. Öyle ya, kimin başına bir musibet gelirse benim vefatımı düşünsün, demiştin ya, bilmiştin ya efendim, nasıl bir hüzne uyandığımızı sensiz dünyaya adım attığımızda.. Sen gülden çehreni dürüp topladığında görünen alemden, görünmeyen alemler doldurdu içimizi, kıyamet gibiydi..

Senden sonra asırlar hiç ilerlemedi aslında. Hep sana dönük kaldı yüzleri. Senden itibarendi tarih, hedef sendin geçen zaman için. Her şeyimiz için saadet o zamana aitti, sonra geldik ama başa gitmeliydik. Sana varmalıydı yollar, zaman sana akmalıydı.

İbn-i Mektum (r.a) gibi değiliz, gül kokun gelmiyor, bakışının rahmeti sarmıyor, dizimiz dizine değmiyor, biz bu âlemde kalakaldık çünkü. Perdelere dolandık, aşkın hakkıyla yakmadı ki, vuslata varalım, hasretin öldürmedi ki, seninle doğalım. İbn Mektum gibi değiliz ki, sadece göremiyor olalım..

Doğumunu kutlarken bile yakamıza yapışan hüzün bundan. Her mısra gözlerimizden ondan akıyor, her nota ondan ağlıyor, sana değeceği zaman. Gel gel, diyoruz ya, biliyoruz ki gitmedin, buradasın, ordasın, her yerde ve zamanda, her andasın.. Bizse sana müştak ama aciz, sevginle dolu ama müflis..

Gözümüzü açtığımız koca dünya sensiz.. Nasıl sararız yarasını, ağlayan zamanın; senin o gül kokulu elin olmazsa. Yumuşak, serin ve okşayan dokunuşun değmezse zamanlara, nasıl taşırlar bu hüznü..

Yetiminiz sevgili, zaman kadar biz de müştakız sana, biz de sana akıyoruz aslında. Unutuşlarımız cahilliğimizden, cahilliğimiz nasipsizliğimizden.. Ama alemler içinde bir alemiz biz, bize de rahmetsin sen.. Yaramızı seninle sararız, yetimliğimize basarız seni, kokunun hayalidir, bize gülü sevdiren. Gözlerinin hayalidir, siyahı sevdamıza renk belleyen. Hatırandır, dünyayı döndüren, zamana merhem. Gözlerin değmiştir yüzünden sönük güneşe ve teninden soluk aya, suya resmin düşmüştür, billuru sensin. Işık sensin, haresi sen. Gül sensin, gül senden. Can sensin, canan sen. Bahar sensin, mevsim sen, dönen dünya, cezbe senden..

İyi ki geldin sevgili, hoş safa geldin.

Bekler bul bizi, kaybettirme, âlemler içinde nasipsiz eyleme, kavuşan eyle, ırak eyleme.

Sevdanı yüreğimize yar eyle, gelişin hürmetine..

Hoş geldin göz nurumuz, n’olur hiç gitme.

  08.03.2009

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut