Yahudi ateşi kesti mi?

AHMET ÖZKILINÇ

BU DÜNYANIN imtihan dünyası oluşunun ve cennete lâyık elmas ruhların kömür ruhlardan ayrıştırıldığı bir meydan olarak yaratılmış olmasının bir neticesi olarak sürekli imtihan ediliyoruz. Karşılaştığımız her yaratılan unsurda, arkaplanda iş gören ilahi kudreti farketmek ve bu yaratılanlar ile Yaratan arasındaki irtibatı kurabilmek başarının doğru denklemini oluşturuyor. Çünkü sorumlu olduğumuz iman bir intisap, bir irtibattır. Bizden de istenilen bu Yaratan-Yaratılan irtibatını sürekli kılmak, karşılaşılan sınavda bu denklem ile doğru sonucu bulmaktır.

Yaratılan âlemdeki elle tutulur gözle görülür mahlûkat ve mevcudat ile Yaratan sanatkârı arasındaki irtibatı kurmakta reflekslerimiz büyük ölçüde gelişmiş bir özellik gösteriyor. Bir ağaç ya da bir kuş ya da yeni dünyaya gelmiş bir bebek ile Yaratan’ı arasındaki irtibatı kurmak bir reflekse dönüşmüş zihinlerimizde. Özellikle de Nur’lardan istifade ile bu reflekslerimizin çokça geliştiğini söylemek pek de haklı bir tesbit olur.

Ancak karşılaştığımız olaylar, muhatap olduğumuz musibetler karşısındaki tutumumuz için aynı şeyleri söyleyebiliyor muyuz? Hele özellikle karşılaştığımız olayların olumsuz ve zor şartları, musibetlerin sabrımızı tüketmeye yüz tuttuğu, sahip olduğumuz merhamet ve şefkatimizin ince ayar sınandığı durumlarda neler yapıyoruz?

İşte bu durum, çok dikkatli olmayı ve sürekli uyanık bulunmayı gerekli kılıyor. Karşılaştığımız her olayda, her durumda sürekli bir eleme sözkonusu. Ve biz çoğu zaman sınandığımızın farkında bile değiliz. Olayların medyatik bombardıman ile dünyamıza yansıması, günübirlik çapsız değerlendirmeler ile meşguliyet, olayların arkaplanına geçmeyi zorlaştırıyor. Ne oluyorsa işte burada oluyor ve bir imtihan fırsatını daha başarısızlıkla sonlandırıyoruz. Sonrasında ise ‘ah, bir fark edebilseydim’ ya da ‘keşke’lerden ibaret bir pişmanlık sarıyor bizi.

Dünyanın bir köşesinde, enbiyanın topraklarında, mübarek mahal Filistin’de on yıllardır bir insanlık dramı yaşanıyor. Bütün insanlığı, dünyayı meşgul eden bir olay cereyan ediyor. Ve bu olay ile bütün insanlık ve özellikle İslam Dünyası ve en özelde Müslüman sınanıyor. Kan ve gözyaşı manzaraları. Yürek parçalayan yakarışlar. Binlere varan şehit ve gaziler, yıkık dökük binalar, sönmüş ocaklar ve yeniden imar edilmeyi bekleyen bir şehir: GAZZE

Yaşanan bu insanlık dramı 21. yüzyılda ‘medeni’ dünyanın gözü önünde yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Yeni yüzyılın ‘çağdaş’ idarecilerinin bu vahşet karşısında kılı bile kıpırdamıyor. Yine biz bize ağladık ve ağlıyoruz. Mü’min ve Müslümanların kalpleri, masum insanların gönülleri yaralandı. Gözyaşlarımız dualara aktı, dualar dergâha çıktı. Sonrasında bir karar açıklandı: ATEŞKES… Ve şimdi Filistin’de silahlar sustu.

Gerçekten Yahudi ateşi kesti mi?

Evet, Gazze’de şimdi bombalar patlamıyor. Son birkaç haftadır insanlar ölmüyor, binalar yıkılmıyor; ancak acaba gerçekten Yahudi ateşi kesti mi?

Yahudi Gazze’yi bombalarken, oradaki masumları, mazlumları vahşice katlederken, Gazze’de bombalar patlarken ortaya çıkan sonuç bir rahmeti içinde barındırıyor. Masum ve mazlum, dünyası kararmış Filistinli bir milletten binlercesi şehidlik ve gazilik rütbesini alıyor. Böylece velayet derecesine çıkıyor. Hadisenin arkaplanına geçebildiğimizde aslında dünyası zaten harap ve perişan olmuş bir milletin ebedi saadeti kurtuluyor. Velayet mertebesine yükselmiş her bir şehidin peygamberlerden hemen sonra gelen ebedi şefaat makamları nazara alındığında, Filistinli şehitler, mazlum bir milletin ebedi kurtuluşuna sebep oluyor.

Bu insanlık adına vahşetin arkasında hükmeden rahmeti görebildiğimizde, bir anda bu musibet nazarımızda ebedi bir saadete dönebiliyor. Bu vahşeti ebedi bir saadete döndüren sır ise, yaratılan bu olay ile Yaratanı arasındaki irtibatı kurmakta. Yani bizim Rabbimize olan imanımız. Çünkü biz biliyoruz ki, o Rab arkaplanda, olayların melekûtunda hep parlak, hep kusursuz, hep mükemmel olanı yaratır. Onda kusur yoktur. O Kemal ve Cemal sıfatlarıyla muttasıftır. Nasıl yarattığı mahlûkatında, mevcudatta bir kusur, bir noksan bulamıyorsak, her baktığımız mevcut ve mahlûkta mükemmel en güzel tecellileri seyredip ona hayranlığımızı dile getiriyorsak, olaylar da bu cihetle bir yaratılandır. Yani bir taş nasıl yaratılmışsa, bir zelzele de öyledir. Bir kuş nasıl mükemmel olarak yoktan var edilmişse, bir savaş da yaratılmıştır. Bir hastalık da, bela da, taun da, ölüm de hep yaratılandır.

Dolayısıyla bütün olaylar, kâinatta cereyan eden herşey yaratılandır. Öyle ise onları yaratan da Allah’tır ki, O her yarattığını kusursuz yaratır. Her yaratılış bir plan ve program altında cereyan eder. Yarattığına en mükemmel ve en güzel sureti verir. Öyleyse mahlûkatın yaratılışı ne kadar mükemmel ise, hadisatın yaratılışı da aynı kemaldendir. Eğer hadiselerde bir kusur, noksan gözlemlediğimizi düşünüyorsak sorun hadisenin yaratılışında değil, arkaplana nüfüz edemeyen bizim zihnimizde. O zaman doğrultulması gereken, bizim zihnimizdeki yanlıştır.

Sahasında uzman tecrübeli bir inşaat mühendisi sahip olduğu ilim gereğince, bilgi dağarcığında binlerce bina barındırır. Kendisine bir binanın yaptırılması talebinde bulunduğumuzda bu kez ilmindeki binlerce binadan birini iradesi ile tercih ederek kâğıt üzerindeki projeye döker. Gerek mühendisin ilminde ve gerekse projede var olan bina henüz görülmez. Sonrasında bina projeye uygun olarak inşaat ustalarınca yapılmaya başlanır, işte biz o aşamada binayı görebiliriz. Bu inşaat ustalarından birinin yaptığı yanlış ve hataları ile projeye aykırı olarak yaptığı işler mühendisin kusuru değildir. Kusur inşaat ustasınındır. Mühendisin ilmi, mühendisin projesi mükemmeldir. Ustanın hatasını mühendise vermek ne kadar haksızlıksa, hadiselerin arkaplanına nüfüz etmeden olayları yaratana kusur izafe etmek ondan daha büyük bir yanlıştır.

İşte Filistin hadisesi imani bir derinlikle tahlil edilip anlaşılmaz ise çok mü’minlerin kalplerinde iman yara almaktadır. İçimizdeki Yahudi sadece Gazze’yi değil, imanımızın mahalli olan kalbi bombalıyor, imanımızı yaralıyor, imanımızı zedeliyor. Kalbimizde patlayan bu bomba Filistin’dekilerden daha öldürücü, daha yakıcı, daha vahşice. Çünkü imanı yaralayan bu bombalar yaralananların ebedi saadetlerini kaybettirme tehdidinde. Filistin’de ölenler dünya hayatından mahrum kalıyor, ama içimizdeki Yahudinin saldırısına uğrayan imanlar şayet kaybedilirse ebedi saadeti perişan ediyor.

Öyleyse asıl vazife bize düşüyor. İçimizdeki Yahudinin bombalarına hedef olan ve halen de hedef olmaya devam eden ehl-i imanın kalplerinde patlayan bu bombalara mani olmak, çelikten bir sur teşkil etmek ve imanlarımızı kurtarmak...

Ve biz kaç insanın imdadına koşabildik.

Ve biz sahip olduğumuz imani bir derinlikle bu olayı değerlendirmeyi kaç arkadaşımız ile paylaşabildik.

Ya da, bu olayda kaç iman sahibi mü’minin kalbindeki imanı yara aldı kim bilir?

İçimizdeki Yahudinin bu saldırısı ne kadar hasar bıraktı acaba kalplerimizde?

İmanları yaralanan kalpleri, içimizdeki Yahudinin bıraktığı hasarı tesbit edebilmek, yaralanmış ve kaybedilmiş kalplerin bilânçosunu çıkarabilmek mümkün mü?

O zaman önceliklerimiz neler olmalı acaba?

Ve bu savaşta başkalarının imanının kurtulmasına yardımcı olmak, Filistin’de savaşmaktan daha mı az önemli?

Ne dersiniz, Yahudi gerçekten ateşi kesti mi?

  11.02.2009

© 2021 karakalem.net, AHMET ÖZKILINÇ



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut