Burada ne çiçek, ne de sebze yetişiyor

Mona İslam

“BABAM BANA iki kuruşa bir kuzu aldı, kuzucuğum, ah kuzucuğum. Kuzumu bir kedi yedi, oysa onu bana babam almıştı, iki kuruşa. Kediyi bir köpek parçaladı, çünkü kedi kuzumu yemişti. Kuzuyu bana babam almıştı. Kuzucuğum, ah kuzucuğum. Bir sopa köpeği dövdü. Çünkü köpek kediyi parçalamıştı, kedi kuzumu yemişti, kuzuyu bana babam almıştı, ah kuzucuğum, ah! Ateş sopayı yaktı, zira sopa köpeği dövmüştü, köpekse kediyi parçalamıştı, kedi de kuzumu yemişti, o kuzuyu bana babam iki kuruşa almıştı, kuzucuğum, ah kuzucuğum. Su ateşi söndürdü, çünkü ateş sopayı yakmıştı, sopa köpeği dövmüş, köpek kediyi parçalamış, kedi kuzumu yemişti, o kuzuyu bana babam almıştı, ah kuzucuğum, ah! Suyu bir öküz içti, su ateşi söndürmüştü, ateş sopayı yakmış, sopa köpeği dövmüş, köpek kediyi parçalamış, kedi kuzumu yemişti, o kuzuyu bana babam almıştı, ah kuzucuğum, ah! Bir kasap öküzü kesti, çünkü öküz suyu içmişti, ve su ateşi söndürmüş, ateş sopayı yakmış, sopa köpeği dövmüş, köpek ise kediyi parçalamıştı, o kedi yok mu o kedi kuzumu yemişti, ah o kuzuyu babam bana almıştı, ah kuzucuğum, ah! Azrail kasabın canını aldı. Böylece iş kapandı. Ben bir zamanlar bir kuzu idim, şimdi bir kaplan oldum, bu döngü ne zaman bitecek ah! Ah KUZUCUĞUM AH! Onu bana babam almıştı!”

Yukarıdaki öykü bir Yahudi şarkısından alınmıştır. Onlar da bu öyküyü kıssaların bulunduğu Haggadahh’dan, yani Talmud’un kıssalar bölümünden almışlar. Çocuklarına anlatmaya nesillerdir devam ettikleri bu şarkıyı ben bir filmde işittim. Bir zamanlar babasından aldığı kuzuya iç çeken, yas tutan ses, aslında kuzu iken kaplan oluşuna yas tutuyordu bir anlamda. Kaybolan kuzu kendisiydi. Babası da İbrahim (as)’dan başkası değildi, ona kuzu armağan eden. Oysa o kuzu olarak kalamamış, kıssadaki gibi kedi bile değil, kaplan olmuştu, ve kendini bitmek bilmeyen bir döngüye sokmuştu, döngü Azrail gelinceye kadar sürüp gidecek, gözyaşları içinde bir Yahudi ninnisi olup söylenecekti. Her Yahudi çocuk kendisini kuzu iken kaplan yapan süreci, bu ezgiden dinleyecekti artık…

Serbest bölge “Free Zone” bir kadın öyküsü. 2005 Cannes Film Festivalinde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü almış filmde bir Yahudi kadınını canlandıran Hanna Laslo. Amos Gitai, ünlü İsrailli yönetmen bölgenin yapısını, bir kadın ve yol öyküsü üzerinden anlatmış. Filmde Hanna Laslo dışında Natalie Portman ve Hiam Abbass da rol almışlar.

Hanna, babası Avusturya’dan Nazilerden kaçarak Filistin’e gelmiş bir Yahudidir. Kocası Moshe (Musa) bir roket saldırısında yaralanır ve iş yaptığı Amerikalıdan parasını almak karısına düşer. Kadın taksi şöförlüğü yaptığı, turist gezdirdiği arabasına atlar ve Ürdün’ün yolunu tutar.

Rebecca bir Yahudi genci ile nişanlı bir Amerikalıdır. Kendini asla New York’a ait hissetmemiş, İsrail’de develer, çöl, hurma bahçeleri bulacağını sanarak Kudüs’e yerleşmiş bir romantiktir. Bir gün nişanlısı ona İsrail ordusunda bir köyü nasıl bastıklarını, herkesi öldürdüklerini, cesetlerin arasından bir kadın çıkardığını, kendisine yemek pişirttiğini ve günlerce kadına tecavüz ettiğini anlatır. Acımasızdır. “O zaten fahişenin biriydi ve bu tecavüz sayılmazdı” der hiçbir pişmanlık duymaksızın, oysa sözünü ettiği 23 yaşında Filistinli bir kızdır. Rebecca da aynı yaştadır. Karşısındaki adamdan iyilik görmesinin tek sebebi Amerikalı olmasıdır. Rebecca adamı terk eder. Hanna’nın taksisine atlar. “Beni buradan götür” der, “nereye olursa”. Birlikte Ürdün’e doğru yola çıkarlar.

Leyla, bir Filistinlidir. Ürdün’de yaşamaktadır. Göçe zorlanmıştır. Kocası Hanna’nın kocasıyla iş yapmaktadır. Ofisine gelen Yahudi ve Amerikalı kadınlara çay ikram eder. Ama Hanna alacağı paranın peşindedir. “Ben buraya çay içmeye gelmedim, paramı ver” der. Leyla onları Amerikalı kocasına ödeme yapması için götürür.

Semir, Leyla’nın kocası, aslen bir Filistinlidir. Mülteci kaplarında yetim olarak büyümüş, Ürdünlü birileri tarafından evlat edinilmiştir. Defalarca çeşit çeşit sebzeler ekip biçtiği verimli topraklar yakılmış bir ziraat meraklısıdır. Toprağa aşıktır. Ama her seferinde ya Filistinli ayaklanmacılar, yerleşip davalarını unutmasınlar diye tarlalarını bahçelerini harap etmişler, yahut İsrail tankları yılıp daha uzaklara gitsinler diye yerle bir etmiştir. Semir son yıkımdan sonra İsraillilerin ve Amerikalıların aldatmacasına gelmiş, cebine konulan bir uçak bileti ve 200 dolarla Teksas’a gönderilmiş, ama kendisine vaad edilen evi ve işi bulamamıştır. Böyle nicesi çaresizlik içinde uzaklara yollanmıştır. Yahudiler geçmişte sürgüne yollandıkları sayısız Haggadah hikayesini birer proje haline getirmişler, başkalarına uygulamaktadırlar. Semir de bu kurbanlardan biridir. Amerikan vatandaşı olmuş, çalışıp çabalamış ve Ürdün-Filistin arası serbest bölgeye, vatanının soluğunu hissedeceği kadar yakınına dönmüştür. Artık ona Amerikalı denmektedir.

Hanna ve kocası Moshe’nin de benzer bir öyküsü vardır. Onlar da çiçek yetiştiriciliği ile işe başlamışlar, çiçekleri Avrupa’ya satarak geçinmek istemişler, ancak ilk İntifada başlayınca çalıştırdıkları Arap işçiler gitmiş ve çiçekler solmuştur. Tekrar ayağa kalkıp Tayvan’dan işçi getirmişler bir kez daha çiçek yetiştirmişler, ama bu kez de İsrail’de işsizlik var diye devlet yabancı işçileri kovmuştur. Çiçekler yine kurumuştur. Bu kez turizm işine girelim, bir taksi alalım ve turist gezdirelim demişler, ancak ikinci İntifada tüm turistleri kaçırmış, onlar da zırhlı araba ticaretine başlamışlardır. Moshe’nin de, Semir’in de ortaklaşa yaptığı iş budur. Zırhlı arabaları Amerikalılardan alıp Araplara satmak. Çünkü bu topraklarda çiçek de, sebze de yetişmemektedir. Toprağın verimsizliğinden değil, üzerindeki yangının asla sönmeyişinden elbette. Burada daima değişmeden kalan tek şey savaştır. Savaş ekonomisine uygun iş de, zırhlı araba yahut silah ticaretinden başka birşey değildir.

Rebecca ne Leyla’yı anlayabilir, ne Hanna’yı, onları bir arabanın içinde bildik Haggadahh türküsüyle para kavgası yaparken bırakır. Gün geceye dönmüştür, Hanna ve Leyla hala tartışmaktadır. Bu bitimsiz süren İsrail-Filistin görüşmelerinin iki kadın üzerindeki izdüşümünden başka birşey değildir. Ortada sahip olunmak istenen para yahut toprak olunca herkes adalete değil, menfaate baktıkça, kuzular kediler tarafından yenilmeye devam ettikçe bu kavga devam edecektir. Ta ki Azrail aralarına girinceye kadar. Hiç kimse Azrail’in hakemliğinden kaçamaz. Rebecca onların birbirlerine yardımcı olmaları için çabalamış, “Ona yardım et çünkü, sen de annesin, kadınsın” sözlerini Hanna’nın kulağına boş yere üflemiş, eli boş ülkesine dönmüştür. Barışmak istemeyen elleri zorla tokalaştırmanın manası yoktur. Ortada olan iki tarafın da babasından kalan kuzunun paylaşımı hikayesidir. Hoş, her Amerikalı da Rebecca gibi onları barıştırmak peşinde değildir...

  07.02.2009

© 2021 karakalem.net, Mona İslam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut