Yusuf’un peşinde (V)
Kıskanç kardeşlerin işaret ettikleri

Mona İslam

“Yemin olsun ki, Yusuf ve kardeşlerinde, soranlar için ibretler vardır”(7)


BİZ DE AYETE ittiba ederek bu kez kardeşlere soruyoruz. İşaret ettiğiniz nedir? Bize ne anlatıyorsunuz? Heybenizde ne saklıyorsunuz?

Dediler ki: “Biz Yusuf’un varlığından şikayetçiyiz? O niçin var edildi? Biz babamıza yeterli değil miydik? O olmasaydı babamızın sevgisi tamamen bize yönelecekti.” Ve eklediler: “Varlığına tahammül edemediğimiz bu zatı muhakkak yok etmeliyiz, yok etmeye gücümüz yetmezse onu gözden uzak etmeli veyahut unutmalıyız. O gözden uzak olmadıkça bizim rahata ermemiz düşünülemez?”

“Cem-i ezdad,” her zamanda, her mekanda hükmünü icra eden bir külli hakikattir. Yusuf’u kardeşleri olmadan, kardeşlerini de Yusuf olmadan anlamak mümkün değildir. Her şey zıddıyla bilinir. İbareye dikkat edersek Yusuf ismen de belirtilmiş ve ismi ebedileştirilmiş, sureye de isim olarak çağlar boyu hak ümmetlerin dilinde yaşamış ve yaşatılmış büyük bir ruhtur. Zira Yusuf hakikatin ruhudur. Hakikat tektir, güzeldir, sağlamdır, her zorluğa karşı dayanıklıdır, bakidir ve burada Yusuf ile tesmiye ve temsil edilir. Kardeşleri ise çoğul ve isimsizdir. Tıpkı batılın çoğul, belirsiz, isimsiz gelmesi gibi. Çağlar boyu devam eden adlandırılmaya değmeyen karışık kaotik bir kördüğümdür batıl. İsimleri de ölür, kendileri de, tek işlevleri hakikat nurunun parlamasını sağlamaktır. Batıl ademdir, adem alemlerinde kaybolup gider.

Batılın temsilcileri ataları şeytan-ı lainden bu yana varlık alemine, Halık’ın yaratma fiiline, hikmetine, bir itiraz serdedegelmişlerdir. “Beni ateşten onu topraktan yarattın” diyen buradan bir üstünlük çıkarmaya çalışan şeytan gibi, Yusuf’un kardeşleri de çoklukları, güçleri, babalarına ev ve bahçe işlerinde, hayvanların bakımında, derdi maişette yardımları sebebi ile daha hayırlı olduklarını, daha çok sevilmeyi hak ettiklerini iddia etmekte(8), materyalist bir zihniyetle çokluğu ve maddi gücü yüceltmekte ve bu fikirde olmayan Yakub (as)’ı dalaletle suçlamaktadırlar. Oysa bilgeliğinden şüphe duyulamayacak Nebi Yakub (as), surenin başında rüyasını anlatan küçük Yusuf’a, zahirde kardeşlerine batında şeytana karşı uyarıda bulunurken(5), Yusuf’un Hz. Adem’den bu yana devam eden ve özünü Hz. İnsan tabiri ile ifade edebileceğimiz, tüm ihtişamı ile nebiler silsilesinde görünen, zahirde gök cisimlerinin ama batında meleklerin secde ettiği Halifetullah’ın kıymetini hakkıyla idrak etmektedir. Yusuf’a bu makam verilecektir.

Kıskananların ellerinden bir şey gelmemektedir. Allah’ın bazısına bazısından fazla nimet bahşetmesi O’nun hem Hakim ve Alim, hem Fail-i Muhtar isimlerinin neticesidir. Kimse Allah’a hesap soramaz. O dilediğine bol, dilediğine az verendir, şüphesiz O noksanlıktan da beridir. Her şey sınırsız Hikmetinin gereğidir. Kaderde takdir edilen belirlenmiş, yazgı her kul için yolları seçmiş ve inşa etmiştir. İnsanın tevhide halel getirir tarzda hoşlanmadığı bir şeyi yok etmeye, kendinden uzak etmeye çalışması sadece ona karanlık verir. Yoksa güneş yok edilemez, bir yerde batarsa başka yerde doğar. Hakikat güneşinin yokluğunda, kişi ancak pencerelerini, kepenklerini sıkı sıkı kapamakla, vampir nevi bir huzur bulabilir. Nitekim kardeşlerinin Yusuf’u kuyuya atmaları Yusuf için kemalata giden yolculukta bir merhale olmuştur. Hakikatte yaptıkları ile karanlık kuyulara düşenler Yusuf’un kıskanç kardeşleridir. Onlar Yusuf gibi kısa bir süre değil uzun yıllar karanlık kuyu diplerinde kalacaklardır. Zira insan zulmetse de kendine zulmeder.

İnsan bir kalbin muhabbetini arzu edebilir. Bu gayet fıtri bir meyildir. Ancak muhabbeti kendine hasretmek, “yalnız beni sevsin” demek, bir haddi aşma olsa gerek ki Rabbimiz bile tevhid nokta-i nazarından kalbin içini sadece bana ayırın derken, bizim sair mahlukatını sevmemizi yasaklamıyor, sadece sevgimizi hakiki sevgiye dönüşebilsin diye O’nun adına olmasını bizden talep ediyor. O halde kıskançlık Tevrat’ta söylendiği gibi Allah’ın vasfı değildir ki bizim vasfımız olsun. Bize düşen Allah’ın esmasını yansıtmaktır. Kıskançlık şeytanın sıfatıdır. Yusuf’un kardeşleri gayet fıtri olan baba sevgisini bencillikleriyle su-i istimal ettiler ve gerçekte babalarını sevmediklerini ispat ettiler. Zira seven sevdiğinin sevdiğini de sever. Sevgi nuranidir, intişar eder.

Hakikate varlığa, özde ise Rabbin varlıktaki tasarrufuna olan itiraz, onları bir kurda dönüştürür. Yakub (as) o inanılmaz latif uslubu ile çocuklarını uyarır. “Siz gaflette iken onu bir kurdun yemesinden korkarım.” Esas gaflette olan kardeşlerin vicdanlarıdır, kurt ise onların nefisleri. Nitekim onlar da bunu teyid ederler, zımnen “ Biz varken kurda ne hacet” derler.(14) Ve yine kendi itiraflarında bulunduğu gibi kaybedenlerden olurlar. Artık onları ne yalancı gözyaşları, ne uydurdukları hikayeler, ne de delil getirdikleri kanlı gömlek temize çıkarabilir. Onlar Yusuf’un yüce gönüllülüğüyle hepsini huzurunda topladığı güne kadar o yalancı kanla kirli kalacaklardır. Nitekim tüm maddi gücü ve iktidara perestiş edenlerde olduğu gibi Yusuf’un apaçık üstünlüğü ortaya çıkmadan nedamet etmeyeceklerdir.

Allah bizi Yusuf’un temsil ettiği hakikate yakın, kardeşlerin temsil ettiği batıla uzak kılsın.

  17.12.2008

© 2021 karakalem.net, Mona İslam




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut