Söz-Mantık (1)

Harun Pirim

KONUŞMAK FİİLİ insanda şuurla kemale eren iki dudak arası bir mucizedir. Özünde söz vardır. Meramımızı ifade ederken kullana geldiğimiz, bir meseleyi anlamak üzere muhatap olduğumuz bir olgudur söz. Düşüncelerimizi ifade etmek üzere, duygularımızı hissettirmek hassasiyetiyle çoklukla kullandığımız aracılarımızdır sözler. Çok fazla konuşulduğunda tahammül edemediğimiz bizi sıkan, boğan, geren kelepçelerdir. Merhum Necip Fazıl’ın ifade ettiği elimize verseler boğacağımız kelimelerdir sözler. Öyledir çünkü ruhun dingilliğini, aklın bağlamalarını kalbin hissedişlerini temsil etmede kısıtlayıcı olarak durabilmektedir söz. Diğer bir yönüyle insanın zihnine bir işaret, tasavvuruna bir suret de olabilmektedir. Bir yönüyle insanın enginliğini temsil edemeyen diğer bir yönüyle de insanın düşünmesini açan, devam ettiren, onu aşkın anlam okyanuslarına taşıyan bir gemidir söz. Masrafı yoktur. Peşpeşe sıralanır. Taşıması ağır değildir. Zahmeti yoktur. Çok fazla seçenek içinde kararsızdır. Bütün bu özelliklerini bir arada düşündüğümüz de sözün ne kadar latif bir nimet olduğu aşikardır. Güzel bir sözün sadaka oluşunun bir hikmeti de böylesine bir nimet oluşundan anlaşılabilir.

Abdurrahman Ahdari’nin Süllem’ül Münevrak isimli eserine haşiye olarak yazılan Kızıl İ’caz eserinde Said Nursi “Söz, fikrin kaymağıdır, tasavvurun suretidir, teemmülün bekasıdır ve zihnin işaretidir. Hafifliği, birbiri ardınca gitmesi, meunetinin azlığı, zahmetsizliği ve kararsızlığı sebebiyle bu büyük nimet için söz tercih edildi. Bu nimetin kıymetini bilmemek, inkâr ve israf etmek ne büyük cehalet!” ifadelerini kullanmıştır.1

Sözün fikir ve tasavvurdan gelen ya da fikir ve tasavvuru tetikleyen bir özellik taşıdığını, düşünme ameliyemizin devamında önemli bir yerinin olduğunu, dahası mantık örgülerimizdeki ipler olduğunu çıkartıyorum yukarıdaki alıntıdan. Yerli yerinde dikkatlice söz söylemeninin fikri gelişimde, güzel tasavvurların oluşmasında, tefekkür ufkunda güneşler açmasında ve mantık disiplininden hissedar olmada anahtar bir rolü olduğunu düşünüyorum. İlim gıdasının irili ufaklı kapları, kalıpları olarak duruyorlar. İlim ve hakikatlarin zihinle buluştuğu vasatta kalıplarının ciddi bir öneme haiz olduğu kanaatindeyim.

Sözün bu kadar insani bir eksende durması, kullanır iken dikkat edilmesi gerekliliğine götürür beni. Sani-i Zülcelal’in insan özelindeki hikmet nakışı2 olan hitap çiçeğinin toprağı olduğunu fark etmek isterim. Sözün önemidir ki Ezeli Söz, Kelam-ı Ezeli her an bizimle konuşur mahiyettedir. Kur’an sözün ta kendisidir3 . En büyük haber oluşunun sırlarından birisi budur4 . Kur’an öyle bir sözdür ki herhangi bir kelimesi sırlardan müteşekkil manevi bir cesede kalp ve manevi ağaca çekirdek hükmüne geçebilir5 .

Bir sonraki yazımda sözden ilime uzanmak ve ilmin zihinle buluşmasından ve zihnin hallerinden bahsetmek niyetindeyim.


1. Bkz. Abdullah Çelikkanat, Bediüzzaman Said Nursi'nin Mantıkla İlgili Bir Eseri: Kızıl İ’caz, Yeni Ümit Dergisi, Sayı : 73 Temmuz- Ağustos- Eylül 2006

2. “…hem nasıl ki, kâinattaki san'atı, kemâl-i intizamından kitap şekline girdi. İnsandaki sıbgatı ve nakş-ı hikmeti dahi hitap çiçeğini açtı.”, Said Nursi, Mektubat, 20. Mektup

3. “...Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.", Said Nursi, Sözler, 7. Söz

4. Bkz. Sad Suresi, 67

5. “...(Etrafında, esrardan müteşekkil bir cesed-i maneviye kalb ve bir şecere-i maneviyeye çekirdek hükmüne geçebiir)”, Said Nursi, Mektubat, 19. Mektup, 18. Nükteli İşaret

  14.11.2008

© 2021 karakalem.net, Harun Pirim




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut