Yusuf’un peşinde (I)
Yusuf’un hayatı: bidayette İsm-i Alîm ve Hakîm, nihayette İsm-i Gafûr ve Rahîm

Mona İslam

“Böylece Rabbin seni seçecek; sana rüyaların tabirini öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a tamamladığı gibi, sana ve Yakub ailesine de nimetini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin, Alîmdir, Hakîmdir.” (Sure-i Yusuf 6)


KISSALARIN EN GÜZELİ önümüze nice temel problemimizi çözmek, nice derdimize deva olmak, nice hüznümüzü gidermek için getirilirken, ayet ayet ruhumuzu sağaltır. Efendimize Mekke döneminde, Taif sonrasında, inzal buyurulan bu sadra şifa sure, Yusuf (as)’u, kardeşlerini, babasını, evvelen Efendimiz’e (sav), sonrasında ümmetine bir müjde suretinde anlatır. Zira Efendimiz de Hz. Yusuf gibi Mekke’de kardeşlerinin zulmüne ve kıskançlığına, babası ve atası Hz. İbrahim’in iltifatına mazhar olmuş, Allah tarafından seçilmiş, yetiştirilmiş, İsmail ailesinin nimeti de onunla tamamlanmıştır. Efendimizin de Medine’ye hicreti Hz. Yusuf’un Mısır’a gidişi gibi sayısız hikmete medardır. Efendimiz de muzaffer bir komutan olarak, kardeşleri önünde mağlub ve zelil durumda iken onları affetmiş, “Bugün size Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi derim: Bu gün size bir kınama yok! Allah sizi affetsin! Çünkü O merhamet edenlerin en merhametlisidir” buyurmuştur. (Sure-i Yusuf 92)

Yusuf suresi başından sonuna Alîm ve Hakîm isimlerinin hükmü altındadır. Yusuf (as) daha küçükken babasına gelip, gördüğü rüyayı anlattığında nebevi nazarı ile Yakub (as) vaziyeti sezmiş ve Yusuf’unu kaderinde bekleyen tehlikelerden korumak için “Sakın rüyanı kardeşlerine anlatma” diye sıkı sıkı tembihlemişti. Zira o Kabil ve Habil’den bu yana kıskançlığın insana neler yaptırabileceğini, hele hele de İbrahim (as) ailesine bahşedilen nimetin Yusuf (as) ile devam edeceğini öğrenen kardeşlerin hasetlerinden kendilerini de, Yusuf’u da yakabileceklerini bilmekteydi. Tembihini şöyle tamamlamıştı Hz. Yakub (as): “Şüphesiz Rabbin Alîm ve Hakîmdir.” Burada bir ima gizlidir; Yusuf (as) hayatını bu iki ismin gölgesinde yaşayıp bitirecektir.

Sevgili Üstadımız bu hususta şöyle buyuruyorlar:

“Bazen Kur’an, Cenab-ı Hakkın fiillerini tafsil ediyor, açıklıyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.

Mesela İşte Hz Yusuf ve ecdadına edilen nimetleri şu ayetle işaret eder. Der ki: “Sizi bütün insanlar içinde makam-ı nübüvvetle serfiraz kılarak, bütün silsile-i enbiyayı, silsilenize rabtedip, silsilenizi nev-i beşer içinde bütün silsilelerin serdarı, hanedanınızı ulum-u İlahiye ve Hikmet-i Rabbaniye bir hücre-i talim ve hidayet suretinde getirip, o ilim ve hikmetle dünyanın saadetkarane saltanatını, ahretin saadet-i ebediyesiyle sizde birleştirmek, seni ilim ve hikmet ile Mısır’a hem aziz bir reis, hem ali bir nebi, hem hakim bir mürşid etmek olan nimet-i İlahiyeyi zikir ve tadad edip; ilim ve hikmet ile onu, aba u ecdadını mümtaz ettiğini zikrediyor. Sonra ‘Senin Rabbin Alîm ve Hakîmdir’ der. Onun Rububiyeti ve hikmeti iktiza eder ki, seni, aba u ecdadını Alîm ve Hakîm ismine mazhar etsin. İşte O mufassal sayılan nimetleri, şu fezleke ile icmal eder.” (Zülfikar, 25. Söz, 46)

Yine ayet-i kerimede Mısır’da Hz. Yusuf (as)’un hayat-ı seniyeleri anlatılırken, “Nihayet Yusuf’un gücü kemale erince, (biz) ona hikmet ve ilim verdik. İşte iyilik edenleri böyle mükafatlandırırız” buyurulur. Hz. Yusuf, surenin bütününden de anlaşıldığı üzere kendisine iyilikle muamele eden Mısırlı azizin yanında iyi yetişmiş, çok şey öğrenmiş, iyi ahlakı ve hizmeti ile ikrama mukabele etmeye gayret etmiştir. İbn Mes’ud’a göre insanların en ferasetlilerinden biri olan Aziz-i Mısır Yusuf’taki İlim ve Hikmet cevherini henüz tohum iken fark etmiş, onu evladı gibi yetiştirmiş, tüm himmetini bu ilim ve hikmetin serpilmesi ve gelişmesi için sarf etmiştir. Yusuf’un durumundan ise anlaşılan odur ki, Alîm ve Hakîm isimlerine mazhariyet, sadece öğrenme iştiyakına ve zekaya değil, iyi ahlaka ve ihsana ihsanla karşılık vermeye de tâbidir. Nitekim bu iki isme mazhariyetinin hem bir sebebi hem bir neticesi olarak, yine ondaki ilim ve hikmet cevherine tutulan, ancak onları Yusuf’un fani bedeni üzerinden elde etmek hatasına düşen Züleyha ile imtihanında Yusuf’u sadakati ve vefası ona bir bürhan olup kurtarmıştır. Ehl-i ilmin bürhanı sadece akli muhakeme neticesi elde edilmez, aynı zamanda kalbin sıddıkiyeti ve ahde vefası da bunun için elzemdir. Nitekim Yusuf, ne suretteki efendisi olan Mısır azizine, ne de gerçek Efendi olan Rabbine ihanetten sadece “O bana çok iyi baktı, zalimler asla kurtuluşa eremezler” diyerek vazgeçmiştir. Öyleyse hikmet odur ki, vefayı gösterip aşk dahil her arzuya gem olsun. Ve bürhan odur ki, hüşyar bir kalp ile mücehhez olsun.

Davranışlarımızı, ahlakımızı güzelleştirmeyen, sadece ontolojik analizler yapmak nevinden bir ilim bize fayda vermez. Rasulullah faydasız ilimden Allah’a sığınmıştır. Kanaatimce Üstadımızın bize tafsilatıyla uzun uzun talim ettirdiği okumalar, tefekkürlerin neticesi, meyvesi güzel ahlak olmalıdır. Yoksa kalbe tesir etmeyen bir ilim bizi belki “ehl-i kitap” kılar ama müslüman kılmaz. Yahut davranışlara aksetmeyen, yüzde bir tebessüme, yardım isteyene koşa koşa yardım etmeye, selamı yaymaya, tüm kainata ama bahusus insana muhabbet duymaya götürmeyen; günahlara şedid bir meyli olsa da nefsin boynunu tutup men etmeyen, kalp kırmaktan, vefasızlıktan, zulümden, kıskançlıktan alıkoymayan bir hikmet de hikmet değil olsa olsa abesiyettir.

Kıssanın sonunda Yusuf (as) kardeşleriyle yüzleşir. Efendimizin Mekke ahalisiyle yüzleşmesi de, Yusuf (as)’unki gibi Gafûr ve Rahîm isimlerinin gölgesinde cereyan etmiştir. Bizim gerek kıssaların en güzeli olan bu Kur’ân kıssasından, gerek Siyer-i Nebi’den almamız gereken nasihat de şudur ki: aramızda hakkın ve hukukun zayi edildiği insanlarla yüzleşmemiz de tıpkı kendilerine mensubiyetle iftihar ettiğimiz Silsile-i Enbiya gibi Gafur ve Rahim isimleri gölgesinde olmalıdır. Hakkın apaçık meydana çıktığı, hata edenin haya ile yüzünün kızardığı dünyevi veya uhrevi her an bizim için Abdulgafûr ve Abdurrahîm olma zamanıdır. Şüphesiz bu isimlerin tecellisine herkesten çok biz muhtacız.

Allah nasip ederse, Alîm ve Hakîm isimleri ile başlayan ve Gafûr ve Rahîm isimleri ile hitama eren, nazarımda da çok sevgili olan Sure-i Yusuf’un tefekkürüne devam edeceğim. Denilir ki, Sure-i Yusuf hüznü giderir, Sure-i Meryem ve Yusuf’u lezzetle mütalaa cennet lezzetleri nevindendir, ötelere müjde verir.

Dileyelim tefekkürümüzde de, akıbetimizde de lezzetimiz cennet lezzeti olsun...

  03.11.2008

© 2021 karakalem.net, Mona İslam




© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut