Ramazan

Harun Pirim

RAMAZANIN BİR yerinden orucumu tutmaya çalışırken satırlar tuşlanıyor. Ramazan damla olarak susuz çöle düşmüş de susamış gönüller durumu gözlemlemekten tadına varamamış. Buralarda oruç bedeviyete yakıştırılıyor. İnsana kuru ekmeğin değerini hissettiren oruçla gelen açlık hali bedeviyete indirgeniyor. Bir de pişmiş suratlar var ki sen 'müslümansın ben değilim, ben yanacağım sen yanmayacaksın’-0-1-genellemesinde bulunuyorlar.

İnsan aklı ne de olsa vicdanının tepki verdiği bir şeye ya kılıf bulacak ya da teslim olacak. Nefislerin teslimi kolay olmaz, nefisler karşısında doğru yaşayanı gördüğü zaman kendisinin yanlış olmadığını ifade etmeye kalkar ki 'ben müslüman değilim sanki' tepkisi bundandır. Oruç, aç kalmak olmuş bu günlerde. Halbuki ruhun doyması için bedenle gelen nefsani isteyişlerin aç bırakılması gerekiyor. Bu kanunu değiştirecek babayiğit varsa oruca 'bedevitette kalan bir pratiktir' desin.

Sonra, işin ucu nerelere uzanır. Müslüman kimliğini taşıyarak kaygısız ve saygısızca 'ben özgürüm'edasıyla yiyip içmek kendi ürettiği nefis tetikli şeytani bir dinin uygulamasından başka ne olabilir ki? Müslüman, başucu kitabı olan Kur'an'da ki “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”1 ayetini nasıl unutmuştu ya da tevil etmişti kendisine göre. “(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.”2 ayetini görmeyen göz, işitmeyen kulakların olduğu bir asırda aklı kaçırtmayan hikmeti, kalbi boğdurtmayan şefkati verene şükür.

Sahte bir özgürlük hissinin, İslamın da zaman aşımına uğramış, atalarımıza ait felsefe olduğu hezeyanının ve zaman aşımına uğradığı vehminin almacında savrulan insan sıfatı namzetleri...Senin dinin sana benimki bana diyorum. Oruçluyum ya da niyetliyim desem de 2. gün sanki geçerli olmayan ya da sanki benim 1 gün için özenerek tuttuğum taklidi bir ritüelmiş gibi çevremdekilerin yemek saatinde 'afiyet olsun' demeleri. Daha da bir tefekküre medar bir durum da bayram konuşmaları olsa gerek. Oruç tutmayan bir güruhun dilinde bayram kelimesi ve vitrinlerinden birinde tebrikleşme. Nefsani isteklerle birkaç doğrucu duygunun hortlattığı, zehirli bal kıvamında bir dinin ritüelleri işte.

Not: Bu yazı 2006 Ekim ayında yani o zamanki Ramazan’da kaleme alınmıştır. O zaman bir akademisyenin “oruç o zamanki bedevileri terbiye içinmiş” sözü ile başka bir akademisyenin Ramazan ayı içerisinde oruç tutmadığı halde ve kendisine bu konularda herhangi bir ima yapılmadığı halde ikram ettiği bir çikolataya karşılık “teşekkür ederim, iftarda yerim” ifadesiyle kendisinin “siz müslümansınız, biz değiliz” sözünün dünyamda uyandırdıklarını kaleme almıştım.




1. Bakara-183

2. Bakara-185

  05.09.2008

© 2021 karakalem.net, Harun Pirim



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut