KARAKALEM ZORU BAŞARMAK ZORUNDA DEĞİL!

Aşağıdaki yazı, Karakalem yazarlarından Nuriye Çakmak tarafından kendi köşesinde yayınlanmak üzere yazılmıştı. Ancak, yazı Karakalem’in editörü olarak bu köşede söylemek istediğim bazı hususlara tercüman olma niteliği taşıdığı için, kendisinin de iznini alarak, başlığını ve içeriğini olduğu gibi koruyarak, yayınlıyoruz.


SUNUŞ BÖLÜMÜNDEN tevazu ve sıcaklık akan, bilgece tebessüm eden ve belki ondan sessiz kalan bir olgu Karakalem. Fakat bu diyarda tevazunun bedeli feraset değil, ezilmek ve hiç istemediğiniz bir mücadelenin, neresinden tutsanız bilemediğiniz bin türlü tepkinin etki alanına girmeniz demek olabiliyor. Sessiz kalmaya devam etmeniz, sonunuz olabiliyor. Oysa onlar diyor ki:

“HER BİRİ hayat yolculuğuna farklı bir zamanda ve farklı diyarlarda başlayan, ama soruları ve arayışları çakıştığı için günün birinde bir yerde buluşan insanlardık biz. Gerçi hiçbir zaman 'bir' olmadık, olmamalıydık da; lâkin, nice yıllar boyu, beraber olduk. Sorularımızı, arayışlarımızı, keşiflerimizi, birikimlerimizi paylaşıp durduk. Bu beraberliğin meyvelerinin yalnızca bize has kalmasına gönlümüz razı olmadı.

İç dünyaları keşfetmenin dünyayı keşfetmekten, kalbleri fethin dünyayı fethetmekten, arkadaş kazanmanın para kazanmaktan, güzellikleri paylaşmanın güzelliği sahiplenmekten hayırlı olduğunu biliyoruz; ve işte bunları istiyoruz. Amacımız, 'kötüler' sınıfına asla dahil olmadan, tek 'iyi'nin biz olduğumuz türünden ölümcül yanlışlara da asla kapılmadan; iyiler arasında bir inci olabilmek. Hayrı ve güzelliği çoğaltabilmek. İyiler arasında yeni bir renk, yeni bir ses, yeni bir nefes sunabilmek.”

Bu samimi ve mütevazi açıklamanın cevabı, “o zaman sizi birinci yapmak gibi bir kaygımız olmayacak; bir inci gibi, değerli olduğunu gayet iyi bildiğimiz ama yeterince değerli olduğundan bizim sahiplenmemize ihtiyacı olmayan bir baha olarak belleyeceğiz” midir?

Olmamalı.

“90’lı yılların ortasında yalnızca 14 sayı yayınlanmakla birlikte, okuyanların gönlünde taht kuran ve zihinlerinde iz bırakan ‘KARAKALEM DERGİSİ, yine aynı düşüncelerle yeniden yola koyuldu” dediler bir süre önce yine aynı tevazuyla, ve şöyle devam ettiler, 'iyiler arasında bir inci' olmak için ve 'ıyi'liği yalnız kendisine has kılmaksızın. Ve kimseyle yarışmaksızın...”

Bir kez daha yola koyuldular. Ve onlarla, birbirimizle buluşan bizler, yola koyulduk. Yolda kaldığımız zamanlar oldu, ama hep bekledik. Nasılsa birincilik iddiası yok, nasılsa değerli olduğu aşikar, nasılsa farkındayız… Yeni sayı çıkmadığında bekledik, çıkınca sevindik. Her defasında dergi zamanında çıkmadığı için derin üzüntüsünü bizimle paylaşan editöre anlayış dolu bir yorum yazdık veya. Ama sormadık, madem bu kadar üzülüyorsunuz, neden başaramıyorsunuz. Onlar yücelik yapıyor, hal ehlinin tavrıyla tafsilata girmiyordu, ama vakıa, bir şeyler yolunda gitmiyordu. Ve aşikar ki, herkesin payına bir şey düşüyordu.

Şimdi elime bir çuvaldız alıyorum, manevi bağım hariç bir bağım olmayan Karakalem için birkaç kelam etmek istiyorum. Çünkü vicdanım yüksek sesle şunu söylüyor: Karakalem Zoru Başarmak Zorunda Değil!

Reklam almayan nadir yayınlardan olmasından gayet memnun olmak, çizgisini bozmamasından iftihar etmek, derginin fiyatı artmasa ama nadir rastlanan baskı kalitesi hiç düşmese diye ummak, Karakalem’e zoru başarmak gibi bir görev biçmek ve onu yalnız bırakmaktır. Bu aşinası olduğumuz durumların yanında pek bilmediğimiz yönleri de var Karakalem’in. Üye sayısı gibi mesela. Ve düzensiz yayınların bu düşük sayıyla doğrudan ilişkisi var.

Aslında birinci olma iddiası taşımama, ortamın kalitesizliğe verdiği prim enflasyonunun taban yapmasından değil sadece. Yaşanan acı anıların da izi var bence burada. Karakalem durakladığı yollarda yalnız kaldı ve yeniden yola koyulduğunda hak ettiği yeri bulamadı. Şimdi Karakalem’e sahip çıkma zamanı. Birinci olmayacak belki ama, bir inci olabilecek, ve farkı şu olacak, o artık bizim incimiz olacak.

Taşın altına elimizi koyacağız. Sahip çıkacağız ve artık zoru başarma gerekliliğinin zor kısmını değil, ortamdaki zorlukları aşmada yardımcısı olma kısmını dolduracağız.

Karakalem Yayınları ortaya çıktığı ve taşıdığı o erdemli vizyonu sürdürme mücadelesinde—bence—bir yara aldı ve bir yayınevinin himayesinde yola devam etme durumunda kaldı. Karakalem dergisi için biz üyeler ve okuyucular himaye eden pozisyonuna girmek durumundayız artık. Bu bizim ortak değerimiz değil mi?

Vakıa şu ki, her abone sadece tek bir abone getirse dergi zamanında çıkar gibi, herkesin anlayacağı türden basit bir denklemimiz var. Karakalem için birkaç adım atmak istiyoruz. Bunun derginin idari işlere bakan yönüne ait öneri, eleştiri, yorum ve destek kısmına kendimce değindiğim için, bizlere bakan kısmına da değinmeyi borç biliyorum. Üye olduğumuz grup, forum vs gibi internet ortamlarında dergiyi duyurabilir, birkaç kişiye tavsiye edebiliriz. Herkes sahip olduğu iş alanına göre Karakalem için bir şeyler düşünebilir belki.

Derdiyle dertlenmeyenlerin havada kalan yorumlarına önem vermeyeceğimi peşinen belirtmekle birlikte şunu ifade etmek isterim ki, ısrar ve isteğim üzerine açılmayan bu sayfa harici bir bağım olmayan Karakalem, benim bu ifadelerimle kabuk değiştiriyor, artık çizgisinden kayıyor ve taviz veriyor değil. Bunlar benim yazmakta özgür olduğum köşemde, vicdanımın sesiyle ekrana döktüklerimden ibarettir.

İsteyen Karakalem’e zoru başarma yaftası biçebilir. Veya durumun kendilerine bu şekilde yansıtılmadığını düşünenler de olabilir (bu durumda öğrenmek için sorduk mu şeklinde bir sorgulama da yapılabilir) veya “Karakalem zoru başaracak ve bunda benim de emeğim olacak” diyenler çıkabilir.

Sizin vicdanınız da benimkiyle aynı sedayı verdiyse, yüreğinizi yüreğimize katıp, emeğinizi emeğimize, derin sulara inci bulma yolculuğuna çıkalım derim dostlar.

Rastgele...

  02.09.2008

© 2021 karakalem.net, Editör



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut