Hayat sahnesinden

Zehra Sarı

ÜYESİ OLDUĞUM bir gruptan bir mail almıştım. Dizden aşağısı olmayan arkadaşının okuması için, hassas bir arkadaşı, kitap önerisinde bulunmamızı istiyordu.

Daha önceden bulundukları yerin yakınlarında iyi bir kafe tavsiyesi yahut hafta sonu için iyi bir film tavsiyesi vs. İçin gelen maillerin hiçbirine cevap vermeyi bile düşünmediğim halde, bu istek beni öyle etkilemişti ki... Maili çok hızlı okuduğumdan, başta ‘ayakları ağrıyor’ diye anlayıp “Allah arkadaşınıza acil şifalar versin” diye yazmayı düşünmüştüm. Ama sonra neden bilmem, içimden gelen sesi dinleyip maili tekrar, bu sefer yavaş yavaş ve dikkatle okudum.

Ama hayır, bahsi geçen arkadaşın ayakları rahatsız değildi; ayakları yoktu. Öyle kötü oldum ki, ‘neden?’ diye içimden bir soru cümlesi dışarı çıkmaya hazırlanırken yerinde kalakaldı. Çünkü günlerdir birşeylerle meşgul olan zihnim, önce çok şaşırıp üzüldüğü bu haber karşısında, daha sonra Üstadın hasta gençler için hissettiği ve söylediği şeyleri hatırladı ve “Allah sabrını arttırsın o gencin” dedi.

Aslında ilk aklıma gelen, evde özellikle bu yaz günlerinde sıcaktan falan bunalıp dışarı çıkmak isteyip geldiğimde rahatladığım, ama bu arkadaşın hayatında hiçbir zaman canı sıkıldığında kendi başına dışarı çıkıp istediği yerlerde gezemeyeceğiydi. Ama sonra yine gamsız diğer tarafım, “Bence onun böyle birşeye ihtiyacı yoktur. Allah o derdi verdiyse, demek ki o genç bunu kaldırabilecek durumda” deyiverdi.

Böyle deyiş, ondan mail ile de haberdar olan benim sorumluluğumu, o deyişi dinleseydim, kaldırıverecekti. Ama hayır, Rabbim o arkadaştan beni bir şekilde haberdar ettiyse, benim o arkadaş için yapabilecçeğim birşey var demekti.

Ve zihnimi zorlayıp, okuduğum ve o arkadaşın da okuduğunda istifade edebileceği kitapları ve internet sitelerini yazdım ve bütün bir yaz boyu yağmayan yağmurun o an yağmaya başlamasıyla, o arkadaşa yardım etmesi için Rabb-ı Rahimimize dua ettim. Ve birşey yapmış olmanın verdiği bir huzurla, gönül rahatlığıyla günlük rutin işlerime koyuldum.

Ne var ki, aradan saatler geçmesine rağmen, ders çalışırken o arkadaş tekrar aklıma geldi. Yazdığım mailde, düşünceli olan o gencin arkadaşına, arkadaşının manevi yönden çok beslenmesinin ona çok iyi geleceğini ve bunu besleyecek yazılar vs.yi de tavsiye etmiş olmama rağmen...

Şu fani hayatlarımız her an bitişe yaklaşıyor ve biz bunu ne kadar düşünmesek de, ruhumuz Baki olanla bağ kurmayınca sıkılıyor ve biz anlam veremediğimiz hisler yaşıyoruz. Mutlu olmamamız için hiçbir sebep görünmezken mutsuz hissediyoruz; yanımızdakilerin kahkahalarla güldüğü bir olaya sadece içten olmayan, ayıp olmasın sadedinden bir tebessüm gönderiyoruz. Ve o arkadaş yalnız başına gidemiyor diye üzüldüğüm yerlere gidip geldiğimizde çoğu zaman rahatlamış olamıyoruz. Değişim de bir rızık iken ve her rızık gibi şükrü gerektirdiğinden ve şükürle artacağından, biz bunu yapamıyoruz.

Aslında o arkadaş gibi değiliz zahiren; herşeyimiz zahiren tam, ama O’nunla bağlantı kurmayınca, tam gibi görünen hiçbir şeyimiz görevini eksiksiz yapmamış olmanın karşılığınhdaki lezzeti anlamıyor. Yürüyen, gülen, koşan, gezen tamlarız, ama içimizde yarım kalmış, hatta daha yarımlanmamış nice duygu, nice an, nice olay var.

Herkesin içinde O’nunla irtibata geçmediğinden hatıra arsivinde sakladığı nice anılar var. O yüzden, az önce okuduğum yazıda bir genç sevdiği kızdan ayrıldıktan sonra, ablasının nasılsın kabilinden sorusuna karşı “Nasıl olunabilir ki? İnsan sadece alışabiliyor, ama unutmayı asla başaramıyor” diye cevap yazabiliyor.

Halbuki, Rabbimiz Settar’dır. Bizim kendimiz hatırladığımızda bile çok kötü hissettiğimiz halleri örtendir. O, Tevvab’dır da. Tevvab ismiyle işlediklerimizi adeta unutandır. Bize düşen ise, sadece O’na dayanıp, O’nun isimlerinin kılavuzluğunda hayatımızı yaşamaktır.

Biz istersek o bize unutmak istediklerimizi unutturacak; hatta unuttuğumuz bile unutturacak olandır O...

  21.06.2008

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut