Bediüzzaman’ın değinmedikleri

Risale-i Nur müntesiplerinin Risale-i Nur’un Kur’ânî ve nebevî bir çizgide ortaya koyduğu temel ölçüleri ‘güncel’ tartışma konularına tatbik ederek yeniden üretmeleri, bir zarurettir.


RİSALE-İ NUR’U ve Eski Said’in yazdığı metinleri okurken, Bediüzzaman’ın yaşadığı dönemin hâkim düşünce akımlarına ve eğilimlerine dikkatle baktığını gösteren ipuçları buluruz. ‘İpuçları’ diyorum, zira Risale-i Nur, salt bir ‘entellektüel metin’ olarak tasarlanmadığı, bilakis ‘marifetullah’ ve ‘ubudiyet’i merkeze alıyor olduğu için, bu akımlardan ayrıntılı biçimde bahsedilmez. Bu akımların ‘tarif’ ve ‘tasvir’i değil, ‘tahlil’i ağırlıklıdır; ve bu tahlil, çoğu zaman, üstü örtülü biçimde yapılır.

Meselâ, Risale-i Nur’da ‘modernite’nin özünü oluşturan ‘Aydınlanma’ felsefesi üzerine, onun tarihçesini ve gelişimini açıklayan, sayfalar dolusu ayrıntılı bir bahis bulmamız imkânsızdır. Ancak Bediüzzaman’ın ‘Aydınlanma’ felsefesinden haberdar olduğu ve ona dair bir kanaatinin de bulunduğu, Mesnevî-i Nûriye’nin tek bir paragrafında ‘imalı’ biçimde tezahür eder: ‘Medenîlerin iftihar ile dem vurdukları tenevvür-ü intibahları,’ gerçekte ‘intibah’ değil, bilakis ‘uykunun en derin tabakasında bulunmaktan ibaret’tir: “Onların misali, rüyasında güya uyanıp, rüyasını halka hikâye eden nâim meselidir. Halbuki, rüyasında onun o intibahı uykunun hafif perdesinden derin ve kalın bir perdeye intikal ettiğine işarettir.” (bkz. Mesnevî-i Nûriye, ‘Habbe’ risalesi.)

Benzer şekilde, meselâ “Yirmibeşinci Söz”de Tûr sûresinin i’cazını izah sadedinde gelişen paragraflar, Bediüzzaman’ın düşünce tarihine ve hâkim düşünce akımlarına dair vukufiyetini net bir biçimde gösterir.

Buna karşılık, zamanın bazı düşünce akımlarına Risale-i Nur müellifinin hiç temas etmediği görülür. Meselâ, Darwinizmin, özellikle de sosyal Darwinizmin son dönem Osmanlı aydınları üzerindeki bariz etkisine karşılık, ne Risale-i Nur’da, ne de Eski Said’in yazdığı metinlerde Darwinizme dair bir atıfla karşılaşılmaz. Benzer şekilde, Bediüzzaman’ın yaşadığı dönemde vuku bulan ve tartışması hâlâ süren ‘Ermeni katliamı’ üzerine bir bahis, Bediüzzaman’ın yazdıkları arasında yer almaz.

Peki bu durum bir nakise midir? Bediüzzaman Darwinizm üzerine birşey yazmaz veya ‘Ermeni katliamı’ konusu üzerine bir söz söylemezken, aslında bu gibi ‘netameli’ konuları gözardı mı etmektedir?

Bilakis, bu kabil meselelere Risale-i Nur müellifi doğrudan bir atıfta bulunmamakla birlikte, Risale-i Nur metinleri içerisinde bu konulara bakışın usulünü ve aslını gösteren bir veçhe vardır. Meselâ, Bediüzzaman doğrudan ‘Darwin’in tezleri’ veya ‘evrim teorisi’ üzerine birşey yazmamıştır. Ancak, baştan sona Risale-i Nur, hayata ve kâinata bakış üzerine temellenmekte; bu çerçevede tabiatçı, determinist yaklaşımları reddederken, tevhide dayalı bir kâinat ve hayat anlayışını ikame etmektedir. Meselenin özü buradadır. ‘Darwin’in tezleri’nin ise bu çizgide ancak tâlî bir önemi vardır. Yani, ‘tesadüf, şirk ve tabiat’ı esasları itibarıyla tahlil edip ‘âlem-i İslâm’dan nefy ve ihraç’ eden bir eserin, bu küfrî yaklaşımın değişik kollarını tek tek irdelemesine ihtiyaç bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, Risale-i Nur’un sosyal hayata ve siyasete dair belki de en açık vurgusu, ‘adalet’e dairdir. Adalet-i mahzâ, Risale-i Nur’da, belki başka hiçbir eserde vurgulanmadığı ölçüde vurgulanır. Bediüzzaman’ın ‘siyasetten içtinab’ı da, ‘topyekün savaş’a karşı tavrı da, ‘milliyetçilik’ eleştirisi de, temelde ‘adalet-i mahzâ’ eksenlidir. Adalet-i mahzânın özünde ise, devletin, milletin, vatanın, cemaatin, dünyanın... selameti adına masumların hakkına ilişilmemesi yatmaktadır. Bu çerçevede, ‘birinin hatasıyla başkasını mesul etmemek,’ meselâ bir kişi veya zümrenin yanlışından dolayı ailesini, milletini, köyünü saldırı konusu haline getirmemek, adalet-i mahzânın bir lâzımıdır. Ki, Risale-i Nur’un hemen her yerinde, bu ‘adalet’ esasının tekrar tekrar vurgulandığı görülür.

Bu bakımdan, Bediüzzaman’ın ‘Ermeni katliamı’ üzerine, bunun boyutları üzerine, bu olayı ilk kez kimlerin başlattığı üzerine birşey söyleyip söylememesi önemli de değildir; bu konuda birşey söylemesi gerekli de değildir. ‘Birinin hatasıyla başkasına mesul etmeme’yi inandığı Kur’ân’ın hayat-ı içtimaiyeye dair bir esası kabul eden bir mü’min olarak Bediüzzaman’ın, kim tarafından hangi gerekçeyle ve kime karşı olursa olsun böylesi icraatlara taraf olmadığı, bitaraf da olmadığı, bilakis kalben ve fikren açık biçimde karşı olduğu ortadadır.

Bediüzzaman açısından, ortada bir mesele yoktur.

Buna karşılık, Risale-i Nur müntesiplerinin Risale-i Nur’un Kur’ânî ve nebevî bir çizgide ortaya koyduğu temel ölçüleri ‘güncel’ tartışma konularına tatbik ederek yeniden üretmeleri, bir zarurettir.

  18.05.2008

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut