Tevhid penceresinden “Birinci Söz”e bakış

Zafer Karlı*

MÜTEKELLİM-İ EZELİ (c.c.) Kur’an’ında bize kendini tanıtırken ders verdiği ana maksatların en büyüğü tevhiddir. Kur'an-ı Kerîm'in temel misyonu, insanları yaratıklara tapmaktan kurtarıp sadece Allah'a kul yapmaktır. İnsanın Allah'ı bir bilmesi, O'ndan başka tanrı tanımaması tevhîd; sadece Allah'a tapması, O'nun buyruklarına tam anlamıyla teslim olması ise İslâm'dır. İslâm, tevhîdi gerçekleştirme dinî olduğundan, İslâm'ı doğal sadeliğine kavuşturmak üzere gelmiş olan Kur'ân'ın ana konusu tevhîddir.1 “Kur’an’da olan bütün sırlar ise Besmelededir.”2 Kur'an'ın en yüksek maksadı tevhid olduğu için, Hz. Ali'nin bu sözüyle besmelenin içerdiği en yüksek anlam hazinesinin de tevhid olduğunu anlıyoruz.

İnanan insanın fiillerine başlangıç için en yaygın olarak kullandığı ifade, geçmişte olduğu gibi günümüzde de “besmele”dir. Kur’an’ın nazil olduğu dönemde paganist Araplar fiillerine tapındıkları putlar adına başlamakta ve fiillerini onlar adına yapmaktaydılar. Bu yapı karşısında, inananların da fiillerine başlarken besmeleyi okumaları uygun görülmüş ve hatta emredilmiştir.3 Bediüzzaman Hazretleri de besmelede şirki reddeden ve tevhidi gösteren anlama “Binaenaleyh, her bir nimetin bidayetinde, mü'min olan kimse besmeleyi okusun. Ve o nimetin Allah'tan olduğunu kastetmekle, kendisi ancak Allah'ın ismiyle, Allah'ın hesabına aldığını bilerek, Allah'a minnet ve şükranla mukabelede bulunsun”4 cümleleri ile işaret eder.

Biz de bu makalemizde besmelenin bir tefsiri olan birinci sözde işlenen tevhid açılımlarından Allah’tan başka rızık verenin olmadığı ve kudret sahibinin Malik-i Hakiki’den başka olamayacağı esaslarına değineceğiz.

A- Allah’tan başka Malik ve kudret sahibi yoktur:

Bediüzzaman tevhidin bu boyutunu “…Şu sahrânın Mâlik-i Ebedîsi ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini al. Ta bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulasın” cümlesi ile ifade etmektedir. Kuran-ı Kerim bu manayı “Göklerin, yerin ve içlerindeki her şeyin mülkiyeti Allah'ındır, O, her şeye hakkıyla kadirdir.” (5/120) ayeti ile ifade etmektedir. “Göklerin, yerin ve içlerindeki her şeyin mülkiyeti Allah'ındır” ifadesi birinci sözdeki “ …Şu sahrânın Mâlik-i Ebedîsi ve Hâkim-i Ezelîsi” ifadesine karşılık gelir. “O, her şeye hakkıyla kadirdir” ifadesi de Allah’tan başka kudret olmadığı için Allah namına hareket eden insanın bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisâtın karşısında titremeden kurtulacağını anlatır

İslâm’a göre hâkimiyet ve sınırlandırılamaz egemenlik yalnızca Allah’ındır. Bu konuda bütün müslümanlar arasında tam bir fikir birliği vardır. Her varlığa her an hükmetmek Allah'a hastır. Allah’tan başkalarının bu konuda herhangi bir ortaklığı yoktur. Tevhiddeki bu yüksek hakikate iman eden mü'minlerin yeryüzünün en büyük güçlerini yendikleri, en büyük hükümdarları ayaklar altına aldıkları, kaleler fethettikleri tarihçe sabittir. Çünkü, Besmelede tevhidi ifade eden “Allah’ın adıyla” manası öyle mübarek bir definedir ki, nihayetsiz aciz ve fakir insanı, nihayetsiz kudrete, rahmete rapteder, bağlar. Bu yüksek hakikati ruhuna ve hayatına nakşeden kişinin durumu askere benzer, devlet namına hareket eder, hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır.” Bu büyük hakikat her mü’min imanında yer etmiş, her kalbe sızmıştır. Allah’ın görünen ve görünmeyen her varlığın ezeli sahibi olduğu yalnızca dille söylenen bir söz, bir konu olmaktan çıkıp, Mâlik-i Ebedî olan Allah’tan başkasının kudret sahibi olamayacağı ruhlarda karar kılmış bir hakikattir. Kainatta bu hakikatten başka hiçbir güce yer kalmamıştır. Bunu göstermek için Bediüzzaman Hazretleri “Birinci Söz”de “En güvendiğin salâbet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyor…” ve “havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i suhuletle intişar etmesi” cümlelerindeki tefekkürle anlatmıştır.

Yine “Bismillah (...) bütün mevcudâtın lisan-ı haliyle vird-i zebânıdır” cümlesi ile her varlığın her an kesintisiz olarak Allah’a muhtaç olduğunu, ancak O’nun kudreti ile varlığını sürdürebileceğini anlatır. Kur’an ise, insana bu manayı “Rabbinin yüce adını zikret, fânilere bel bağlamaktan kurtul ve bütün gönlünle yalnız O’na yönel” (73/8) ayeti ile ders verir. Bunun için her meşru işin başlangıcında besmele çekilmesi uygun görülmüş, hatta emredilmiştir.

B- Allah'tan Başka Rızık Veren Yoktur:

Cenab-ı Allah, barındırdığı milyonlarca tür mahlûkata göre küçücük olan bu dünyayı, onların sayılara sığmayan fertlerine hazırlanmış yüz binlerce çeşit erzak ve ihtiyaç maddeleri ile doldurmuştur. Bu yerküreyi, bir gemi gibi uzay okyanusunda hızla hareket ettirip mevsimlere uğratarak, bahar ve yaz mevsimini, yüz binlerce yiyeceklerle doldurup, her kış erzakı tükenen canlıların, imdadına, erzak gemisi halinde göndermektedir.5 Zemin yüzünü tefekkür eden “Birinci Söz”deki “Her bir bostan "Bismillâh" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur” cümlelerinden sonra gelen “Bizlere Rezzak namına en latîf, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar” cümlesindeki “Rezzak namına” ifadesi “...Sizi başka rızıklandıracak kimmiş?” (67/21) ayetinin işaret ettiği, gafleti yırtan tevhidi gösteren bir dersi olmuştur. Çünkü, insanın rızkı, Allah'ın iradesiyle, yeryüzüne ve sebeplere yerleştirilmiştir. İnsanın bu sebeplere doğrudan bir etkisi veya işleyişlerine bir müdahalesi sözkonusu değildir. Çünkü, onlardan birçoğu yaratılış olarak insandan daha dayanıklı, kuvvet bakımından daha güçlüdürler. Kaldı ki canlı ve cansız olan bu sebepler bizi tanıyor veya biliyor da değillerdir.

Her şeyin Allah namına ve Allah’ın izniyle hareket ettiği besmelede olan anlam boyutlarından biridir. Bu açıdan bakılınca “Rahman ve Rahîm” olanın O'ndan başkasının olamayacağı açıkça görülecektir. Bu mananın idrakinde olmak son derece önemlidir. Konunun önemini Bediüzzaman Said Nursî şöyle ifade eder: “Kur'ân-ı Kerim nimetleri, âyetleri, delilleri tâdât ederken "Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?" (55/13.) âyet-i celilesi tekrarla zikredilmekte olduğundan şöyle bir delâlet vardır ki: Cin ve insin en çok isyanlarını, en şedit tuğyanlarını, en azîm küfranlarını tevlid eden şöyle bir vaziyetleridir ki, nimet içinde in'âmı görmüyorlar. İn'âmı görmediklerinden, Mün'im-i Hakikîden gaflet ederler. Mün'imden gafletleri saikasıyla, o nimetleri esbaba veya tesadüfe isnad ederek, Allah'tan o nimetlerin geldiğini tekzip ediyorlar.”

Nimetleri vereni görmeyen veya inkar eden durumuna düşmemek için ayet-i kerime “Allah size ihsan ettiği nasibi alıkorsa, sizi başka rızıklandıracak kimmiş?” (67/21) sorusunu beşerin idrakine sunmuştur. Rızkın bize gelmesine vesile olan yeryüzünde bir çok şey vardır. Bediüzzaman ‘ Birinci Söz’de bunlardan meyve ağaçlarını örnek verip “..her bir ağaç "Bismillâh" der; hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor” cümlesindeki “bizlere tablacılık ediyor” ile rızkı verenin sebepler olmadığını tekrar hatırlatmıştır.

Bizi rahmeti ile rızıklandıran Rezzak-ı Hakiki bizden hâlis bir şükür ve ciddî ve sâfî bir hürmet ister. “Evet, o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir. Başta "Bismillâh" zikirdir. Âhirde "Elhamdülillâh" şükürdür. Ortada, bu kıymettar harika-i san'at olan nimetler Ehad, Samed'in mucize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir” cümlelerinde Rezzak-ı Hakikinin nimetlerine kaşı nasıl mukabele edeceğimiz özetlenmiştir.




Dipnot

1. Kuran Ansiklopedisi, Prof. Dr Süleyman Ateş; Tevhid Bahsi.

2. brahim Kundizi, Yenebı-ul Mevedde.

3. Kelam Araştırmaları 4 : 1 (2006), s. 77.

4. Mesnevî-i Nuriye s. 82

5. Prof. Dr. Suat Yıldırım Kur’an-ı Hakîmin Açıklamalı Meali, s. 569.

zaferkar79@yahoo.com.tr

  06.04.2008

© 2021 karakalem.net, Zafer Karlı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut