Hz. Yunus’tan Hz. Eyyûb’e geçiş

Zehra Sarı

KENDİSİ İÇİN ‘doğru bu’ zanneder, bir karar alır insan. Ama ardından mutsuzluk, ümitsizlik dehlizlerinden çıkamaz olur. Halbuki daha mutlu olabilmek, hayata daha bir canlı gülümseyebilmek, kainatla daha alakadar olabilmek için alınmıştır bu karar.

İnsanın kendisine güvenerek, haşa kendisini ‘vekil tayin ederek’ aldığı bu karar karşısında, Rabbimiz yine insana şefkat eder; bizi kendisini vekil etmekten Rabbini vekil etmeye çıkartır ve ‘Hasbunallahu ve ni’mel vekil’ dedirtir—hem de tastamam idrak ettirerek.

Birşey ister insan yana yakıla ve İlahi Dergaha el açar ümitle. Ve cevap gelir dualarına. Ama birşey oluverir isteyen insana; istediği verilmiştir halbuki. Fakat o, verilende hep bir kusur arar, naz yapar kendince, şikayetler dökülür dilinden. ‘Keşke’lere başlar sonra; ‘keşke şöyle olsaydı’lar sıralanır ardı ardına, bir bir... Ve nasıl şükür nimeti artırıyor ise şükürsüzlük de nimetin gitmesine sebeptir sırrınca, nimet olarak algılayamadığından, nimeti Verene nimeti için teslim olmadığından, kendisi için en güzelini gönderdiğinden emin olamadığından, o nimet elinden alınır. Önceleri, buna dayanabileceğini söyler ona nefsinin en yakın arkadaşı; “Her zaman daha fazlasını istemelisin, her zaman daha iyileri vardır” der ve inandırır onu. Gel gör ki; duyguları belli bir sürenin sonunda eski alıştığını, nimet olarak algılayamadığını tekrar ister. Tekrar başlar yana yakıla dua etmeye...

Ne gariptir ki, bu defa dua edilen; daha önce kıymeti anlaşıl(a)mayan ve ‘nikmet’ gibi görülen o ‘nimet’tir. Yine başlar içinden keşkelerle başlayan cümleler birbiri ardınca gelmeye. Ama bu defa, hep bir müddet önce olumsuzluğuna hükmettiği şeyler için ‘keşke olumlu düşünseydimler’ içindir bu ‘keşkeler.’ Verildiğinde değerini anlayamadığı, bin bir bahanelerle kusur bulduğu şeyler içindir.

Nedendir, insan elindekinin değerini kaybetmeden anlayamaz? İlla ki tecrübe mi etmelidir kaybetme acısının ne olduğunu? O zaman mı anlamalıdır verilen o şeyin nimet olduğunu? Hayatta kaybederken, içinde durduğunu anladığında mı?

O dergâha tekrar gelir ve el açar insan: “Beni affet, Sübhan Sensin, ben gerçekten kendine zulmedenlerden oldum. Verdiğin şeyin değerini şimdi öyle anladım ki. Sorun gibi gelen o şeylerin benim için bir rahmet olduğunu geç de olsa öyle anladım ki. Evet Sen Sübhansın, verdiğin ama değerini bilmediğim o şeye beni öyle alıştırdın ki, farkında olmadan o şeye öyle alışmışım ki... Sen tekrar nasip et Rabbim. Alıştığımız şeylerden bizi mahrum etme. Sen Kadîrsin, Senin herşeye gücün yeter; Sen herşeyi hikmetle yaparsın, o şeyin elimden alınmasının hikmeti onun değerini o zaman anlayamayacağımdan olsun lütfen, alındıktan sonra nimet olduğunu anladığım o şeyi tekrar nasip et... Bu Senin için sadece ‘ol’ demektir. Evet Rabbim; Hz. Eyyübvari ‘zarar bana dokundu’ ama Sen Rahman ve Rahîm olansır. Kendi kendini bilmeme hastalığına tutulmuş şu kuluna, şefkatinle muamele et. Sen, tevekkül edenlere en güzel vekilsin.”

VERİLEN şeylerin kıymetini, elimizde iken bilmek duası ile...


NOT: Yazı yazılırken, kendisine gönderilen ‘iş’ten memnun olmayıp, işten çıkarıldıktan sonra işinin kıymetini anlayan birisi; okuluna istemeye istemeye giderken okulundan olan ama sonra okulunu özleyen başka birisi... ve başka başka birileri ve başka başka olaylar düşünüldü.

  25.03.2008

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut