Duygular değişkendir

Zehra Sarı*

GENÇ KIZ inanamıyordu. Yıllar önce “Bana ayak bağı olacak” diye doğmasına bile üzüldüğü kardeşine, şimdi o kadar bağlıydı ki, ‘onsuz’ bir hayatın olabileceği fikri bile ona imkânsız geliyordu.

İlkokul beşte iken, bir kardeşinin doğacağını öğrendiğinde hiçbir şey hissetmediğini sadece "Benim yerimi alacak mı?" diye kafasından geçirdiğini hatırladı. Çocuk aklıyla; kardeşinin, onun için bir arkadaş, sırdaş olabileceğinin değil de, âdeta "Bir düşman" olabileceğinin düşüncesiyle yatar kalkar olmuştu. Kardeşi doğmuş, beşiğini sallamış; okula onu sallamaktan geç kaldığı günler olmuştu, ve bu ona olan kızgınlığını arttırmıştı. Artık her istediği alınmaz olmuştu, çünkü artık ailesine biri daha eklenmişti ve onun da ihtiyaçları vardı. Çocuk yüreğinde bu, kardeşine karşı hıncını daha da arttırmıştı; anne ve babasının ise bundan haberleri yoktu.

Ve yıllar geçmiş kendisi 26, kardeşi 16 yaşına gelmişti ve hayatındaki en sevdiği insanları duygu terazisinde tarttığında; en ön sırayı kardeşinin aldığı, her oylamada vuku bulan birşeydi.

Peki bu nasıl olmuştu; nasıl önceden "düşman" bellediği kardeşi şimdi "canı" oluvermişti?

Genç kız, bunun cevabını "bakış açısı" olarak veriyordu. Kardeşine baktığı yönü değiştirmişti o kadar. Ön yargısı, son yargısı olmamış; ayakbağı olarak gördüğü kardeşine, arkadaş olabileceğini de farketmişti ve bu farkediş ona daha önce hiç tatmadığı duygu dünyasının kapılarını da açmıştı. Bir zamanlar "Onunla nasıl olacak?" dediği kardeşi için "Onsuz olmaz" der olmuştu âdeta! Her sabah kalktığında kendi kahvaltısından çok, onun kahvaltısını düşünür, gidilecek bir yer varsa, kendi kıyafetlerinden önce onunkisini ütüler olmuştu. Eve geldiğinde; gün içinde yaşadığı olayları paylaşabileceği birini bulmak—hem de onu can kulağıyla dinleyen—onu çok mutlu ediyordu. Kendisi de her ne kadar kardeşi konuşmayı sevmese de, onun gününü paylaşmaktan büyük haz duyuyordu; cümleleri zorla ağzından aldığı zamanları katmazsak! Dini konularda öğrendiklerini kardeşiyle paylaşıyor; özlü bir söz, bir anı, ibretlik bir hikâye varsa iki kişilik dinliyor ve bunları, kardeşine de anlatıp; onun, geleceğin "Bilgili, salih, dindar bir genç; bu çağın sahabilerinden" olmasını istiyordu; kendisi için dua ederken çoğu zaman gözünden akmayan yaşlar, kardeşi için dua ederken zaman zaman durmak bilmiyordu. Bu kadar ilgi, bu kadar sevgi kardeşini sıkmıyor değildi ama, ilgisizlikten yanlış yollara sapmasındansa; fazla ilgiden sıkılmasını; daha efdal buluyordu-tabii orta yol her zaman, en arzu edileniydi! Kardeşi güzel birşeyler anlattığında ise; içi içine sığmıyordu; yıllarca suladığı ağacın meyva vermesini görünce insan, sevincine diyecek olmaz ya, onun da hissettiği bundan farklı bir şey değildi; kardeşiyle ilgileniyor, ona dua ediyor ve bunun güzel neticelerine şahit oluyordu ve buna şükrederken devamı içinde dâim dua ediyordu. Özellikle; kardeşinin vefalı bir genç olarak yetişmesi için çok çabalıyor; Peygamberimiz'in (s.a.v.) çok sevdiği eşi Hz. Hatice vefat ettikten sonra onun akrabalarını hiç unutmadığını; hallerini gözettiğini; hatırlarını sorduğunu anlatıyor; sahabi ve evliyaların hayatından da bu hususta örnekler anlatıyordu. Bir sünneti bile diri tutmanın mükâfatlarını sıkı sık anlatıyor ve onunla ellerinden geldiği kadar bu noktaya dikkat ediyorlardı.

Genç kız, yıllar önce "Bir yük" gördüğü kardeşini, şimdi ise "Hayatı anlaması içim gönderilmiş bir mucize" olarak görüyordu. Değil miydi ki kardeşinden sonra küçük çocuklarla daha fazla ilgilenir olmuştu; sokakta bir çocuk ağlasa dayanamaz yanına gider derdini sorar olmuştu; bir annenin, çocuk yetiştirirkenki emeğini görmüş; bir insanın kalbini kırmanın ne büyük bir cinayet olduğunu daha çok hisseder olmuştu. Özenle yetiştirdiği, üstüne titrediği, kalbi kırılmasın diye kendisinden çok şeyleri feda ettiği kardeşini birileri üzse ne kadar üzülürdü, içi yanardı; o halde başkasının kardeşleri olan başkalarını da, o üzmemeliydi, o kırmamalıydı; bunun için özen göstermeliydi; kimsenin kardeşi, kendi kardeşinden daha az önemli değildi.

Kardeşiyle birlikte hayatta sadece "kendini" düşünmesininde güzel birşey olmadığını anlamıştı; "paylaşmak" diye bir kavramda girmişti hayatına; artık "tek" değildi; oyuncaklarını, belirli bir süre için odasını paylaşacağı ve şimdilerde ise; gündelik sorunlarını, mutluluklarını, sırlarını paylaşacağı bir kardeşi vardı. Ve önceden "sorun" diye görünen şeyler şimdi içindeki sorunsuzlukların vesilesi oluvermişti. Öyle ki; kendisinin çözüm bulamadığı kimi dertlerine, kardeşi bir şey söylüyor ve içinde bir ışığın yanmasına sebep oluyordu; hatta kimi zaman daha kardeşi bir şey söylemeden, olayı ona anlatırken içinde bir rahatlama hissediyor ve kardeşine sarılıveriyordu.

Evet evet, kardeşi geldikten sonra evleri gibi onunda içi aydınlanmıştı sanki; bencillikleri gitmiş, daha insancıl bir insan oluvermişti; arkadaşlarının düşünceleri de bu yöndeydi; "Kardeşinden sonra sendeki değişmeye inanamıyorum; önceden, ben birşey anlatırken hep kendini düşünürken şimdi, benim yerime kendini koyarak düşünmen beni inan çok mutlu ediyor" demişti ilkokuldan beri en samimi olduğu arkadaşı. Hüzünler paylaşıldıkça azalır; mutluluklar paylaşıldıkça artarmış ya; Kardeşiyle bir olmak duygusu da ona bu hayat yolunda daha sağlam basmayı öğretmişti.

Hayata bir yük olarak bakmıyordu artık; çevresindeki bir olumsuzluğa kolaylıkla "bana ne" deyip geçiveremiyordu artık; kimbilir belki ileride o "bana ne "dediği şey kardeşinin hayat yolunda ayağına takılabilir; onu yolundan alıkoyabilirdi. O yüzden eli geldiğince gücü yettiği ölçüde düzeltebileceği olmsuzlukları düzeltebilmek için uğraşıyor; artık hiçbir şeyin yanından burun kıvırıp geçmiyordu.

Kardeşinin ismini aldığı Hz. Yusuf'un ahlakıyla ahlaklanması en büyük duasıydı. Bu asrın Züleyha’larına karşı, aynı net duruşu sergileyip Rabbine O'nun istediği bir gelişle varması ve varmak için dua ediyordu.

Rabbim bu asrın tüm Yusuf’larını bu asrın cazibedar fitnelerinden korusun. Onları ve bizleri nefsin ve şeytanın şerrinden korusun ve bizleri razı olacağı şekilde yanına gelenlerden eylesin inşaallah!

  17.02.2008

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut