Alışkanlıklar

Özlem Uluğ*

ALIŞKANLIKLAR DİYARI. Ah o diyar ki, nefisleri kendine çok çabuk bağlar. Şöyle bir görelim dersiniz önce. Sonra ziyaretler artar zamanla hiç hissettirmeden ve birdenbire bakmışsınız, o diyarda yaşar olmuşsunuz. Bir sabah uyanır ve yaşadığınız mekanın değişmiş olduğunu farkedersiniz, bazen de farkedilmeden yıllar geçer.

Bazen güzel alışkanlıklar edinildiği bahanesinin arkasına sığınırız. Güzel kelam, ibadet, yiyecek... aklınıza ne gelirse güzel olabilecek alışkanlığa dair. Oysa benim namazım alışkanlık ise bu ne kadar doğrudur?

Alışkanlıklar otomatiğe alınmış makinalar gibidir. İçine atarsın malzemeyi ve kurulmuş makina gibi görevini gerçekleştirir. Hiç hesap etmez, nedir, nedendir, nasıldır... O hesaplar önceden yapılmış ve düzen kurulmuştur. Gerisi bir otomatiğe alıştır.

Peki hiç çamaşırlarınıza sordunuz mu; otomatik makina da mı yıkanmak istiyorlar diye? Ben bir kazak olsam, elde yıkanmak isterdim, ya siz? Her yıkamada daha farklı düşüncelerle tutulurdum elde, her yıkamada, neremin kirlendiği dikkatlice önceden incelenirdi ki, o bölge daha çok elden geçsin. Elde özenle tutulur, bir yerimin takılıp takılmadığına dikkat edilirdi. Yani cidden emek verilirdi. Elde yıkanan çamaşırlar daha bir özenle asılırdı askıya, çünkü daha çok emek verilmiştir.

Keşke güzel kelimeler bile alışkanlık haline getirilmese, onlar bile alışkanlıklar içinde değerlerini kaybedebilmekte. Herşeyin güzeli elbette tercih edilir ama, tercih edilenin adı, sıfatı, kıyafeti alışkanlıksa ne kadar güzelliğini yaşatır?

Yaşadığınız güzel alışkanlık adındakiler acaba alışkanlık olmaktan memnun mudurlar? Namazımız örneğin, memnun mudur? Otomatiğe alınmış gibi okunan sûreler memnun mudur? Beden kurulu makina gibi ibadet etmekten memnun mudur? Sizin için kesilmiş, ateşe atılmış, dakikalarca pişmiş ve sırf siz yiyesiniz diye tabağınıza kendini sunmuş yiyecekler acaba sizin Besmelesiz, sırf yemiş olma alışkanlığınıza heba olmaktan memnun mudur?

Bazen insanlar da birbirine alışkanlık haline gelebiliyorlar. Yıllarca süren evlilikler, dostluklar... Sevdiğinizin sevgisine, ilgisine, sesine, nefesine alışırsınız. Özellikle o kişi hayatınızda çok fazla yer edinmişse alışkanlık miktarı artar. Aslında güzel gibi görünen ama en tehlikeli alışkanlık budur. Bu dünyanın düzeninde her zaman herşeyin değişkenliği vardır. Güneş bir var, bir yoktur. Bulutlar, yağmurlar hâkeza. Mevsimler, doğa devamlı değişim içinde. İnsanlar da doğdukları gibi kalmamakta. Beden her gün yeni hücrelerle var oluyor dünyada ve bir gün geliyor beden de olamıyor.

Tüm bu değişime ayak uyduramayan, bir tek alışkanlıklar. Bir tek alışkanlıklar direnmede. Alışkanlıklara takılan insanlar ne halde? Değişimle kaybettiğimiz derin, büyük boşluklarla yaşıyoruz hayatı ya da yaşadığımızı sanıyoruz tam o halde.

Peki kaybetmeseydik ve tam o yerde alışkanlıklarımızı taşısaydık, ne kadar yaşamış olurduk? Sevmek alışkanlıksa, bu o sevgiye yapılmış en büyük hakaret değil midir? Değer vermek, her an her saniye yeniden düşünerek, yeniden değerlendirerek, yeniden gözden geçirerek, yeniden hissederek yaşatmak değil midir? Bedenimiz yaşamayı biliyor, ona sorun isterseniz, her an yeni hücreleriyle, her zerrenizi yaşatmaya çalışmakta. Peki irademizin elinde kavrulanlar ne halde?

Alışkanlıklar, alışmak kelimesiyle başlarlar.. Alışmak nedir peki? Önce tanımak, sonra kabullenmek, benimsemek... Bu noktaya kadar ipler çok sıkı tutulur... Ne zaman ki alışkanlık kıyafetini giyerler, işte o zaman ipler yavaş yavaş bırakılır... Bağlar gevşer, ilgi zayıflar ve anlık yaşamın yerini geniş zamanlı otomatik yaptırımlar alır. Oysa en sevilen, en sevgili dahi muhabbetini her an ayrı, karşılaşmasını her gün, her vakitte ayrı ve yeniden tazeler...

Kötü alışkanlıklar ve bağımlılıklardan söz etmeye gerek var mı? Ama nedense çoğumuzun hayatında varlar, neden varlar? Neden hiç gerçekten sordunuz mu? Neden varlar?

  13.02.2008

© 2021 karakalem.net, Özlem Uluğ



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut