Visal ve fakr

Hasan Güneş

MEŞHUR ŞÂİR Nâbî, bir şiirinde şöyle der:

“Eyleme fakra hakaretle nazar ey Nâbî
Fakr, âyinesidir sûret-i istiğnanın”

Evet, fakir ve fakirliğe karşı hâkir bakma, hor görme! Çünkü o istiğnanın, Allah'tan başka kimsenin minneti altına girmemenin ve gerçek zenginliğin aynasıdır.

Her şeyin madde ile ölçüldüğü ve dünyevileşmenin had safhada olduğu zamanımız insanı için fakirlik denilince ilk akla gelen elbette dünyevî fakirliktir. Halbuki, sağlık ve sıhhatten tutun da, ilim ve amele, huzur ve saadete kadar ihtiyacımız olan o kadar çok şey var ki, her birisinin eksikliği telafisi mümkün olmayan fakirliklerdir. İnsan, arzu ve emelleri ebede kadar uzanan bir varlık olması sebebiyle had ve hududu olmayan mutlak bir fakirdir. Bunların çoğunun çoğumuzda bulunuyor olması ve sonunu da görmüyor olmamız zihinleri sadece maddî konulara hasretmiştir.

İster maddî isterse manevî olsun bunların bizde olması ile olmaması arasında gerçekte çok fark yoktur. Bizde olması bizi fakirlikten kurtarmaz. Çünkü, bunların hiç birisi bizim kendi imalatımız olmadığı gibi, daimi de değildir; geçicidir, fânidir, emanettir, gerçek mânâda da sahibi değiliz; tedbir ve idaresinden âciziz. Tek tek elimizden çıkmakta olan bu emanetler; bir gün gelecek, tamamını hakikî sahibine teslim etmek zorunda kalacağız. Maalesef emanetçiyi zengin kabul etmek insanoğlunun önemli zaaflarındandır.

Gerçekte insanların şu dünyadaki kavgası, sayısız şeye tenezzülü ve peşinde koşturması, kendisi gibi fâni ve emanetçi olanlardan emanet kapma kavgası yada gayretidir. Sağır ve kör tabiata, gâfil ve bencil insana bu kadar teveccüh neticesiz bir zillettir. Halbuki bu fâni ve âciz mahlukata istiğna edip, “her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında” ve nihayetsiz gayb hazinelerini sahibi olan Âlemlerin Rabbine yönelmesi hem haysiyet ve şerefinin gereğidir hem de tek çaredir ve gerçek zenginliktir.

Fakr, hem Nâbî’nin dediği gibi istiğnanın âyinesidir; hem de istiğnanın ve gerçek zenginliğinin bir vesilesidir. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri Yirmi Altıncı Söz’ün Zeyl'inde Cenab-ı Hakka vâsıl olacak en sâlim ve selametli olan dört yoldan biri olarak zikreder ve “fakr dahi rahman ismine îsal eder.” der.

İnsanın, sınırsız acz ve fakrına, ebede kadar uzanan arzu ve emellerine, had ve hesaba gelmez düşmanlarına karşılık kâinatın seferber edilerek ihtiyaçlarının temin ediliyor olması ve tehlikelerden de muhafaza edilmesi Cenâb-ı Hakkın rahman isminin muazzam bir tecellisidir. Fakr ne kadar şiddetli ve ne kadar şuurunda olunursa rahman ismine ulaşmak da o kadar kısa ve o kadar kolay olacaktır.

Dolu bir bardak, su alır mı? Ab-ı hayat çeşmesinden istifade etmek istiyorsanız, oraya boş ve büyük bir kab ile gitmelisiniz. Zaten kabının dolu olduğunu düşünen su ihtiyacını da tam hissetmez, çeşmenin kıymetini de hakiki olarak anlamaz. Bugün ilim cihetinde insanların ekseriyeti tıpkı bir zamanların İsrailiyatı gibi yoğun bir bilgi kirliliğiyle maluldür. Kalpleri ve kapları ağzına kadar doludur, hatta enaniyetle buz tutmuş ve katılaşmıştır. “Samed âyinesi olan kalp”te, erken gelen yer kapıp, maalesef kapının kontrolünü ele almıştır. Bu sebeple, bunca imkana rağmen hakikatı kavramakta ve ona göre davranmakta bu kadar zorlanıyoruz.

Yirmi Altıncı Söz'de “Reşha-misâl üçüncü arkadaştan” bahsedilir : “Hem fakirdir, hem renksizdir. Güneşin hararetiyle çabuk tebahhur eder, enâniyetini bırakır, buhara biner, havaya çıkar. İçindeki madde-i kesîfe, nâr-ı aşk ile ateş alır, ziyâ ile nura döner.” Evet, hakikata yükselebilmek için dünyevî ağırlıkları mümkün olduğu kadar terk etmek gerekiyor. Hakikat güneşine karşı kendimiz fakir, âyinemiz renksiz olmalı ki ondan daha çok istifade edip hafifleyelim ve aşk ateşi ile içimizdeki kesafeti yakalım ki onunla hakikat semasına yükselelim.

  29.01.2008

© 2021 karakalem.net, Hasan Güneş



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut