*Bu sayfa, sitemize gelen, sitemizdeki ana sayfaların formatına denk düşmediği için bu sayfalarda değerlendirmediğimiz, ancak paylaşmaya değer bulduğumuz yazıların sunulduğu bir havuz olarak tasarlanmıştır.

 Sonsuzluğa Doğmak

ANA RAHMİNDE büyümekte olan bir insan yavrusunun,bir çok organı (özellikle altıncı gebelik ayından itibaren) çalışabilir haldedir. Fakat ortamın yetersizliği yüzünden tam olarak kullanılamaz, iş göremez durumdadır.

Meselâ; göz vardır, ama ışık olmadığı için çalışamaz. Kulak vardır, ama ses olmadığı için duyamaz. Mide vardır, ama rızık göbek kordonundan sağlandığı için işleyemez. Akciğerler vardır, ama hava bulunmadığından nefes almak imkansızdır...

Her biri birer sanat eseri kıymetinde olan bu harika organlar, ortamın yetersizliği sebebiyle ya kullanılamazlar veya kapasitelerinin çok altında çalışırlar.

O an için atıl bekleyen bu çok kıymetli organlarımıza bakarak,onları gereksiz ve abes zannetmek, ahmakçasına bir hükümdür. Hele onları "Nasıl olsa iş görmüyorlar" diyerek tahrip etmek ve bozmak ise, çılgıncasına bir cinayettir. Zira, mükemmel fonksiyonlarla donatılmış bu organlarımızın varlığı, ileriki hayatımızda kullanmamız için verildiklerinin büyük bir delilidir.

'Rahim içi hayatımız' esnasındaki en önemli hayat bağımız olan göbek kordonunun eceliyle birlikte, daha geniş ve daha mükemmel bir dünya hayatı başlar. O organların değeri ve ne kadar önemli oldukları ancak o zaman anlaşılır.

Artık ışık vardır, gözümüzle görürüz, Ses vardır, kulağımızla duyarız, Hava vardır, nefes alırız... deta, yeni hayatımızla bütünleşmemizi sağlayan birer köprü vazifesi görür organlarımız.

Şu an,doğmuş olan her insan gibi, dünya içi hayatımız devam ediyor. Bu hayatımız esnasında da, kullanacak ideal bir ortam bulamadığımız için -çoğu zaman da tam kapasiteyle- faydalanamadığımız üstün nitelikli cihazlarımız bulunuyor.

'Manevî ve latif organlarımız' diyebileceğimiz, insanoğluna has özelliklerimizin varlığını gördüğümüz halde onları gereksiz ve anlamsız saymamız, tahrip ederek bozmaya çalışmamız da, bir diğer çılgıncasına cinayettir.

Çünkü, o manevî ve latif organlarımızın--yani, fıtrat, vicdan, akıl, idrak, kalb gözü gibi sonsuzluğu arzulayan cihazlarımızın) varlığı, daha da mükemmel, sonsuz bir âlemin ve hayat seviyesinin bizleri beklediğinin delilleridir.

Ana rahminin günü yaklaşan bir çocuğa dar gelmesi gibi; dünya hayatı da, şu insana has sınırsız yetenek ve arzularımızın zahmetsizce ve tam olarak sünbüllenmesine engel olmaktadır. Sanki insan, küçük bir gölde yüzmeye çalışan büyük bir balinaya benzemektedir. Göle bakıyorsunuz, balina büyük; balinaya bakıyorsunuz, göl küçük!

Dünya içi hayatımızın göbek kordonu hükmünde olan ömrümüzün ecel neşteriyle kesilmesi anlamına gelen ölümümüz ile birlikte, bu hayat seviyesinden de ayrılarak, sınırsız bir zamana, sonsuz ve geniş bir âleme doğduğumuz vakit, manevî ve latif organlarımızın değeri ve önemi tam olarak o zaman anlaşılacak.

Gözün herşeyi kuşatan ışıkla o ilk tanışması gibi, ahiret atmosferine girdiğimiz gün, sonsuz hayatla buluştuğumuz an anlayacağız ki, hiçbiri boşuna verilmemişler, anlamsız değiller.

Herşeyin kıymeti kıyamette ölçüleceğine göre, manevî organlarımıza çok dikkat etmemiz ve azamî titizliği göstermemiz gerekiyor.

Bu organlarımızın hayat damarı olan 'İslam' kanalıyla, 'iman' suyunu o organlara gıda yapabilenlere ne mutlu!

Sonsuzluk âlemlerini gezen, manevî organlarımızın o müteal memleketteki faydalarını açık seçik gören Allah Resulü (s.a.v.),bu mübarek dini şahit tutarak haber veriyor ve manen diyor ki: " Müjdeler olsun,manevî ve latif organlarını tahrip etmeden Allah yolunda kullanabilenlere... İşte onlar, gayelerine erenlerdir ve Rablerinden onlara bir selam vardır...

  25.11.2001

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu

  1. English Version of the Article Bu yazının tercümesini okumak istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut