Konuştuklarım duyulmuyor

Zehra Sarı*

KİMİN SÖYLEDİĞİNİ bilmediğim ama her geçen gün yaşımın ilerlemesi ve yeni yeni olaylarla tanışmam sebebiyle daha da hak verdiğim bir cümle var; “Siz ne söylerseniz söyleyin, anlattığınız, karşınızdakinin anladığı kadardır.” Yani o ne duymak istiyorsa onu duyuyor; sizin söylediğiniz, o şey olmasa bile! Ve size, duyduğundan hareketle anladığına göre cevap veriyor ve siz artık anlatmaya çalışmaktan vazgeçip susuyorsunuz. Tabiî başarabilirseniz. Hâlâ karşınızdakinin anlamadığını anlatmaya çalışma çabanızdan sıyrılabilmişseniz! (Bu minvalde Necip Fazıl’ında bir sözünü hatırlamadan geçemeyeceğim: “Ne anlatırsın renkleri ince ince köre/ Konuş insanlara akıllarına göre.”)

Birileri istemediğiniz halde birşey yapıp bunun akabinde sizden para talep etse ve siz de o parayı istemeye istemeye vermek zorunda kalsanız; ve bunu almalarının hakları olmadığını ve bu verdiğiniz paranın onlara hayır getirmeyeceğini söyleseniz, bunun sonucunda karşınızdaki kişi size; “Fiş ister misiniz?” diye sorsa, ne yapardınız, ne hissederdiniz? Bir cümle daha söylemenin gereksizliğini anlar, fişinizi de almadan çıkar mıydınız? Yoksa hâlâ devam mı ederdiniz yapılan haksızlığın onlara neler getireceğini anlatmaya? Zîra ikincisini yapmak, akıntıya karşı kürek çekmekten farklı değildir; karşınızdaki insan olduğunu unutmuş sadece. Yapacağı işe konsantre olmuş, robottan farksız biri. İşe geliş, yemek yiyiş, çay-sigara molası veriş, işten çıkış saati... diye ayarlanmış bir robot! Bu durumda olan birinden sizi duymasını, üstelik bir de duyduklarını anlamasını beklemek; dedim ya, çok zor, hatta imkânsız!

Başka bir meselede de; birileri size evinizin olduğu arsayı tamamen sizden alacağını ve evinizle birlikte arsanın içindeki iki yüze yakın ağacı da yıkacaklarını söylese; karşılık olarak siz evden vazgeçtiğinizi ama onaltı yıldır özenle her hafta oturduğunuz yerden bir saatlik mesafede olan bu yere gidip o ağaçları suladığınızı ve ağaç yetiştirmenin, bir çocuğu yetiştirmek kadar önem ve itina gerektirdiğini söyleseniz ve karşılığında size binanın değerinin verileceği gibi ağaçlar da kesildiğinde yaşlarına göre bir ücret verileceği söylense ne yapardınız? Anlaşılmadığınıza mı yanardınız, yoksa böyle bir konuda bu kadar kolaylıkla, bu kadar robotlaşmış bir şekilde, bu kadar insanın ruhunu acıtan bir cevabın, bu kadar düz, donuk ve soğuk bir şekilde verildiğine mi? Peygamberimizin (s.a.v.) ağaç dikmek ve yetiştirmekle ilgili teşviklerini biliyor ama karşımızdaki insana bunu anlatamamanın acısını yaşıyorsak ve tüm bu anlatamamaklıklar birikiyor birikiyor ve size sıkışmışlık hissi veriyorsa, ne yapmalı?

Aynı dinden olduğunu söyleyen insanlarla bile yarım saat zor oturuyorsak, konuşulan konulardan sıkılıyorsak ya da konuşacak ortak bir konu bulamıyorsak; böyle ortamlarda kalabalığın içinde yalnız kalıyorsak veya kendimizi garip hissediyorsak; komik bulmadığımız halde herkes güldüğü için ve size darılmamaları ya da kendinizi birşey zannettiğinizi düşünmemeleri için gülüyorsak sorun ne, sorun kimde? Bu normal mi. Normal değilse, normali ne?

Genç yaşta ölümden çok bahseder olmuşsak; yapılan bir yanlışta Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda böyle yapmamış demişsek; dünyaya fazla bağlanmamamız gerektiğini “Nerede daha çok kalacaksak oraya yatırımımızı daha fazla yapmalıyız; o halde ahirete yatırımı daha çok yapmalıyız” şeklinde anlatmışsak, sorun bizde mi? Anlattığınız şeyler çoğu zaman dinlenilmediğinden; şefkatle anlatmanız gereken şeylerde biraz sert çıkışlarınız olmuşsa ve karşınızdaki üslubunuza dikkat etmeniz gerektiğini söylemişse, ne diyebilirsiniz ki? Ona halinizi, bu raddeye nasıl geldiğinizi anlatabilir misiniz?

Çaresiz gibi gördüğünüz bu durumlardan, bu çaresizliğinizden kurtulabilir misiniz? Hayatın size artık yabancı gelmesinden sıyrılabilir misiniz? Bırakın bedeninizin, ruhunuzun da artık yorulduğunu ve bu yorgunluğu gidermek için mücadele edecek gücünüzün kalmadığını anlatabilecek misiniz?

Hz. Musa’nın, Firavun’a giderken söylediği gibi; söyleyeceklerinizin kavranması için, göğsünüzü genişletip dilinizdeki düğümü çözmesi için Allah’a dua edebilecek misiniz? Muhatabınızın, söylediğinizi aynen anlaması için O’ndan yardım isteyebilecek misiniz? Onun sizin hassasiyetlerinizi kendi hassasiyetleri gibi görmesi için O’na müracaat edebilecek misiniz? Ya da kalp diliyle söylediğiniz şeyi muhatabınızın aklıyla değil de, kalbiyle anlaması için tevekkül edebilecek misiniz?

Tüm bu düşüncelerle başbaşayken bir tanıdığımın “Beni zor anlarımda denizi seyretmek ve çocuklara bakmak rahatlatır” dediğini hatırladım ve beni de zor zamanlarımda kendime getiren gökyüzüne baktım. O’nun bir ikramı olarak gökte bu gece AY vardı. Sonra o Gönüller Sultanının, hilâli görünce yeni ay için Allah’tan hayır dilediği, iyi bir kader istediği ve mahşerin sıkıntısından O’na sığındığı aklıma geldi ve aynı dileklerde bulunup böyle manevî güllerini bu zor anımda bana uzatan Rabbime binlerce şükürler ettim. Rabbim, bizi bir an bile O’nsuz bırakmasın. Çok zor anlarımızda halimize bakıp bize acısın ve bizi bize bırakmasın, Önceden öğrendiğimiz şeyleri hatırlamamızı ve onlarla amel etmemizi nasip etsin. Peygamberimizin (s.a.v.) şefaatini bize bu dünyada da hissettirsin. Öyle ki; öfkeli birinin o söyledi diye o an kalkıp abdest alması ve bu sayede öfkesinden kurtulması; onun şefaatinin, sadece ahirette değil, bu dünyada da bizi mutlu edeceğine çok güzel bir örnek!

Rabbim, inşaallah zor anlarımızda bize Kendisini unutturmaz, yalancı kurtarıcılara kanmamıza izin vermez, bize Kendisinin yettiğini anlamayı nasip eder. “Hasbunallahu ve ni’mel-vekîl/ Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” (Âl-i İmran, 173) derken hâlâ içimizden “Şimdi ben ne yapabilirim?” diyenlerden, O’na tam teslim olamayanlardan yapmaz bizi! Bu an verdiği bu güçle, bu yaşımızda bu mekânda bizden ne yapmamızı istiyorsa onu yapabilmemizi nasip eder inşaallah. Amin.

  07.01.2008

© 2021 karakalem.net, Zehra Sarı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut